İspanya için Batı Avrupa’nın üvey çocuğu desek yalan olmaz sanırım, en azından popüler tarih bağlamında. Britanya, Fransa, İtalya ve Almanya gerek Beowulf, Kral Arthur, Nibelungen, Roland gibi destanlarıyla, gerek Elizabeth, Hitler gibi liderleriyle, gerekse de sayısız bilim adamları,edebiyatçıları ve filozoflarıyla tarih sahnesini domine ederken İspanya hakkında çok az şey bilinir. Bu tabii ki İspanya’ya karşı gizli bir komplonun sonucu olmaktan ziyade aşırı dindar İspanyol monarkların Amerika’dan getirdikleri olağanüstü zenginliklere rağmen bağnazlıkları dolayısıyla ülkelerini geride bırakmasından ileri gelir. Zira İtalya’da Rönesans yaşanırken, Almanlar ve İngilizler kendilerini Katolik Kilisesi’nin zincirlerinden kurtulup yeni düşünce yöntemleri geliştirirken İspanyollar Reconquista’nın da getirdiği coşkuyla beraber Katolikliği eskisinden bile daha çok benimseyerek ilerlemeyi reddetmişlerdir. Bu yazının konusu kendisinden sonraki nesillerin yukarıda özetlemeye çalıştığım hataları yüzünden hak ettiği ilgiyi göremeyen İspanya’nın milli kahramanı, Ortaçağ’ın tartışmasız en büyük askerlerinden biri olan yenilgisiz Rodrigo Diaz de Vivar, namı diğer El Cid olacak. El Cid’in hak ettiği ilgiyi göremediği kesin olsa da, tarihle ilgilenen çoğu kişinin bu isme en azından bir kulak aşinalığı vardır, zira El Cid 1961 yapımı aynı isimli Hollywood filminde, Age of Empires 2‘de ve oyunculara illallah ettiren Valencia komutanı olarak Medieval 2 Total War’da kendini oldukça başarılı bir şekilde gözümüze sokuyor.
Rodrigo Diaz 1043 civarlarında Vivar’da doğdu. İleriki zamanlarda bizzat halk tarafından onlardan biri olarak görülecek olmasına rağmen soylu olarak doğmuştu. Babası önemsiz bir soylu fakat iyi bir asker, annesi ise Kastilya’nın önemli ailelerinden birinin kızıydı. Rodrigo’nun gerçek anlamda tarih sahnesine çıkışı ise 1063’teki Graus savaşı ile gerçekleşti. Hristiyan Aragon’a karşı gerçekleştirilen savaşta Rodrigo büyük kahramanlık gösterdi ve Aragon’lu bir şövalyeyi teke tek dövüşte öldürerek Campeador, yani “Şampiyon” ünvanını aldı. Bundan 2 yıl sonra, 1065 yılında İspanya’da işler oldukça karıştı. Kral Fernando ölmeden önce Kral Learımsı bir davranışla kural olduğu gibi tüm topraklarını en büyük oğluna bırakmak yerine çocuklarına dağıtmayı seçti. Bu dağıtıma göre en büyük oğul Sancho Kastilya’yı, ikinci oğul Alfonso Leon’u, en küçük oğul Garcia Galiçya’yı ve kızlar Urraca ve Elvira Zamora ve Toro şehirlerini alacaktı. Sancho bunu kabul etmedi ve tahta çıktığı gibi Rodrigo’yu komutanı yaptı ve kardeşlerine savaş ilan etti.
Rodrigo önderliğindeki Kastilya ordusu savaş meydanlarını domine etti. Önce Alfonso Llantada ve Golpejera savaşlarında yenilgiye uğratıldı ve sürgüne gönderildi, hemen ardından da Garcia Santarem yakınlarında bozguna uğratılarak Alfonso ile aynı kaderi paylaştı. Böylece Fernando’nun dağıttığı krallık Rodrigo’nun büyük katkılarıyla 1072 yılında Sancho tarafından birleştirildi. Fakat bu zaferin sefasını daha yeterince süremeden, aynı yıl içinde Sancho Zamora şehrini kuşatırken suikaste uğrayarak öldü. Sancho’nun çocuğu yoktu, dolayısıyla birleşik krallığın varisi Rodrigo’nun bizzat tacından ettiği Alfonso idi. Alfonso 1072’de Kastilya,Leon ve Galiçya’nın kralı olarak taç giydi. Efsaneye göre Rodrigo Sancho’nun ölümünden Alfonso’nun sorumlu olduğundan şüphelenerek diz çökmeyi reddetti ve Alfonso’yu halkın önünde İncil’e el basarak abisinin ölümünde parmağı olmadığına yemin etmeye zorladı. Alfonso’nun kutsal kitap üzerine yemin etmesi üzerine diz çökerek Alfonso’ya bağlılığını bildirdi, fakat Alfonso kendisine yapılan bu saygısızlığı sindiremeyerek Rodrigo’yu sürgüne gönderdi. Bu hikaye her ne kadar oldukça teatral ve dramatik olsa da, gerçekle alakası olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Öncelikle böyle bir olayın yer aldığına dair El Cid destanı dışında bir tarihi kayıt yoktur ki zaten destanlar da tarih konusunda çok da güvenilir kaynaklar değillerdir. Bunun haricinde Alfonso’nun tahta geçmesiyle Rodrigo’nun sürgüne gitmesi arasında 8 yıl vardır ki bu 8 yıl içinde Rodrigo Alfonso’nun akrabası olan Jimena Diaz ile evlenmiştir. Alfonso ile aralarında böyle bir olay geçmiş olup da 8 yıl sarayda kalması, üstüne bir de kralın bir akrabasıyla evlenebilmesi aklıselime uymamaktadır.
