Dolaylı ve ya doğrudan her bireyin aklında belirmiş bir düşünce/eylem… Kimileri için yaşamdan kaçış, kimilerince “gerçek kaçışla“  yüzleşme… Öyle ya da böyle ölümle yaşam arasına sıkışmış adı taze, tanımı yasalaşamamış bir olgu: İntihar.

Türkçede Tanzimat döneminde kullanılır ilk kez. O vakte kadar kullanılan “kendini katletme” ifadesinin yerini Arapçada kurban anlamındaki “nahr” kökünden gelen intihar alır. Yapılan çevirileri karşılamadığı gerekçesiyle türetilen bu kavram esasen Avrupa dilleri için de tazedir. Latincede sui homicido veya sui ipisus homicidum kelime grupları ile verilmeye çalışılan intihar anlamı İngilizcede suicide’in 1662’de ilk kez kullanılışı ile karşılanmıştır. Adı bu kadar taze olunca bir olgu hatta düşünce olarak ne kadar geriye gidebileceği sorusu ile karşılaşıyoruz.

00295473  Bir çok eski yazıtta bahsedilmesine karşın 19. Yüzyıla kadar intiharın bir fenomen olarak ilkel topluluklarda bulunmayacağı öne sürülmüştür. Bu kanının altyapısını 18. Yüzyıl’ın belirgin düşüncesi “mutlu ilkel (happy savage)” oluşturmaktadır. Ne var ki yapılan tanımlar, antropolojik incelemeler ve intihar çeşitlerinin belirlenmesine yönelik çalışmalar bizleri ilkel dönemde daha çok kahramanlıktan kaynaklı toplumca kutsanmış intihar ile yüz yüze getirir. Durkheim’in “elcil” fedakar intihar dediği bu kavram, intiharla ilgili en eski yazıt olan Oedipus Mitolojisindeki Epikaste’de de var olması sebebiyle kendini ispatlamıştır. Bir başka çıkarım ilkel insanın içinde taşıdığı intihar eğiliminin farkındasızlığına yöneliktir. İlkel insan modern dünyaya karıştıkça ya da birkaç perde yukarıdan baktıkça kendine, ilkel insanın uygarlık algısında kırılmalar gerçekleşiyor ve bu da toplumu intihara sürüklüyor. Buna verilen en büyük örnek ise Yunan devletlerinin Roma İmparatorluğu bünyesine katılışının ardından Yunan halkında sayısı artan intiharlar. Bu çıkarım ayrıca modern dünyada gündelikleşmiş olan intihar oranlarının sebebine de temel teşkil ediyor.

İntiharın modern dünyada normalleşmesi en azından hukuki olarak uzun ve her kültür ya da din için farklı ilerliyor. Üç semai din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da günah kabul edilmiş ve bu dinlerden beslenen kültürlerce hor görülmüş olan intihar; Japon halkı için kahramanlık ve  özsaygı noktasında kabul görmüştür. O kadar ki kendi intihar kültürünü yaratan Japonya’da, en meşhur intihar çeşidi olan seppuku (hara-kiri) yasaklanmış ama tam anlamıyla önlenememiştir. Bahsi geçen üç dinde ise süreç tam tersi işlemiş intihar edenlerin önceleri bedenleri dini usullere göre gömülemezken  (belli mezhepler ve gruplar hariç) bu kurallar göz ardı edilmeye başlanmıştır. Özellikle Batı dünyasında Protestanlık ve Rönesans ile ani artış gösteren intihar rakamları J. Dumas ve M. Montaigne gibi düşünürleri intihar üzerine yazmaya sevk etmiş böylece intihar felsefe için yeni bir tartışma alanı açarken batı toplumunun temel problemi olarak anılmaya başlanmıştır. Platon, Aristo ve Kant’ın keskin bir biçimde karşı çıktığı intiharı Leon Meynard kendini öldürme olgusu bağlamında, insanın öz ödevlerine açık bir tecavüz olarak değerlendirir. Meynard’a göre insanın/ampirik Ben’in yok edilişinde; tam anlamıyla kendisi tarafından öznenin parçalanmasında, intihar, insanın kendisini gerçekleştirmesinin tam karşısında bulunmaktadır. Peki ya intihar mağrur bir cevap, belki bir sıçrayışsa?seppuku_by_dragon_frog-d4vywbi

Zenon, stoacılar ve birçok hümanist filozof intiharı yaşama ya da ölme hakkına sahip olmak çerçevesinde değerlendirmiş ve ona saygı duymuştur. Felsefenin ve varoluşunun temeline intiharı oturtan Camu’da ise bir karasızlık söz konusudur. Felsefenin tek sorununun intihar olarak addeden Camu  “Sisifos Söyleni” de intiharın faydalı bir çözüm olmadığını ölümün akıl ile absürd arasındaki ilişkiyi keseceği noktasından hareketle ifade eder.

İntiharı tam anlamı ile bir sıçrayış olarak kavramayı ise Marx ile görebiliyoruz. Marx için intihar insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği sonsöz; münferit ve toplumsal olarak tarihe düştüğü “sonnot”tur. İntihar, ilerlemiş psikopatolojik rahatsızlıklar haricinde –ki sosyologların da altını çizdiği gibi intihar tam bir bilinçlilik içerirse intihardır- toplumsal formasyonun içinde gömülü bir sonuç içermektedir. Marx için: bir gösteren olarak intiharı anlamak için gösterilenin ne olduğuna bakmak gerekir. Zira kapitalizmin ve mülkiyet ilişkilerinin kişileşmiş hali olan kapitalist, insani özgürleştirmeyi kısıtlamakta ve insanın edimlerini  bastırdığı bir yapıda, muhalefet kapasitelerini daraltmakta ve baskısını sürekli artırmaktadır. İnsanlar tam da bu noktada sonsöz söylemeye zorlanır ve sermayenin özgül veya genel zorunun bir sonucu olarak sonsözü intiharda bulurlar.  Marx için toplumsal gerçekliği yorumlayamayan özne, gerçekliği toplumun değiştireceğini göremez ve tekil olarak yapabileceği tek aşmayı, dönüşümü kendini yok etmesinde görür.intihar

Tarih boyunca tam olarak tanımı çizilememiş sosyoloji, psikoloji ve felsefe arasında gezinip durmuş olan intihar kimi toplumlar, dinler ve bireyler için hala yaşamdan kaçışı temsil ederken; sınırsız-bireysel-soyut özgürlük alanında var olmak isteyen insan için intihar, kara-gerçek kapitalizmden ya da absürdden ya da moderniteden ütopyaya bir sıçrayıştır.

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

  • http://www.intihar.de/
  • Kampfplatz cilt:1 sayı:1 – Kansu YILDIRIM- intihar
  • http://sadecedeniz.wordpress.com/2011/11/24/ogretmenler-gununde-intihar/

Leave a Reply