Tarihçiler, Sümerlilerin ilk yazıyı icadı ile tarihi çağların başladığını söylerler. Yazının icadı ile öğrenmeye başladığımız, medeniyete dair gelişmeleri uzun yıllar Mezopotamya, Mısır ve Levant omuzlamıştı. İlk şehirler burada kurulmuş, ilk krallar burada hüküm sürmüş, ilk savaşlar burada yapılmış, ilk imparatorluklar burada kurulmuştu. Şehircilikten toplum düzenine, bilimden sanata, , dinden felsefeye kadar birçok sosyal ve kültürel değer ilk defa burada ortaya çıktı. Daha bunlar gibi yüzlerce gelişme, yakın doğu medeniyetinin dünyaya armağanı olmuştur. Ama artık dünya değişmiş, Ahameniş(Pers) kralı Büyük Kyrus’un kurduğu imparatorluk ile birlikte dünyanın güç merkezi doğuya, Persepolis’e kaymıştı. Ancak Persliler nereden bilebilirlerdi ki MÖ 5. yüzyılın başında fethetmeye geldikleri Yunan dünyası 150 yıl sonra Perslilerin sonunu getirecekti. İşte Büyük İskender’in de Yunan anakarasından Pers dünyasına yönlenmesindeki motivasyonu 150 yıl önceki Pers saldırılarının öcünü almaktan başka bir şey de değildi.

Yunan dünyasında, Peloponessos Savaşları’ndan sonra paramparça bir tablo vardı. Atina ve Sparta gibi büyük şehir devletleri eski güçlerini kaybetmiş, Yunan dünyasını birleştirebilecek şehir devleti kalmamıştı. Atinalı hatip(retorikçi) İsokrates de bu durumun farkındaydı ve çözüm yolu arıyordu. MÖ 380 yılında Olimpiyat Oyunları’nı konuşmasında parçalanmış Yunan dünyasını bir önder etrafında birleşerek Perslilere karşı bir savaş başlatılması gerektiğini haykırmıştı( Freeman, 300). Aynı İsokrates, Makedon kralı II. Philippos’un beklenilen lider olduğunu birçok fırsatta dile getiriyordu( Memiş, 264). Gerçekten de Makedonya’da uzun yıllar istikrarını korumuş güçlü bir monarşi vardı ve Yunan dünyası için yeni bir ümit olabilirdi. MÖ 337 yılında II. Philippos’un önderlik ettiği panhelenist bir konferans Korinthos’da toplandı. Burada toplanan Yunan dünyası II. Philippos’un önderliğinde Helen birliği kurdular. II. Philippos, Perslilere karşı topyekûn bir savaş başlatacağını ilan etti( Tekin, 126). Ancak bir kutlama sırasında bıçaklanarak öldürülen II. Philippos’un hedefini 20 yaşındaki oğlu İskender hayata geçirecekti(Freeman,302).

Büyük İskender, İstanbul Arkeoloji Müzesi

İskender, MÖ 334 yılının bahar ayında doğu seferine çıktı. Asya topraklarına ayak basan İskender’in ilk icraatı, Homeros’un destanlarında bahsi geçen Akhilleus ve Herakles’in adına kurbanlar kesti. İskender, kendini Akhilleus’un torunu olarak görüyordu. Bu faaliyeti ile Helen ordusu, seferlerini milli ve manevi kökleri ile birleştirerek kutsallaştırıyordu. Granikos(Biga) Çayı’na ulaşan İskender’in ordusu ilk defa Pers ordusu ile karşı karşıya geldi. Helenlerin galibiyeti ile biten savaş, Helenlere Küçük Asya’nın(Anadolu) hâkimiyetini çok kolaylaştıracaktı. Yola devam eden İskender’in ordusu Anadolu’da sırasıyla Lydia, Ionia, Karia(Bodrum), Lykia, Pamphyla, Pisidai, Phrygia(Eskişehir), Galatia(Ankara) ve Kilikia(Mersin)’dan geçerek Yumurtalık Körfezi yakınlarında komutasını III. Darius’un yaptığı Pers ordusu ile karşılaştı. Issos savaşı olarak adlandırılan bu savaşta Pers kuvvetlerinin çokluğuna rağmen İskender’in ordusu galip geldi( Tekin, 138). Ahameniş kralı III. Darius, Pers toprakları içine kaçtı. Helenler için bu büyük bir zaferdi. İskender, III. Darius’un peşinden Pers topraklarının içinde girmedi. Daha farklı bir strateji geliştirdi. Mısır’a yöneldi. İskender, firavunlar diyarı Mısır’da kurtarıcı olarak karşılandı. İskender, Mısır toprakları içinde daha doğuya yol aldı. Siva’da bulunan Amon kehanet merkezinde Zeus’un oğlu ilan edildi. Bu, İskender’in ilk defa ilahlaştırıldığı andı. Bundan sonrada giderek dozu artacaktı(Freeman, 309). Mısır’dan ayrılan İskender Persia’ya doğru yol almaya başladı. Zağros Dağları’nı aşan İskender, Gaugmela Ovası’nda son ve kesin şekilde Pers ordusu ile savaştı. Galibiyet Helenlerin oldu. Darius tekrar kaçtı. Mezopotamya’dan güneye inen İskender efsanevi Babil şehrine girdi. İskender, Babil’de de kurtarıcı olarak karşılandı(Freeman, 310). Babil’den ayrılan İskender, Ahameniş İmparatorluğu’nun başkenti Persepolis’e girdi. Devasa bir ganimet İskender ve Helenlerin bekliyordu.