Yemin ettirme olayı gerçekten uzak olsa da, Rodrigo’nun yeni kralla arasının çok iyi olduğu söylenemezdi. Sonuçta Rodrigo Alfonso’yu tacından edip sürgüne göndermişti ve Alfonso bunu unutmamıştı. Tahta geçer geçmez Rodrigo’nun rütbesi düşürüldü ve eski görevine düşmanı Kont Garcia Ordonez getirildi. 1079 yılına kadar yukarıda bahsettiğim evlilik haricinde Rodrigo için önemli bir olay gerçekleşmedi, bu yıla gelindiğinde Rodrigo Alfonso’ya ödeyecekleri haracı toplamak için Sevilla Emirliği’nde bulunmaktaydı. Rodrigo buradayken nedeni tam bilinmeyen bir şekilde Garcia Ordonez ve onun müttefiği Granada Emiri ile çarpıştı ve Garcia’yı esir aldı. Bazı kaynaklar bu çarpışmayı Garcia ve emirin Sevilla’ya saldırmasına ve dolayısıyla onların saldırganlığına, bazıları ise Rodrigo’nun saldırganlığına bağlar. Sonuç olarak Alfonso bu durumdan(ve bir ihtimal Rodrigo’ya yapılan rüşvet suçlamasından) hoşnut olmadı ve Rodrigo sürgüne gönderildi.
Tüm mallarından yoksun bir şekilde sürgün edilmesi El Cid için bir sondan ziyade başlangıç olmuştu. İlk önce hizmetlerini sunmak için Barcelona’ya gitti fakat reddedildi ve Zaragoza’ya gitti. Etrafı düşmanlarla çevrili Zaragoza Emiri Mutamin Rodrigo gibi bir komutanın kendisine gelişini büyük bir fırsat olarak gördü ve hemen hizmetine kabul etti. Burada Hristiyan Aragon’u ve civardaki Müslüman emirlikleri pek çok kez bozguna uğrattı ve Müslümanlarla iyi ilişkiler kurdu. El Cid, yani seyit ünvanını da Zaragoza için savaşırken kazandı. O bunları yaparken Alfonso da İspanya’daki en büyük Müslüman şehri Toledo’yu ele geçirmişti, fakat Afrika’dan istilaya gelen Murabıtlara karşı 1087 yılında Sagrajas’ta ağır bir bozguna uğradı ve sürgüne gönderdiği El Cid’i geri çağırdı.
El Cid bariz nedenlerden dolayı Alfonso’ya bayılmıyordu, fakat bu durumdan kendine bir fayda çıkarabileceğini düşündü. Alfonso ile görüşmek için saraya gitti, fakat fazla kalmayıp Zaragoza’ya döndü. İsmen Alfonso’ya bağlı olan, fakat gerçekte El Cid’in amaçlarına hizmet eden Hristiyan Müslüman karışık bir ordu kurdu. Bu ordu Alfonso’nun Murabıtlarla olan çarpışmalarına katılmayarak kenardan izledi, ta ki 1090 yılına kadar. El Cid 1090’da harekete geçti. Önce Valencia yolunda ona engel olacak Barcelonalıları mağlup edip Kont Ramon Berenguer’i esir aldı, daha sonra da çevredeki nispeten küçük kaleleri ele geçirdi. 1092 yılında Valencia kuşatmasına başladı ve 1094 yılında şehri ele geçirdi. Şehri kağıt üzerinde Alfonso adına yönetiyordu, ama aslında tamamen bağımsızdı. Şehrin demografik yapısı ve dinamikleri de klasik bir İspanyol şehrinden çok farklıydı. El Cid’in Valencia’sı Hristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşadığı, savaştığı ve yönettiği bir şehirdi. Fakat bunlardan yola çıkarak El Cid’i bir 21.yüzyıl seküleri gibi düşünmemek gerekir, zira şehrin ana camiisinin kiliseye dönüştürülmesi ve Hristiyan kolonistlerin şehre getirilmesi gibi olaylar da El Cid döneminde gerçekleşti.
