Hümanizm ve Aydınlanma Gölgesinde Atatürk – İsmet İnönü Farkı

a147lx4Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü arasındaki farklılıklar cumhuriyet tarihimizin popülaritesini kaybetmeyen konularından birisi olmuştur daima. Bu farklılıkları saptamak amacıyla yapılan çalışmalar gözleri sık sık cumhuriyetin kurucu kadrosundaki bu iki önemli isme ve onların karakteristik özelliklerine çevirmiştir. Bu çalışmalar sonucundaysa iki lider hakkında genel itibariyle şu tanımlamalar kabul görmüştür: Mustafa Kemal Paşa değişen koşullara çok hızlı uyum sağlayan, bir vizyon ve öngörü sahibi, kitleleri ardından sürükleyebilen karizmatik bir liderdir. İsmet İnönü ise vizyona nazaran daha çok misyon sahibi, kendisine verilen görevi yerine getiren, uyumlu ve duymaya alışık olduğumuz ifadeyle mükemmel bir ikinci adamdır.

Çağdaş ve ilerici oldukları su götürmez olan bu iki lideri gerçekleştirdikleri eylemler, söyledikleri sözler ve yazdıkları eserler doğrultusunda değerlendirmeye aldık. Ancak çok azımız bu liderlerin çağdaşlık açısından nereden beslendiklerini araştırma ihtiyacı hissettik. İşte bu ihtiyaç doğrultusunda hareket edildiğinde karşımıza tanımlanması gereken iki büyük başlık çıkıyor: Hümanizm ve Aydınlanma.

Hümanizm, “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans akımının gözler önüne serdiği en kritik sorunun insan sorunu olmasına bağlı olarak gündeme giren bir akımdır. İnsanı temel alır ve onun ne olduğuna, yeryüzündeki yerine ve anlamına cevap arar. Bu anlamda hümanizm başını Montaigne, Francesca Petrarca ve Erasmus gibi dünya tarihine damga vurmuş isimlerin çektiği gerçek bir insan ve insanlık arayışıdır. Montaige’e göre, aslolan doğaya uygun olarak yaşamaktır. Bunun için de insan, kendini sorgulamalı ve ilerlemek için özeleştiriye gitmelidir. İşte bu düşüncelerle hümanizm doğmuştur.

Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Kısacası, insanın kendi aklını etkin bir şekilde kullanmaya başlamasıdır. Aydınlanma Çağı ise, aklı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirildiği dönemdir. Sekülerleşme aydınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde temel olmuş olan bir yönelimdir. Bu özelliğiyle aydınlanma düşüncenin ve toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin başlatıcısı olmuştur. Descartes,Kopernik, Hobbes, Bacon, Locke, Leibniz, Hume, Galilei ve Isaac Newton aydınlanmanın temelini atan 17. Yüzyıl felsefesinin en önemli isimleridir.aydınlanma-çağı

1990’da yayımlanan ‘Cosmopolis: The Hidden Agenda of Modernity‘ adlı eserinde Stephen Toulmin Avrupa modernitesinin, temelini klasik edebiyattan alan Hümanizme ve köklerini 17. yüzyıl aydınlanma felsefesinden alan akıl ve bilime dayandığını söyler ve bilimselliğin ve akılcılığın, 18. Yüzyılla birlikte Hümanizme göre çok daha fazla öne çıktığını da belirtir.

İsmail Küçükkaya’nın Cumhuriyetimize Dair adlı söyleşi kitabında Hilmi Yavuz Mustafa Kemal Atatürk’ü aydınlanmanın, İsmet İnönü’nünse hümanizmin uygulayıcısı olarak görür. Gerçekten de Atatürk’ün birçok sözü kendisinin akla ve bilime verdiği önemi gözler önüne sermektedir. “Hayatta En Hakiki Mürşit, İlimdir” sözü, bunun yalnızca bir örneğidir. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmayı ulusal hedef olarak belirleyen Ulu Önder aklın yolunda gerçekleştirilecek yeniliklerle akılsızlığı bir kenara bırakıp hızlı bir ilerleyiş sağlayacak Türk Devrimini başlatmıştır.

Aydınlanma, yaşama aklın yol göstermesi, yaşama dayanak olacak değer ve normların akılla bulunması, gelenek görenekleri aklın eleştirisinden geçirmek demektir. Bu da akla uygun hiçbir nedene dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur. Belki hiç olmaz … Bütün bu gerçeklerin ulusça iyi anlaşılması ve içe sindirilmesi için her şeyden önce bilgisizliği gidermek gerekir.

Buna karşılık İsmet İnönü daha çok hümanist tarafını açığa vuracak eylem ve projelerde bulunmuştur. Avrupa Medeniyetinin Hümanizma temellerini Türkiye Cumhuriyeti’ne taşıyan bir kültür adamı olarak tanınan ve cumhuriyet tarihinde en uzun süre milli eğitim bakanı olarak görev yapan Hasan Ali Yücel ile beraber batı eserlerinin dilimize çevrilmesini başlatması hümanizme örnek teşkil etmektedir. Hilmi Yavuz, İnönü’nün Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘Tercüme dizisine yazdığı 1 Ağustos 1941 tarihli Önsöz’ünü, bunun apaçık kanıtı olarak görür. Ayrıca hümanizm konusunda adı ismet İnönü’yle beraber anılan Hasan Ali Yücel’in şu sözü bunu açıkça gözler önüne sermekte:

Batı ile kültür tanışıklığındaki amaç, hümanizma ruhunun benimsenmesi ve Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlamış olan Türk Rönesans’ına hizmet etmektir.

Hasan-Ali-Yücel-210x300

Hasan Ali Yücel

Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına altını çizerek belirtmek isterim ki burada her iki liderin yalnızca hangi akıma daha meyilli olduğunu göstermeye çalıştım. Yoksa hümanizmi ve aydınlanmayı birbirinden ayrı değerlendiremeyeceğimiz gibi ne İsmet İnönü’yü aydınlanmadan ne de Atatürk’ü hümanizmden bağımsız inceleyebiliriz. Nitekim Atatürk, yeni Türk insanını yaratma uğraşına girmiş olan Türk hümanizmasının babasıdır. Ona göre büyük bir özveriyle girişilmiş Türk devriminin sonuca ulaşması, yeni bir insanı belli bir doğrultuda yetiştirmeye bağlıydı.  Atatürk, bu düşüncesini 25 Ağustos 1924’te şu sözüyle pekiştirmiştir:

Hiçbir zaman hatırımızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet, sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

Yeni bir insan yaratmak, o insanı tanımlamak hümanizm olarak tanımlanıyorsa, bu insanı şekillendirmek için atılan adımlar da hümanizm in ta kendisidir. Bu bağlamda aydınlanma ve hümanizm çığırını tamamlamak için Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu kuran, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini açan, İstanbul Üniversitesi Reformuyla eğitime can veren, Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle vatandaşları eğitmeye çalışan Atatürk’ü hümanizm den neden ayıramayacağımız açıktır. Bunun yanı sıra Türk kadınını doğal ve yasal haklarıyla buluşturan Atatürk devrimleri hümanizm açısından farklı bir örnek niteliği taşımaktadır.

Leave a Reply