İskender doğuya ilerlemeye devam etti. Baktriane(Baktriyya) ve Sogdiana(Soğdiana) olarak biline, bugünkü Özbekistan ve Tacikistan’a kadar toprakları fethetti. Güneye inen İskender’in ordusu, İndus vadisini de topraklarına kattı. MÖ 326 yılına gelindiğinde Makedonya’dan yola çıkan ordu, Sind’e kadar bilinen tüm dünyayı fethetmişti. Tarihte Ahameniş kralı Kyrus’tan sonra ilk defa devasa bir imparatorluk yöneten kişi Büyük İskender olmuştu. Ancak bu durum İskender’de güç sarhoşluğuna neden olacaktı. Kendisini tanrısal semboller ile donatacak, Makedonya’dan beraber çıktıkları en sadık komutanlarını öldürtecekti. Yeni tanıştığı Pers kültüründen çok etkilenecek, Pers kralları gibi komutanlarına önlerinde eğilmelerini emredecekti. Giderek mutlakiyetçi bir kral olmaya başlıyordu. Bu durum komutanlarının da hoşuna gitmiyordu.

Büyük İskender’in Fetihleri ve Ardından Kurulan İmparatorluklar

Komutanları ile beraber aşırı içmek Büyük İskender’in âdetiydi. MÖ 323 yılında Babil’de yine komutanları ile içerken, içkiyi fazla kaçıracak, hastalanarak burada ölecekti. Öldüğünde 33 yaşındaydı ve tahta yasal varis olabilecek kimseyi bırakmamıştı. Bu durum arkada bıraktığı imparatorluk için büyük bir sorun teşkil edecekti. Yeni Greko-Makedon dünya büyük bir kaos içine sürükleniyordu. MÖ 323 yılının haziran ayında İskender’in komutanları, imparatorluğun kaderini belirlemek için Babil’de toplandılar( Tekin, 141). Ancak toplantılar sonuç vermeyecek ve başta komutan Ptolemaios, Seleukos ve Antigonos olmak üzere imparatorluğun farklı coğrafyalarında yeni devletler kurulacak ve uzun yıllar bu devletler kendi aralarında mücadelelere girişeceklerdi. Yani, İskender’in fetihleri arkada bir imparatorluk bırakmamış, Moğol kralı Cengiz Han’ın seferleri gibi ölümünün ardından imparatorluk komutanları arasında paylaşılacaktı. İlk etapta Antigonos, Makedonya ve Anadolu topraklarını, Ptolemaois, Mısır ve Levant’ı, Seleukos ise Mezopotamya ve İndus’a kadar tüm doğu topraklarının hâkimi oldu. “Diadokhos” olarak adlandırılan bu dönem boyunca bu üç devlet arasında birçok mücadele gerçekleşecekti. Bu dönemin siyasal gelişmeleri çok karmaşıktır. Bu yazımızda Helenistik dönemin sosyal ve kültürel gelişmeleri üzerinde durmayı düşünüyoruz.