El Cid Valencia’yı 1099 yılındaki ölümüne kadar 5 yıl yönetti, öldüğü sırada şehir kuşatma altındaydı. Ölüm sebebi olarak kuşatmanın getirdiği açlık ve yokluklar gibi sebepler öne sürülse de şehrin yöneticisinin böyle bir sebepten ölmesi her ne kadar halkçı olsa da makul değildir. Bir başka iddia vücuduna isabet eden bir ok sonucu enfeksiyondan öldüğüdür, fakat bunu kanıtlayacak veri de bulunmamaktadır, bu yüzden ölüm sebebinin belirsiz olduğunu söylemek isabetli olacaktır. El Cid destanına ve yaygın inanışa göre El Cid öldükten sonra karısı tarafından yaşıyormuşçasına atına bindirilip ordunun başına geçirilmiş ve büyük El Cid’i gören askerler bunun verdiği cesaretle Müslümanları püskürtmüş, dolayısıyla El Cid’in ölüsü bile savaş kazanmıştır. Her ne kadar güzel bir hikaye olsa da Hollywood yapımı El Cid filminde de gösterilen bu olay tıpkı yemin olayı gibi gerçekliğe dayanmamaktadır. El Cid’in ölümünden 3 yıl sonra şehir bizzat Kral Alfonso tarafından savunulamayacağı için terk etti ve 1238 yılına kadar yönetileceği Müslümanların eline geçti. El Cid’in cesedi de karısı tarafından şehirden götürüldü ve şu an bulunduğu Burgos Katedraline gömüldü.
El Cid ölür ölmez İspanyollar tarafından bir milli kahramana dönüştürüldü. 12.yüzyılda kendisi ve başarılarını ilahlaştıran El Cid destanının yazılmasıyla da öyle yüce bir konuma geldi ki, insanlar ölümünün üzerinden daha 100 yıl geçmemiş El Cid’in gerçekten yaşadığından kuşku duymaya başladılar. Bu destanla El Cid İspanya’nın her tarafında bilinir hale geldi ve insanlar tarafından Hristiyan İspanya’nın büyük şövalyesi olarak benimsendi. El Cid ismi Müslümanlara karşı yapılan Reconquista ve Haçlı Seferleri ile özdeşleşti, fakat o bundan çok daha karmaşık bir adamdı. Müslümanlık ve Yahudilik başta olmak üzere diğer dinlere saygılı bir insandı ve özellikle sonraki nesillerle bir dünya markası haline gelen İspanyol bağnazlığı ile alakası yoktu. Hristiyanlara hizmet ettiği kadar Müslümanlara da hizmet etmişti, Zaragoza emiri için Hristiyan Aragon ile çarpışıp onları mağlup etmekten çekinmemişti. Ordusunda Hristiyanlar ve Müslümanlar ayırt edilmeksizin birlikte yer alırdı, yine yönettiği şehirde pek çok dinden insan barış içinde yaşamıştı. Yani El Cid Hristiyan bir savaşçı olmaktan ziyade, tesadüfen İspanya’nın Hristiyan kısmında doğmuş bir savaşçıydı.
El Cid’in başarılarında abartı olduğu kuşkusuz olmakla beraber, neredeyse her milletin kendi kahramanlarını ölesiye yücelttiği düşünüldüğünde El Cid’in bu abartılardan oldukça mütevazi bir pay aldığını söylemek mümkündür. 11.yüzyıl İspanya’sı gibi kaosun egemen olduğu, gerek Hristiyanların gerek Müslümanların dağınık ama aynı zamanda iç içe olduğu Game of Thronesvari bir ortamda hiç savaş kaybetmemek, insanların kendisini büyük ölçüde dinleriyle tanımladığı bir dönemde Müslümanların saygısını ve bir ölçüde bağlılıklarını kazanmak ve bunu yaparken emri altındaki Hristiyanları gücendirmemek ve Valencia gibi sadece İspanya’nın değil Avrupa’nın en önemli şehirlerinden birini kendi ordusuyla zaptedip orada egemenlik kurarak El Cid kendisini balon tarihi karakterlerden sıyırıp gerçek bir tarihi fenomen haline getirdi.
Kaynakça
Barton, Simon. The World of El Cid. Manchester University Press. Manchester, 2000.
Fletcher, Richard. The Quest of El Cid. Knopf Random House. New York, 1990.
Görsel Kaynakçası
Kapak Resmi – http://decine21.com/peliculas/El-Cid-3231
Resim 1 – http://www.twcenter.net/forums/showthread.php?443485-TwinBird-s-Nobility-Mod-(SS6-4)
Resim 2 – https://www.quora.com/What-is-the-real-story-and-history-of-Spanish-legend-Rodrigo-Diaz-de-Vivar-also-known-as-El-Cid
Resim 3 – Crusader Kings 2 oyunundan kendi ekran görüntüm
Resim 4 – http://blogs.larioja.com/historias/2012/04/21/de-cuando-el-bondadoso-cid-campeador-arraso-la-rioja/
Resim 5 – https://www.moviestore.com/charlton-heston-27436/
Resim 6 – http://farsightedblog.com/2017/02/01/1961-el-cid-reigns-victorious/
Resim 7 – https://www.dreamstime.com/royalty-free-stock-images-el-cid-spanish-hero-image6987579
Resim 8 – https://www.commonsensemedia.org/movie-reviews/el-cid
Resim 9 – http://www.englishblog.com/2009/06/cartoon-.html
Resim 10 – https://ascmag.com/articles/wrap-shot-el-cid