MÖ 41 yazında, kudretli bir savaş gemisi Akdeniz’in sıcak esintilerinde yelken açarak masmavi suları delerken, büyük general Mark Antony, tipik bir Roma gravitasıyla dümende durmuş, gözlerini Tarsus’un uzak kıyılarına dikmişti. Politik istekleri doğrultusunda Mısır Kraliçesiyle iletişim kurmak için çıktığı bu yolculuğun karşısına çıkaracaklarının hem tarih sahnesini hem de kendisini baştan aşağıya değiştireceğinden; gelecek bin yıllar boyunca imparatorlukların salonlarında fısıldanacak bir aşkın fitilini ateşleyeceğinden habersizdi.
Mark Antony, Roma Cumhuriyeti döneminde yaşamış önemli bir askeri lider ve politik figürdü. Savaş alanında kahramanlıklar ve senatoda siyasi entrikalarla dolu bir hikâyeye sahipti. Julius Caesar’ın hizmetine girdiğinde, yanında gösterdiği sadakat ve askeri yetenek sayesinde, onun en güvenilir generallerinden biri haline gelmişti. Pompey ve Caesar arasındaki iç savaşın patlak verdiği MÖ 49 yılında pleblerin tribünü seçildi ve Caesar’ın en şiddetli destekçisi oldu. Caesar’ın düşmanlarını İtalyan yarımadasını boşaltmaya zorlayan İtalya seferinde savaştı. Bundan sonra Caesar onu İspanya seferi sırasında İtalya’nın sorumlusu olarak bıraktı. Daha sonra Yunanistan’da Caesar’a katıldı, kanlı Pharsalus Savaşı’nda onun sol kanadını komuta etti ve MÖ 48’de İtalya’da düzeni sağlamak için diktatörün yardımcı komutanı göreviyle geri gönderildi.
Komutan yardımcısının yanı sıra yakın arkadaş da olduğu Roma diktatörü Julius Caesar’ın MÖ 44 yılındaki suikastının ardından ani bir güç boşluğu oluştu. Halkın Caesar’a devam eden sadakati tüm ülkeyi kaosa sürüklemekteydi. Caesar’ın gözündeki değeri ve tarafından kendisine bahşedilmiş rütbeleri herkesçe bilinen Antony, hitabet yeteneğiyle kargaşayı kendi lehine çevirdi; ölümünden sonra bile Caesar’a olan bağlılığı artırarak insanları kendisinin Caesar’ın izinde iç savaşı durduracak kişi olduğuna inandırdı. Kendisini taşıyan bu rüzgarı kaybetmemesi gerektiğini bilen Antony, Roma yönetiminde söz sahibi olabilmek için bir güç dengesine ihtiyaç duyuyordu. Böylece MÖ 43 yılında Mark Antony, zengin bir ordu komutanı olan Lepidus ve Caesar’ın 19 yaşındaki varisi ve evlatlığı Octavian ile ilk resmi triumvirlik, yani üçler erki kuruldu. Babası dolayısıyla Caesar ismini taşıyan delikanlı Octavian, her ne kadar devletin en gözde isimlerinden olsa da Antony tarafından başta sadece bir alay konusu, sonrasında da ciddi bir tehdit olarak görülmüştü.
Antony, Roma milliyetçiliğinde yeri olmayacak şekilde Yunan kültürüne düşkünlük besliyordu; Yunanlılarla mübadelelerinde edebi tartışmalarını dinleyerek, oyunlarına ve dini ayinlere katılır, tiyatrocularla içki içmeyi, eğlenmeyi severdi. Bu sebeptendir ki MÖ 33 yılında Octavian ile yaptıkları görev dağılımı sonucu Ephesus’a (günümüzdeki Efes) çıktığında; ülkesinde süregelen refah eksikliğini veya politik kaygıları kafasına dert edinmemiş, burada Yunanlıların şarap ve zevk tanrısı Dionysus adına düzenlediği, çılgın ve sarhoş bacchanal kutlamalarına katılmayı tercih etmişti. Şehre kendisini kostümlü kadınlar ve oğlanlar karşıladı; her sokak arplar, borular ve flütlerle doluydu ve insanlar onu “Neşe Veren ve Merhametli Dionysus” olarak selamladılar. Antony, şaka yollu da olsa cüretkâr konuşmalar yapanların övgülerine kolayca kapılıyordu; çevresindekilerin kendisine yaranma amaçları olabileceklerini anlamıyordu. Bir gün Kleopatra ile yolları çakıştığında işte bu şekilde esir alındı.