Helenistik dönem kültür ve medeniyeti, antiquity(antik çağ) tarihinde âdete parlayan bir yıldızdır. Bu dönemde, İskender’in fethettiği topraklar boyunca birçok yeni şehir kurulmuştu.  Bizzat İskender, seferleri boyunca 25 kent kurduğu söylenmektedir(Freeman, 318). Ancak İskender’in kurduğu bu şehirlerin birçoğuna bugün ulaşılamamıştır. Makedonya’dan Afganistan’a kadar geniş bir coğrafyada kurulan bu yeni şehirler, Helen kültüründen izler taşımaktaydı. 1960 yılında Afganistan’ın kuzey bölgesinde arkeolojik kazılarda ortaya çıkan Ai Khanum(Ay Hanım) Helenistik şehri bilim insanlarını çok heyecanlandırmıştı. Helenistik kültür ve medeniyetinin ulaştığı mesafeleri görmek istiyorlardı. Şehirde bulunan Gymnasium, tiyatro, kütüphane ve mozikler buranın Helenleşmiş bir şehir olduğunu gösteriyordu. Ancak şehrin yönetici elitleri dışında şehrin genel yapısı Baktariyya kültüründeydi( Thonemann). Bu da Helen kültürünün halk arasında sanıldığı kadar yayılmadığını gösteriyordu. Ancak Mısır’da kurulan şehirlerde durum biraz daha farklıydı. Mısır’da kurulan Ptolemaois kralları son kral Kleopatra’ya kadar asla Mısır yerli dilini öğrenmeyecekler, adeta Helen emperyalizmini Mısır topraklarına getireceklerdi. Ptolemaois devletinde elitler arasına girmek için Yunanca konuşur olmak, tiyatroya gitmek, Olimpiyat oyunlarına katılmak gerekecekti. Diğer taraftan Helenlerin Mısırlıları etkiledikleri kadar, Mısırlılar da Helenleri etkileyecekti. Bu dönem Ptolemaois paralarında krallar kendilerini firavunlar gibi resmedecek, kendilerinin tanrının oğlu olduklarını iddia edeceklerdi( Freeman,328).

Ai Khanoum’da Bulunan Bir Rozet, Berket Tanrısı Kibela Güneş Tanrısına doğru yol alırken

MÖ 331 yılında Mısır’da Nil deltasına kurulan İskenderiye şehri, yeni kurulan şehirler arasında en göze çarpan şehir olmuştur. Ptolemaois krallığının başkentiydi ve Helen dünyasının en görkemli şehri haline geldi. Dönemin en lüks yaşamı İskenderiye’de yaşanıyordu. İsrafa varan etkinlikler gerçekleşiyordu( Freeman, 323). Ancak şehri daha ünlü yapan şey ise İskenderiye kütüphanesiydi. Yarım milyona yakın kitap barındıran kütüphane Helenistik dünyanın kültürel başkentiydi. Birçok bilim insanı dünyadan topladıkları kitapları buraya getirmenin yarışına girmişlerdi. Yunanlıların, Mısırlıların ve Mezopotamyalıların bilgi birikimi burada toplanıyor ve üzerine birçok çalışma yapılarak bilimsel ve teknolojik gelişme adına ciddi mesafeler kat ediliyordu. Dönemin en önemli matematikçileri Euklides(Öklid), Arkhimese(Arşimet) ve Pergeli Apollonios idi( Freeman, 334). Bu bilim insanları Mısırlıların anonim bilimine, Yunan dünyasında Pyshagorasçı geometrisine ulaşabilmişlerdi( Bauer, 41). Euklides devrin tüm matematik bilgisini toplayarak”Elementler” ders kitabını yazdı. Bazı bilim adamlarına göre bu kitap 19. yüzyıla kadar hazırlanmış en iyi matematik ders kitabıydı(Freeman, 335). Arkhimes, Euklides’in çalışmalarını büyüterek “Pİ” sayısını keşfetti. Matematikçiler ile birlikte astronomi ile uğraşan birçok bilim insanı vardı. Bunlardan Erastosthenes, hazırladığı basit bir deney ile dünyanın çevresini, ardından da güneşe olan uzaklığını ölçü. Sonuç şaşırtıcı olarak doğruya yakındı(Freeman, 335). Ancak astronomi alanında en başarılı sima Apollonios olmuştu. Babilli astrologları dahi kıskandıracak şekilde gök haritasını çıkardı. Apollonios’un çalışmaları, orta çağ boyunca Arapların elinde dolaşacak ve daha sonraki dönemlerde Avrupalı aydınlara ulaşacaktı. Diğer bir alan olan tıpta da büyük gelişmeler gerçekleşti. Günümüz tıp dünyasında adı sıkça zikredilen Hippokrates bu dönemde eserler vermişti. Asına bakılırsa Hippokrates adı altında birçok tıp eseri kaleme alınmıştı. Bu nedenle bilim adamları bu eserlerin tek bir kişiye ait olmadığını düşünmektedirler. Bunlar, daha çok Hippokratesçi bir tıp anlayışının eserleriydi(Freeman, 336). Bu dönemde hastalıkları kötü ruhlara bağlamayan, hastalıkların tıbbi kökenini araştıran birçok bilim insanı ortaya çıktı( Freeman, 337).

