Ara geçiş formları -ya da bir diğer deyişle ara türler- hem geçmiş ata canlının hem de bir sonraki evrilmiş canlıların özelliklerini kendi içinde barındıran canlılara denilmektedir. Bu özellikleriyle ara geçiş formları, yaşam ağacındaki ve evrim serüvenindeki boşlukları dolduran en güçlü unsurlardır. Kendimce modern biyolojinin temelini atan kişi olarak gördüğüm Charles Darwin, 1859’da yayınladığı Türlerin Kökeni adlı kitapla tüm dünyaca –özellikle yaratılışçı çevrelerce- günümüze kadar süregelmiş bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu tartışma süresince yaratılışçılar başta olmak üzere birçok çevre, evrim kuramının yanlış olduğunu, türler arası geçişi resmeden birçok ara tür türün fosilinin sözde eksikliği ile kanıtlamaya çalışarak beyhude ve sonuçsuz bir çaba içindedir yıllarca. Tabi yaratılışçıların ara tür ya da ara geçiş formu denildiğinde akıllarına gelen canlıların imkânsızlığını düşünecek olursak, yaratılışçı arkadaşlarımızın evrimi yalanlamasını anlaşılır bulmalıyız. Örneğin, genel olarak çoğu kuşlar ve sürüngenler arası geçişteki ara form modeli olarak yarı kuş-yarı sürüngen bir canlı beklemekte. Mesela, timsah kafalı bir kuş gibi… Durum bu olunca da bu çevreleri düştükleri gülünç durumdan ve hezeyanlardan kurtarmak yine bilim insanlarına düşüyor. Bilim insanları, bunu gerçek ara türleri anlatarak yapıyor. Bu yazımda, ben de size dünyaca en ünlü ara türleri ve onların fosillerini tanıtarak hem sizleri aydınlatmaya hem de yaratılışçı arkadaşlarımızı düştükleri büyük yanlıştan kurtarmaya çalışacağım. Özellikle de insanları düzenledikleri sahte fosil sergileriyle kandırmaya çalışan malum kişiler için de bu yazının güzel bir bilgi kaynağı ve rehber olacağını düşünüyorum.
[box_light]Australopithecus afarensis[/box_light]
Bu sevgili dostumuz, bizim uzak bir kuzenimiz ve aynı zamanda atamız. Australopithecus afarensis, modern bipedal (iki ayakta yürüyüş) insan ile dört ayak üzerinde yürüyen apelerin arasındaki evrimsel geçişi, tarih sahnesinde gururla sergilemektedir. Yaratılışçı arkadaşlarımızın kastettiği aksine, o ne bir yarı maymun, yarı insan ya da maymunsu. Ara form olmasındaki sırlar, iskelet yapısında yatmaktadır. A. afarensis’in iskeleti, yapı olarak modern insanın bipedal dik yürüyüşün varlığını göstermektedir. Kuyruk sokumu kemiği geniş ve direk olarak kalça kemiğinin arkasında bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, diz ektansör kasları güçlü bir şekilde bağlanmıştır. Femur açısı ise kalça kemiğinden başlayarak dize doğru gitmektedir. Bu özellikler, devamlı ve güçlü bir dik postür duruşuna işaret etmektedir. Öbür taraftan ise, şekil bakımından pelvis, kaburganın geniş ve piramidal oluşu ile kolun hâlâ daha uzun oluşu ape benzeri özellikler olarak kabul edilmektedir. Evrimsel geçmişimizde, A. afaransis’e kadar bu kadar açık bir şekilde bipedal yürüyüşün özelliklerinin primat fosillerinde görülmemesi, A. afaransis’in bu konuda gerçek bir ara geçiş formu olduğunu göstermektedir.
[box_light]Archaeopteryx[/box_light]
Bazılarınız belki de, Dünya tarihinin en ünlü fosillerinin başında gelmesinden ötürü Archaeopteryx’i tanıyordur. Paleontologlar tarafından 19. yüz yılda günümüz ışığına çıkarıldığında büyük yankı uyandırmıştı. Genel konsensüs olarak Dünya’nın en yaşlı kuşu olarak kabul edilse de bu ünlü canlı, bazı çevrelerce de dinozor olarak kabul edilmiştir. En sonunda gösterdiği özellikler bakımında kuşlar ve dinozorlar arasındaki geçişi yansıtan bir ara tür olduğunda karar kılındı. Archaeopteryx, sahip olduğu ün ve arkasındaki güçlü bilimsel kanıtlar sayesinde, tek başına yaratılışçıların ve diğer evrim karşıtlarının söylediklerini yerle bir etmiştir. Yaklaşık 150 milyon yıl önce Geç Jura (Jurassic) Dönemi’nde yaşamıştır. Keskin dişleri barındıran çenesi, kanatlarından çıkan pençeli üç parmağı, ekstra uzun olan öldürücü pençesine ev sahipliği yapan ikinci parmağı ve uzun kemikli kuyruğu dinozorla olan akrabalığını göstermektedir. Bunun dışında ise kısıtlı uçuşu, havada süzülebilmesi, gaga yapısına sahip olması, tüylerinin ve kanatlarının oluşu ile ise tarih sahnesinde ve yaşam ağacı dalları üzerinde kuşlara yakın durmaktadır. Tüm bu özelliklerin ışığında ve tamamlanmış iskeletlerin de varlığı ile, ünlü Archaeopteryx, dinozorlar ve kuşların arasındaki tam bir ara geçiş formu olma özelliğini kazanmıştır.