Kleopatra VII, Mısır Krallığını yöneten Makedon-Yunan kökenli Ptolemaios hanedanlığının MÖ 51-30 yılları arasında hüküm süren son kraliçesi olarak bilinir. Tarihe cazibesi ve zekasıyla geçen Kleopatra’yı Plutarch şu şekilde tanımlamıştır: “Gerçek güzelliği kendi başına dikkate değer değildi, ama kişiliğinin çekiciliği, sohbetinin cazibesiyle birleştiğinde büyüleyici bir kadındı. Sadece sesini duymak bile bir zevkti, birçok teli olan bir enstrüman gibi bir dilden diğerine geçebiliyordu, öyle ki tercümana ihtiyaç duyduğu çok az ulus vardı… bu daha da şaşırtıcıydı çünkü seleflerinin çoğu Mısır dilini öğrenme zahmetine bile katlanmamıştı.” 51 yılında taht kendisi ve daha 10 yaşındaki kardeşi Ptolemy XIII’e bırakıldığında Kleopatra 18 yaşındaydı, böylelikle Mısır Krallığının aktif yönetimini elinde tutabiliyordu. Ancak aile arasındaki anlaşmazlıklar sonucu kardeşlerin araları bozulduğunda Mısır iç savaşa sürüklendi. Kleopatra tahtı tekrar ele geçirebilmek için Roma’nın, daha doğrusu Julius Caesar’ın desteğine ihtiyacı olduğunu fark etti; böylelikle ikisinin de amaçları doğrultusunda bir diğerini kullanmaya çok hevesli oldukları bir ilişki yaşadılar. MÖ 47 yılında İskenderiye’de Caesar’ın oğlu “Caesarion” u dünyaya getiren Kleopatra, 46 yılında Roma’ya dönen Caesar ile vedalaştı, 44 yılında tahtı paylaştığı Ptolemy XIV’ün ölümüyle Mısır’ın tek yöneticileri olarak kendisini ve oğlunu atadı. Aynı sene Caesar’ın suikasta uğramasıyla birlikte ise Roma cephesinde hayal ettiği ve emek sarf ettiği bütün gücün suya düşüşünü izlemek zorunda kaldı. Artık Roma’da sadece tek bir isim duyuluyordu: Mark Antony.
Doğu eyaletlerinin konsolosluğunu üstlenen Mark Antony, Ephesus’ta bulunduğu süre boyunca Mısır Krallığı’nın zenginliklerini kullanabilmek ve hassas politik dinamikleriyle oynayabilmek üzerine hamleler tasarlıyordu. Antony, Kraliçe’yi ilk defa düşmanlarına yardım ettiği yönündeki istihbaratlara cevap vermesi için Tarsus’a çağırmıştı, fakat Kleopatra’nın kurmakta olduğu stratejinin başkarakteri olduğundan hiç haberi olmadı. Güzelliğinin Julius Caesar ve daha birçokları üzerindeki etkisine dair sahip olduğu kanıtlar sayesinde Kleopatra, Antony’i basitçe ayaklarına getirebileceğini umuyordu. Antony’nin sayısız davetlerinin hiçbirine cevap vermeyen Kleopatra, kendisini ve hizmetkârlarını tanrıçalar gibi süslüyor, düzenlediği ziyafetlerde hiçbir masraftan kaçınmıyor ve bütün nehir kıyısından kokusu duyulabilen tütsüler yaktırıyordu. Böylece Antony, sonunda onun yanına gidecek ve ilk kez itaat etmeyi kabul edecekti.
