“Pierre Loti’nin kitaplarındaki etkileyici manzaraları sanki Fausto Zonaro kendi tuvallerine aktarmıştı. Biri okuyucularına İstanbul’u yazılarıyla, diğeri aynı etkileri resimleriyle dile getiriyordu. Loti’nin sözleri Zonaro tarafından tuvale aktarılıyordu sanki.”
Ottorino Madugno
İstanbul 17. yüzyıl sonlarından başlayarak birçok batılı ressamın ve gezginin hayallerini süslemiş ve olumsuz manasını bir kenara bırakırsak, gerçekten doğunun gizemli güzelliklerini merak eden oryantalistlerin göz bebeği hâline gelmiştir. Ancak onun güzelliği karşısında ayrılık o kadar zordur ki kimileri bir taraflarını burada bırakır, kimileri ise burada kalır. İşte onlardan biri de son Osmanlı saray ressamı diyebileceğimiz İtalyan ressam Fausto Zonaro’dur.
Fausto Zonaro 18 Eylül 1854’te Padova’nın Masi kasabasında bir inşaat ustasının oğlu olarak dünyaya gelir. İlkokul sıralarında yaptığı resimler onun resme olan kabiliyetinin ilk belirtileridir. İlkokulu bitirince babası onu yanına çırak olarak alır. Küçük Fausto bir gün şehirde dolaşırken bir evin zemin kat penceresinden yaşlı bir ressam görür ve hareketlerinden çok etkilenir. Kendisine bakan meraklı ve genç gözleri fark eden ressam onu kendisine yardım etmesi için içeri davet eder. Fausto’nun fırçayı kullanırkenki rahatlığı onu etkiler ve ona kendisine çırak olması için teklifte bulunur. Ailesinin de izniyle baba mesleği olan duvar ustalığından ressamlığa geçişi bu şekilde olur.
Yaşı 17’ye geldiğinde evlerinden epeyce uzaktaki resim okuluna gitmek için babasından izin ister ve her gün bu yolu yürüyerek gidip gelir. Ancak resme olan aşkı ona bu yorgunluğunu unutturacak seviyededir. Okuldaki başarısını gören hocasının yardımı ile Cignaroli Akademisi’ne kabul edilir. Tam resim yeteneğini geliştirdiği bu yıllarda askere gitmek zorunda kalması sanatla arasındaki bağların bir nebze soğumasına neden olmuştur. Asker dönüşü maddi sıkıntılar yaşaması sebebiyle baba mesleği olan duvar işçiliğine geri döner ve bir süre kiliselerin restorasyonları ile uğraşır. İlk başyapıtlarından biri olan Il Banditore’yi bu yıllarda yapar.
1880 yılında Paris’e gelen Zonaro ilk yıllar umduğunu bulamasa da zamanla yeteneği fark edilir, Fransız basını tarafından övgülere mazhar olur. Hatta resim eğitimini tamamlaması için gazete tarafından kampanya başlatılır ve Cignaroli Akademisi’nde eğitimini tamamlayarak resim öğretmenliği diplomasını alır.
1883’ten 1887’ye kadar birçok yere geziler yapar, fakat bir türlü aradığı ve arzuladığı sanat ortamını bulamaz. Bu yıllar onun için mutsuz ve huzursuz yıllardır. Uzun süren arayışı İstanbul’u keşfetmesi ile sona erer. Gezginlerin kitaplarından okuduğu kadarıyla Constantinopoli, zihninde gizemli ve ütopik bir yere dönüşmüş, hayallerindeki yer hâline gelmiştir. En kısa zamanda sevgilisi Elisa ile birlikte oraya gitmenin hayalini kurarlar.