Solda İskenderiye Doğa Bilimlerinin Kurucusu Ptolemy, Sağda ise Bilgelik Tanrısı Hermes oturuyor. Bu rozette din ile bilimin ilk savaşının resmedildiği düşünülmektedir

Yukarıda bahsettiğimiz çoğu bilim insanın yolu bir şekilde İskenderiye’den geçmişti. Bu nedenle İskenderiye doğa bilimlerinin merkezi haline gelmişti. Ancak Atina, felsefe alanındaki liderliğini İskenderiye’ye bırakmamıştı. Atina, bu dönemde de birçok filozofun uğrak noktasıydı. Atina’da çok farklı felsefe okulları vardı. Bunlardan en köklüsü Platon’un kurduğu Akademia idi. Daha sonra Aristoteles’in okulu geliyordu. Helenistik dönem boyunca kurulan okullardan en meşhurları da Stoacı okul ve Epikuros’un okuluydu( Russ,106). Bu dönemde felsefenin odak noktasına insan oturdu. “İyi bir hayat nasıl yaşanır?” sorusu bu dönem filozoflarını en çok uğraştıran soruydu(Freeman, 338). Stoacılara göre ahlaklı olanı tercih etmek mutluluk için yeterlidir. Adeta metafizik bir idealizme sahip bir değerler yaklaşımları vardı. Daha sonraki dönemlerde Roma imparatorluğunu ve ilk Hristiyanları çok etkileyeceklerdi. Epikuros’a göre ise haz insanı mutlu eden şeydi. Hedonizmi ilk defa ortaya atan felsefeci de Epikuros olacaktı. Ancak Epikuros’a göre gerçek mutluluğa erişmek hazlardan vazgeçmek ile olacaktı(Russ, 109).

Epikuros, sadece ahlak felsefesi üzerinde eserler vermiş bir felsefeci değildi. Aynı zamanda, felsefeciler arasında dolaşan yeni materyalizmin de kurucusuydu. Epikuros’a göre kâinatta her şey bir rastlantı eseri meydana gelmişti. Bu nedenle insanların, tanrılardan korkmasının da bir amacı olamazdı (Russ, 111). Yaşamın tek amacı bu dünyadan zevk alarak yaşamaya devam etmekti (Freeman, 338). Bunun aksi olarak Stoacı filozoflar, erdemin büyük bir değer olduğunun üzerinde duruyordu. Stoaclılara göre evren, iyiye doğru evrilen bir kozmostan ibaretti. Bütün bu felsefi akımların yanında insanların çoğu klasik mitolojiye inanıyorlardı. Yeni gelişmeler de yok değildi.  Helenistik dönemin kültürel atmosferi dinleri de etkilemiş, Mısır’da Yunan tanrılarına Roma’da Mısır tanrılarına da tapılır hale gelmişti. Her birey devletin otoritesinden bağımsız kendi tanrılarına ibadet edebiliyordu. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi elitler arasında Yunan kültürü ve Yunan tanrılarına tapmak bir üstünlük ve aristokrasiye kabul için gerekli bir şeydi. Helenistik Yahudileri içinde bu durum net gözükmektedir. Birçok Yahudi bu dönemde Akdeniz ticareti aktif hale geldi ve Yahudilerin tanrısı Yahwe’yi(Yehova) bırakarak farklı tanrılara ibadet etmeye başladı. Hatta Kitab-ı Mukkades’in kanonik kitaplarından biri olan Makkabiler kitabında Helenleşen tapınak rahiplerini şöyle eleştiriyordu: “Günahkar ve gayrimeşru başrahip Jason’un günahkarlığından dolayı yabancıların yaşayışları taklit ediliyor ve Helenleşme çok yaygın hale geliyordu. Hatta başrahip dahi kutsala ait tüm ilgisini yitirdi(2 Makkabiler 4:1).” Görüldüğü gibi Yahudi dinin başrahibi Helen kültüründen çokça etkilenmişti. Kısaca Helenistik dönem kültürlerin daha karmaşık hale geldiği bir dönemdi.