Coşkulu ve küstah bir adam olan Antony, kadınların eşliğinden rahatsız olmasıyla bilinmezdi zaten, fakat çoğu zamane tarihçisi Mark Antony’nin Kleopatra’ya ilk görüşte kapıldığını, dahası iplerini kendi eliyle ona teslim ettiğini yazar. Kleopatra, Antony’nin lakaytlığında bir asker ve sıradan bir adam görmüştü ve ona karşı hiç çekinmeden davranıyordu. Onu öyle iyi anlıyordu ki, Antony yanından bir an olsun ayrılmak istemiyor; Roma’da bıraktığı karısı Fulvia kendisinin onuru için savaş verirken bile gözü sadece İskenderiye’de Kleopatra’yla birlikte vakit geçirebilmeyi görüyordu. Yunan etkisi altındaki bir kent olan İskenderiye’de “Benzersiz Karaciğerler” adlı bir toplulukları vardı ve burada her gün birbirlerine inanılmaz bollukta harcamalar yapıyorlar, ziyafet çekiyorlar, uyuşturucu kullanıyor ve eğleniyorlardı. Birlikte kumar oynuyor, içki içiyor, ava çıkıyorlardı, Antony silah talimi yaparken Kleopatra onu izliyordu; Antony’nin espri anlayışına uygun olarak bazı geceler köle kılığında dışarı çıkıp halktan insanların kapılarına ya da pencerelerine dayanıp içeridekilerle alay etmeyi seviyorlardı. Kleopatra, Antony’i keyifli veya ciddi fark etmeksizin her anında yeni bir zevk arayışıyla sürekli vesayeti altında tuttu ve onu ne gece ne de gündüz serbest bıraktı.
Antony’nin kendini aşk sarhoşluğuna kaptırdığı bu dönemde, Roma’dan endişe verici raporlar gelmeye başlamıştı. Kardeşi ve karısı Fulvia’nın önce birbirleriyle kavga ettiklerini, ardından Octavian’a karşı savaştıklarını, ancak kaybettiklerini ve İtalya’dan kaçtıklarını bildiriyordu. Uzun süredir Dionysus’a mahsus bir düşte hizmetkar olarak yaşamaya alışmış Antony, bir anda bocalayarak uyanmak zorunda kaldı. Mürettebatını toplayıp rotayı önce Part İmparatorluğu’na, yolculuk sırasında ise İtalya’ya çevirdi. Burada karısı Fulvia’nın kendisini Kleopatra’dan uzaklaştırarak İtalya’ya çekmek istemiş olduğunu öğrendi, fakat rastlantı eseri bu süre zarfında Fulvia hastalanarak hayatını kaybetmişti. Antony, İtalya’ya vardığında, Octavian’ın kendisine hiçbir suçlama yapmayı düşünmediğini gördü. Burada ortak arkadaşları tarafından barıştırıldılar ve imparatorluğu bölerek bütün Doğu eyaletlerini Antony’ye tahsis ettiler. Güvence sağlamak adına Antony, daha sonra kendisinden iki çocuğu olacak olan, Octavian’ın ablası, Octavia ile evlendi.