1891 yılında Zonaro İstanbul’a ilk geldiğinde gördükleri ve hissettiklerini anlatacak kelimeleri seçemez ve “Bunun en güzelini Gautier, Amicis ve Loti yapmıştır.” demekle yetinir. Düşledikleri yer artık yanı başlarındadır. Kaldıkları ilk yer ise Pera’da (Beyoğlu) bir otel odasıdır. İlk dönemler vakitlerinin çoğunu birlikte geçiren çift çok geçmeden evlenir ve Taksim yakınlarında bir ev kiralayarak buraya yerleşirler. İlk çocukları Faustone burada doğar.
Kasım 1892’de Il Banditore’nin Avrupa’da yayımlanan önemli bir dergiye kapak olması Zonaro’nun özellikle diplomatik çevreler tarafından tanınmasını sağlar ve onu saygın bir isim hâline getirir. 1893 yılında eşi Elisa ile birlikte artık yoğun bir şekilde resim dersleri vermeye başlarlar ve öğrencileri genelde seçkin kimselerdir. Edindiği bu seçkin çevre sayesinde çok istediği bir şeyi, eserlerini Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’e sunma imkânını yakalar ve İstanbul’u konu alan iki sulu boya tablosunu padişaha armağan eder. 1893 sonbaharında İtalya’da olduğu sırada Münir Paşa’dan bir mektup alan Zonaro, Sultan Abdülhamid’in kendisini Dördüncü Sınıf Mecidiye Nişanı ile ödüllendirdiğini öğrenir. Bu durum sultana ulaşmadaki ilk adım olacaktır.
Zonaro 1896 yazında bir Cuma günü Galata Köprüsü’nden geçerken Ertuğrul Süvari Alayı ile karşılaşır. Beyaz atlar üzerindeki askerlerin heybeti onu bir hayli etkilemiştir. Her Cuma Ertuğrul Süvari Alayı’nın geçişini izlemek için buraya gelir, askerler yaklaştıkça üzerlerindeki her ayrıntıyı inceleyerek tuvaline aktarır, daha sonra atölyesine onu yağlı boya olarak çalışır. İtalya sefirinin teşvik ve aracılığıyla bu tabloyu saraya sunar. Ertesi gün Münir Paşa aracılığıyla sultanın selamını alan Fausto Zonaro artık bir saray ressamıdır. Diğer bir tabirle: Ressam-ı Hazret-i Şehriyari olmuştur.
Zonaro’nun tartışılmaz resim yeteneği artık Yıldız Sarayı’nın bahçesinde kendini gösterecektir. 20 yıl boyunca saray ressamı olan Zonaro, Sultan Abdülhamid için birçok göz alıcı tablo yapar; aynı zamanda İstanbul’un gündelik hayatını, toplum yaşamını ve boğazın güzelliğini tüm gerçekliği ile tuvallerinde yaşatır ve tablolarıyla insanları büyülemeye devam eder.
İtalya’nın Trablusgarp’ı işgali ile Osmanlı-İtalya ilişkileri de gerilimli bir döneme girer. Bu haksız işgal protesto edilirken, Türkiye’deki İtalyan asıllıların da sınır dışı edilmeleri kararlaştırılır. Bunlar arasında tüm kıdemine rağmen Zonaro da vardır. Oysaki Zonaro’ya o günlerde paşalık payesi verilecek ve ressam büyük bir sergi ile bu mutluluğunu kutlayacaktır. Yurdu terk için kendisine kısa bir süre tanınan Zonaro, atölyesinde bulunan 300 kadar tablonun neredeyse tamamını yok pahasına satar ve kalbi kırık bir şekilde İstanbul’dan ayrılır. Sonraki yıllarda yeniden İstanbul’a davet edildiyse de o bunu kabul etmez ama dönmediği o şehri tablolarında yaşatmayı sürdürür.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Öndeş, Osman ve Erol Makzume. Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro. Yapı Kredi Yayınları, 2003.
Toros, Taha. “Fausto Zonaro, Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Projesi.” İstanbul Şehir Üniversitesi, Dosya no: 98.