[box_light]Therapsida[/box_light]
Therapsida, memeliler ve sürüngenler arasındaki geçişi yansıtan bir ara tür olma özelliğini göstermektedir. Therapsida’nın atası bir sürüngen benzeri canlı olan Pelycosaurs’tur. Therapsi’daya baktığımızda bacakları, vücudunun hemen altından dikey olarak çıkmaktadır. Sürüngenlerde ve Pelycosaurs’ta olan vücuttan yayılarak çıkan bacak yapısı, böylece sevgili Therapsida’da değişmiş ve memeli bacak yapısına geçişi başlatmıştır. Ayrıca, ayak yapısının paralel oluşu da memelilere yakın bir görünüm vermektedir. Kafa yapısının uzunluğu ve yapısı ise sürüngenlerinki gibi uzun ve incedir. Bunun yanı sıra kuyruklarının memelilerinkinden çok sürüngenlerinki gibi oluşu bunu desteklemektedir. Onun ara form olduğunu derisi üzerindeki kıl miktarına bile bakarak söylememiz mümkündür. Therapsida yavaş yavaş kıllanmanın başlamasıyla birlikte memeli vücut yapısının artık oluşmaya başladığını göstermektedir. Bu noktada, birçok sahte fosil sergisi düzenlemiş arkadaşlarımız çıkarak onun timsah kafalı ve fare vücutlu kıllı bir canlı olduğunu söylemesi kaçınılmaz olsa gerek ama maalesef salt gerçek, paleontoloji ve genetik biliminin yardımıyla sert bir tokat olarak çarpmakta.
[box_light]Tiktaalik[/box_light]
Belki de sevgili Archaeopteyx’in ünü ile yarışan ve belki de onu geçen tek ünü fosil olabilir. Onu, fosilini 2006 yılında keşfeden Neil Shubin’in yazdığı İçinizdeki Balık (“Your Inner Fish”) kitabıyla tanımış olabilirsiniz. Uluslararası bilimsel yayınlardan olan Nature’de Tiktaalik’in keşfi ve ilgili makale yayınlandığında, bilim camiası için sudan karaya geçişin en büyük kanıtı ortaya konmuş oldu. Tiktaalik, ilk keşfedilip yayınlandığında aklıma ilkokulda iken Ana Britannica Ansiklopedisi’nde gördüğüm balıkların karaya geçişi resmi gelmişti. O zamanlar, bu geçiş tam olarak nasıl oluyordu sorusunu sorarken, Tiktaalik keşfedildiğinde artık tam olarak da bunun nasıl olduğunu söyleyebilirdim. Tiktaalik, balıklardan oksijen soluyan su canlılarına, onlardan da tetrapodalara (dört ayaklı canlılar) geçişin köprüsünü oluşturmaktadır. Tiktaalik, 375 milyon yıl önce yaşamıştır. Ondan önce yaşamış olan primitif balık ve tetrapod olmayan Panderichthys omurgalı atalarının aksine, yüzgeçleri basit bilek kemiklerine ve parmak izlerine sahiptir. Bunun yanı sıra tüm modern tetrapodalar gibi kaburga kemiklerine, hareketli bir boyna, akciğerlere sahiptir. Balıksı özellikleri olarak ise solungaçlara, yüzgeçlere ve pullara sahip oluşu açıkça söylenebilir. En son olarak da 2010 yılında, tetrapod ayak izlerinin bulunuşu ve Nature’de yayınlanışı, Tiktaalik’in bir ara form olduğunu son kez kanıtladı.
İşte tüm bu fosilleri incelediğimiz zaman evrimin görünürde olan boşluklarının, aslında hiç olmadığını söylemek yerinde bir söz olacaktır. Bunca paleontolojik kanıta ve diğer bilimsel araştırmalara rağmen, hâlâ daha birçok çevrenin gerçeklere kulağını kapatması, gerçekten çok üzücü. Neyse ki bu çevrelerin yaptıkları, savundukları ve söyledikleri, Dünya’nın Güneş’in etrafında dönmesi kadar doğru olan bu gerçeği kapatamadı ve asla kapatamayacak; aksine hiçbir zaman boş safsatalar olmaktan öteye geçemeyecek. Son söz olarak, canlıların hiç değişmediğinin anlatan sahte fosil sergilerinin aksine yeryüzünün katmanlarının ara geçiş formlarının fosilleri ile kaynadığının söylemek yerinde bir cevap oalcaktır: Archaeopteryx, Australopithecus afarensis, Pakicetids, Ambulocetus, Tiktaalik, Amphistium, Runcaria, Nautiloidea, Bactritida, Ammonoidea, Pohlsepia, Proteroctopus, Vampyronassa, Palaeoctopus, Rhyniognatha, Rhyniella, Archimylacris, Aphthoroblattina, Archaeolepis, Melittosphex, Sphecomyrma, Eophyllium, Protoclaviger, Pikaia, Conodont, Birkenia, Dalpiazia, Anguillavus, Nardovelifer, Osteolepis, Ichthyostega, Triadobatrachus, Proterogyrinus, Solenodonsaurus, Eileanchelys, Najash, Gangiguana, Cretaceogekko, Darwinopterus, Marasuchus, Thecodontosaurus, Eoalulavis, Masillaraptor, Dimetrodon, Therapsida, Eotragus, Kenyapotamus, Basilosaurus, Protosiren, Potamotherium, Hyracotherium, Equus, Proconsul, Ardipithecus, Homo habilis, vs.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
The pectoral fin of Tiktaalik roseae and the origin of the tetrapod limb