Bütün bu süre zarfında Octavian büyüyor, keskin zekâsı ve babasından aldığı askeri eğitimi sayesinde büyük başarılar elde ediyordu, öyle ki Antony ne savaşlarında ne de politik stratejilerinde Octavian’la yarışamıyordu. Antony’nin Octavian’a karşı ciddiyetsizliğinin ardından onu tehlike olarak algılamaya başlaması, daha sonra Roma’yı yöneten triumvirliğin dağılışını da tetikleyecekti. Fakat Octavian’ın Part İmparatorluğunun fethini planladığı bu sürede Antony artık Kleopatra’ya duyduğu tutkuyu bastırmaya dayanamıyor, özellikle de doğu sularından geçtikleri keşiflerde onunla buluşmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Suriye’ye çıktığında devletin varlıklarını ve vekillerini ortaya koyarak Kleopatra’yı yanına çağırttı ve burada bütün Romalıları dehşete boğarak Kleopatra’dan olan iki çocuğunu duyurdu. Roma’nın uzun zamandır içinde bulunduğu savaş hazırlıklarından güzel haberler gelmesine rağmen artık doğu lejyonları Antony’nin komutasına göre değil, Kleopatra’nın ricaları üzerine yönetiliyor; Mısır Kraliçesinin faydalanamayacağı bütün avantajları bir bir boşa çıkıyordu. Antony, açıklamasız şekilde esir aldıkları kralları beraat ettirmeye, köşeye sıkıştırdıkları Part orduları tarafından bastırılmaya başladı. Kendisi farkında olamadan değişen savaş dinamikleri karşısında Antony çok sevdiği ordusundan büyük kayıplar verdi.
Roma’da endişeyle kocasından haber bekleyen Octavia ise mektuplaşmaları sonucunda kardeşi Octavian’ın izniyle Athena’ya doğru yola çıktı. Ama Kleopatra, Octavia’nın kendisiyle yakın bir mücadeleye girdiğini seziyor, onun gelip Antony üzerinde kendi kontrolünü sağlayacağından korkuyordu. Bu nedenle Antony’e daha da tutkuyla yaklaşmaya başladı, her olanakta onun onayını almaya büyük özen gösterdi. Kleopatra İskenderiye’ye geri döndüğünde destekçileri Octavia’nın kamu politikası gereği Antony ile evlendiği söylentisini yaydılar; ama halk arasında Kleopatra’ya “Antony’nin cananı” deniyordu ki Kleopatra, Antony’le birlikte yaşayabildiği sürece bu unvandan kaçınmazdı. Antony, onu yalnız bırakmaya daha fazla dayanamayarak savaşa ara verdi ve İskenderiye’ye döndü. Bu arada karşılaştığı ilgisizlik ise Octavia’yı Athena’dan Roma’ya, kardeşinin yanına sürdü. Artık sinirleri bozulan genç Caesar’ın yanında Romalılar da Antony’e içerlemeye, onu tanıyamamaya başlamışlardı. Böylelikle, Octavian’ın elinden geleni ardına koymadan Antony’e açacağı savaşın temelleri atılmış oldu.
Antony ve Kleopatra İskenderiye’de Yunan yaşantısını ve bağımlılık seviyesindeki aşklarını sürdürürlerken Octavian senatoyu ve halkı Antony’e karşı doldurmaya ve sık sık demeçler vermeye başladı. Ağırbaşlılık ve onura önem veren Roma kültürünün karşısında Antony kör olmuşçasına dünyevi zevklere ve eğlenceye dayanan Yunan adetlerine kapılmıştı; sevgilisiyle birlikte İskenderiye’de Mısır firavunları gibi giyiniyor, gözlerine sürme çekiyorlardı. Bu sırada senato binasında Octavian, Antony’nin dehşet verici vasiyetini halka duyurmaktaydı: bu vasiyete göre, önemli bir Roma komutanı olan Antony nerede ölürse ölsün geleneklere aykırı olarak Mısır’da gömülecek, bütün mal varlığını ise Kleopatra’ya ve çocuklarına devredecekti. Bu raddede en yakın arkadaşları tarafından bile ayık olup olmadığı anlaşılamayan Antony, Roma’daki çalkantılı iddiaların hiçbirine cevap yollayamadı. Artık halk Octavian’ın olaya dâhil olmasını, Antony’nin kendi elleriyle teslim ettiği sağduyu ve otoritesini Kleopatra’dan çekip geri almasını bekliyordu.