1980 Yılından sonra ortaya Çıkan Hellenism Dini, Antik Yunan Mitolojisini İnanıyorlar

Helenistik dönemin gezginlerin öğrendiğimiz kadarıyla, Helenistik çağ doğudan batıya kadar kültürel zenginliğin yaşandığı, başta Helen kültürü olmak üzeri, medeniyetlerin bir birlerini tanıdıkları bir dönem olmuştur. Helenistik dünyasının yedi harikasını yazan olan Sidonlu Antipatros(MÖ 2. yüzyıl) , Helenistik dünyasını boyunca dolaşmış, Olympia’dan Mısır’a, oradan Babil’e kadar birçok ülkeyi gezmiş ve görülmesi gereken yerleri kaydetmişti( Tekin, 163). Çoğu günümüze ulaşmayan bu eserler, Helenistik dünyanın kentlerini süslemekteydi. Mimarinin yanında Helenistik dönem heykel sanatı için bir altın çağ olmuştu. Bu dönem heykeltraşları, halktan insanlar dahi olabiliyorlardı. Sanatın üzerinde siyasal etkinin azaldığı bu dönemde bireysellik, realizm ve erotizm gibi yeni akımlar heykel sanatına girdi( Freeman, 331). Sanat tarihi açısından önemli bir dönem olan Helenistik çağ, ardından birçok eser bırakmıştı.

Helenistik çağ, siyasal atmosferi ile değil ancak sosya-kültürel atmosferi ile insanlık medeniyeti üzerinde ciddi etkileri olmuş bir dönemdir. İlk defa Alman tarihçi J. G. Droysen tarafından ortaya atılan Helenizm terimi ise hala tartışılmaya devam ediyor( Memiş,266). Helenizm, Helen yani Yunan kültürünün dünya genelinden yayıldığı, halkların Yunan dünyasına özendiği bir olguyu anlatmaktadır. Ancak yukarıda da tartıştığımız gibi, Pers topraklarından Mısır ve Babil’e kadar aristokratların Yunan kültürüne uyum sağladıkları söylenebilirken, halklar geleneksel yaşam tarzlarını muhafaza etmişlerdi. Karşılıklı etkileşim kesinlikle gerçekleşmişti. Helenlerin fethettikleri topraklara götürdükleri kültür unsurları kadar, fethettikleri toprakların insanlarından kendi kültürlerine kattıkları unsur olmuştur. Doğu ve batı arasındaki mesafe azalmış, güç merkezi Mezopotamya’dan batıya kaymıştı. İskender’in fetihleri tek bir imparatorluk meydana getirmemiş, ama dünya güç dengelerini alt üst etmişti. Dünya için yeni bir dönemin kapıları açıldığı söylenebilir. Helenistik devletlerin mirası batıda Roma’ya doğuda ise Sasani devletine kalacaktı. İskender’in Makedonya’dan çıkışı Yakındoğu medeniyeti tarihini sonlandıracak gelişmelerin ilk fitili oldu. Ardından gelen gelişmelerle Roma, siyasal alanda Helenistik dünyanın en güçlü varisi olarak yeni düzenin kurucusu oldu.

Bir sonraki yazı: Helenistik Dünya’nın Varisi: Roma

 

Kaynakça:

  1. Tekin, Oğuz. Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş. İletişim Yayınları. 2015. İstanbul
  2. Garthwaite, Gene R. . İran Tarihi. Çev:Fethi Aytuna. İnkılap Yayınları.İstanbul. 2018
  3. Dr. Pierre Bordreuil, Prof. dr. Françoise Briquel-Chatonnet, Prof.Dr. Cecile Michel ve diğerleri. Tarihin Başlangıçları: Eski Doğu Kültür ve Uygarlığı. Alfa Yayınları. İstanbul. 2015
  4. Dr. Memiş, Ekrem. Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Ekin Yayınevi. Bursa. 2015
  5. Durant, Will. The Story of Civilization, Vol-I:Our Oriental Heritage. Simon and Schuther Publication. New York. 1954
  6. Dr. Freeman, Charles. Mısır, Yunan ve Roma: Antik Akdeniz Uygarlıkları. Çev: Suat Kemal Angı. Dost Yayınları. 2018. Ankara
  7. Russ, Jacqueline ve diğerleri. Felsefe Tarihi Cilt-1: Kurucu Düşünceler. Çev: İsmail Yerguz. İstanbul. 2018
  8. Bauer, Susan Wise. Batı Biliminin Öyküsü. Çev: Mehmet Moralı. İstanbul. 2016
  9. Kitab-ı Mukaddes, Yeni Dünya Çevirisi. Jehova Watcher. 2008

Resim Kaynakçası:

  1. http://www.wikizero.biz
  2. http://www.getty.edu/art/collection/objects/10598/unknown-maker-plate-with-relief-decoration-byzantine-500-600/
  3. https://theoutline.com/post/2843/hellenism-legalized-greece?zd=1&zi=suk762i5

 

Leave a Reply