Gittikçe kabaran savaş, artık ufukta belirmeye başlamıştı. Karada pek çok başarısı olan Antony, yine Kleopatra’nın gönlünü hoş etmek üzere son derece bakımsız olan bahriye neferlerini deniz savaşına zorlayarak Actium’da topladı. Her ne kadar deneyimli bir subay olarak büyük yetenek gösterdiyse de, Antony sadık askerleri dâhil kimsenin güvenini kazanamamış; ordusunun, üstünde ya düşmanlarını yenmeye ya da ölmeye alışkın olduğu karadaki tecrübelerini kullanamamıştı. Octavian’ın tamamen Roma disipliniyle saldıran filosu, hala kafası karışık Antony’i ve sarsılmış sevgilisi Kleopatra’yı çevreledi. Büyük kayıpların ardından, Antony’nin çaresizlikle debelenen donanması en sonunda boyun eğdi. Bu da bir zamanlar asker onuru ve itibarı ile yaşamış Antony’i firar etmeye zorladı, öyle ki artık Octavian ondan sadece “korsan” olarak söz edecekti.
Kleopatra’yı önden İskenderiye’ye yollayan Antony’nin bu sürede belki de ilk defa yalnız başına düşünme fırsatı oldu. Actium Savaşı’nın sonuçlarını duymayı beklerken bir süre insan girmemiş mağaralarda, deniz kıyılarında inzivaya çekildi, Kleopatra ise savaştan hala sağ salim ayrılabileceğini umarak Mısır’ın hudutlarını korumaya yönelik stratejilerini güçlendirdi. Ne var ki, savaşın kesin yenilgisinin haberi alındığında Antony’nin üstünden büyük bir yük kalkmıştı. Gerçeklerle yüzleşmeye zorlansa da, Antony derhal Kleopatra’nın yanına taşınarak “Benzersiz Karaciğerler” i dağıttı ve yerine “Ölüm Eşleri” derneğini kurup artık kendini tam olarak hayattan kopmaya bıraktı. Bir önceki topluluklarından hiçbir manada geri kalmayan bu lüks dernekte, Octavian’ın yaklaşan ordularına inatla Antony ayık bir gün bile geçirmemeye çalıştı. Tehlike kapılarını çaldığında, kendi ve sevgilisinin hayatı için Octavian’ı teke tek dövüşe davet etmiş olduğu söylense da beklediği yanıtı alamayarak Kleopatra’yla birlikte insafsız antlaşmalara katılmak mecburiyetine düştüler. Antony ordusunun, destekçilerinin, dahası Yunan-Roma idealinde gördüğü yurttaşlarının hepsinin birer birer onu terk edişini izlerken artık sahneden inme zamanının geldiğini anlamış, tasarıları için fırsat kollamaya başlamıştı.
MÖ 30 yılının Ağustos ayında Mark Antony ve Kleopatra kendi iradeleriyle yaşamlarını noktaladılar. Plutarch’ın izahına göre, gece vakti yüksek bir tepede ordusunun geri çekilişini izleyen Antony’e bir ulak son derece tatsız bir mesaj getirdi: Kleopatra ölmüştü. Bunun üzerine odasına çekilen Antony’nin sarf ettiği sözler şunlar oldu: “Neden daha da fazla erteleyeceksin, Antony? Talih, yaşama tutunmak için kalan tek mazeretini de elinden aldı”. Burada belki de pişmanlıkla göğüslüğünü çıkararak ağladı: “Ey Kleopatra, senden ayrıldığım için üzülmüyorum, çünkü hemen sana katılacağım; ama benim gibi bir generalin cesarette bir kadından daha aşağı kaldığına üzülüyorum”. Antony, ters tuttuğu kılıçtan göğsünü geçirerek ölümü kabul etti. Fakat en baştan kendisine ulaşan mesaj yanlıştı, Kleopatra kendisini kilitlediği lahitte onu beklemekteydi zira. Can çekişen Antony’i hizmetçiler lahde yetiştirerek son kez aşıkları birleştirmeyi başardılar. Kleopatra felaket içinde kendini parçalıyor, Antony’nin kanını elleriyle yüzüne sürüyor, ona “kocam”, ”efendim”, ve “komutanım” diyerek ağıt yakıyordu. Antony onu susturarak bir kadeh şarap istedi. Son nefesinde Kleopatra’dan ricası ise; onu taze yenilgileri için acımayla değil, bir zamanlar olduğu güçlü adam olarak hatırlaması ve şimdi de hiç de alçakça sayılamayacak bir şekilde, Romalılar tarafından ve bir Romalı olarak fethedildiği için onu mutlu sayması oldu.
Mark Antony’nin ölümünü takiben kısa süre içinde şehri kuşatan Octavian, birçok general gömmek için Antony’nin cesedini istemiş olsa da, onu Kleopatra’dan ayırmadı ve kraliçenin kendi elleriyle onu gömmesine izin verdi. Octavian, kuşattığı İskenderiye’de birkaç hafta daha hasta yatağında yatan Kleopatra’nın iyileşmesini bekleyecek, sonrasında onu esir olarak Roma’ya götürecekti. Kleopatra’nın tuttuğu yasa saygısından dolayı bu süre zarfında onun isteklerini anlayışla karşılıyor ve çocuklarının ve kendi güvenliğinin konuşulduğu müzakerelerde cömertlik sergiliyordu. Bu sebepten, Kleopatra tanrıların şerefine Antony’nin gömüldüğü toprağa şarap dökebilmeyi rica ettiğinde kabul etti. Esir düşen Kraliçe, etrafta onu kollayan kimse yokken toprağa “Sayısız dertlerimden hiçbiri senden ayrı yaşadığım bu kısa süre kadar büyük ve korkunç değil” diyerek ondan kendisini yanına almasını isteyecek, burada Octavian’a cesedinin Antony’nin yanına gömülmesini rica ettiğini belirten bir tablet yazacaktı. Tablet eline ulaştığında hızla bütün sarayın aranmasını emreden Octavian, Kleopatra’nın bedenini göğsüne dolanmış zehirli bir yılanla birlikte buldu. Böylelikle ne yalanların ne gerçeklerin, ne devletlerin ne de hayatın kendisinin ayıramadığı, tek vücut olmuş bu birliktelik ölümde dahi ayrılmadı.
Kaynakça:
Plutarch, Mark Antony (c. AD 110)
Virgil, Aeneid (c. 19 BC)
Ode XXXVII, Horace (c. 35 BC)
Appian, The Civil Wars (c. AD 160)
“Inside the decadent love affair of Cleopatra and Marc Antony”. Fernando Lillo Redonet. [https://www.nationalgeographic.co.uk/2019/02/inside-the-decadent-love-affair-of-cleopatra-and-marc-antony]
“Mark Antony”. Micheal Grant, E. Badian. [https://www.britannica.com/biography/Mark-Antony-Roman-triumvir]
“The Meeting of Antony and Cleopatra.” Giovanni Battista Tiepolo. The Metropolitan Museum.
“Marc Antony Reading the Will of Caesar.” William Hilton. Sir John Soane’s Museum
“Cleopatra”. John William Waterhouse
“Antony and Cleopatra: The most famous love story that began in Egypt’s Alexandria”. Mustafa Marie. [https://www.egypttoday.com/Article/4/112879/Antony-and-Cleopatra-The-most-famous-love-story-that-began]
“Antony and Cleopatra at the Battle of Actium.” Johann Georg Platzer. English Heritage, The Wellington Collection, Apsley House
“Antoine rapporté mourant à Cléopâtre.” d’Eugène-Ernest Hillemacher. Envoi de l’État.