Bugün Libya olarak andığımız, Osmanlı İmparatorluğunun Trablusgarp Vilayeti yakın tarihimizde de geçmişte de birçok mücadeleye tanıklık etti. Bana göre bu mücadelelerden bizim tarihimiz için en önemli olanı ise 29 Eylül 1911’de İtalya’nın Osmanlı’ya savaş ilan etmesiyle başlayan Trablusgarp Savaşı’dır. Savaşın bizim tarihimizdeki önemi cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk savaşı olması dışında, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda görev almış önemli komutanlarımızın nizami savaştan farklı bir savaş yaşamış olmalarıdır.
İtalya resmi savaş ilanından sonra önceden planlamış olduğu bombardımanlara ve işgallere başladı. Bu saldırılara ise Osmanlı Devleti karşılık vermekte zorlandı. Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bu durumu dönemin Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, İstanbul’daki bütün subayları Harbiye’ye toplayarak verdiği konferansta dile getirerek, devletin böyle bir harekât için yeterli gemi ve silahının bulunmadığı bilgisini subaylara aktarmıştı. Harbiye Nazırını dinleyen subaylar ise maddi gücümüzün yeterli olamamasına belki bir anlam verebilirlerdi ama devletin silahlı kuvvetlerinin başında bulunan bir komutanın devletin toprağını böylece terk etmesine anlam veremezlerdi. Özellikle genç subaylar kadere baş eğmek yerine vatan topraklarını bütün güçlüklere rağmen savunmak niyetindeydiler. Bu genç subaylar arasında Mustafa Kemal de vardı.
Vatan toprağını savunmak niyetinde olan subaylar Enver (Paşa) Bey’in öncülüğünde toplanmaya, bir çözüm yolu aramaya başladılar. Böylece kendi arzularıyla bu topraklara gidip burada resmi olmayan bir teşkilat mevcuda getirme planı ortaya çıktı. Bu teşkilat Trablusgarp’ta başta Senusiler olmak üzere Osmanlı yanlısı halkı örgütleyecek ve böylece düşmana karşı koyacaktı. Bu plan hükümeti de teşvik ederek harekete geçirdi ve Trablusgarp’a giden subaylara dört kat maaş ve 100 Türk Lirası yol parası verilmesi kararlaştırıldı. Yine de hükümet bu subayların emir ve komutayı doğrudan üzerlerine almasını değil danışmanlık görevi yürütmesini planlamıştı.
Kararlar alındıktan sonra subaylar, Trablusgarp’a doğru değişik kimlik ve farklı yollar kullanarak hareket ettiler. Bu subaylar arasında Binbaşı Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker), Eşref Bey (Kuşçubaşı), Ali Fethi Bey (Okyar, Paris Ataşe Militeri), Halil Bey (Enver Bey’in amcası) ve Nuri Bey (Killigil, Enver Bey’in kardeşi) vardı. Kolağası Mustafa Kemal, gazeteci Mustafa Şerif kimliğine bürünüp sahte belge ve pasaportlarıyla, 15 Ekim 1911’de İstanbul’dan ayrıldı. Yola Naci, Hakkı ve Yakup Cemil Beylerle birlikte çıkan Mustafa Kemal tanınmamak için Arap kıyafetlerine bürünse de açık ten renginden ve yürüyüş şeklinden bir sivil olmadığı anlaşılıyordu. Bu sebeple yolda iki defa tutuklanma tehlikesi geçirdiler. Ayrıca Mustafa Kemal’in hastalanmasıyla da bir süre Mısır’da kalan grup daha sonra tekrar yola koyuldu ve tobruk dışındaki Türk karargâhına ulaştı.
Enver Bey de kılık değiştirip yanına Harp Okulundan atılan ama güvendiği 5 subay adayını alır ve İskenderiye’ye gitmek üzere gemiye biner. Enver Bey padişah damadı olduğu için tanınan bir şahsiyettir. Bu sebeple de önce Mısır’da sonra da Trablusgarp’ta halk tarafından saygıyla ve hayranlıkla karşılanır. Mısır’da kendisini karşılayanlar 1500 Türk Lirası topladıklarını, vatana bağlılıklarını ve 4000 atlının hazır olduğunu bildirirler lakin Enver Bey, “Bütün bu insanlara çok inanmamak gerektiğini anladım.” diye not düşer. Mısır da bir süre kaldıktan sonra ayrılan Enver Bey de çeşitli kılıklara girerek ve birtakım tehlikeler atlatarak Derne’ye varır. Trablusgarp’a ulaşan subaylar hemen yerel halkı örgütleyip İtalyanlara baskınlarla saldırmaya ve böylece Trablusgarp’ı savunmaya başlar.
Askeri birlikler ise 3 komutanlığa ayrılıp, Trablusgarp Komutanlığına Kurmay Albay Neşet Bey, Bingazi Komutanlığına sonradan yarbaylığa yükselecek olan Kurmay Binbaşı Enver Bey, Derne Komutanlığına ise 27 Kasım 1911’de binbaşı rütbesine yükselen Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal getirilmişitr. Buradaki savaşlar nizami bir harp şeklinde değil gayrinizami harp şeklinde yani baskınlar şeklinde gerçekleşen saldırılar olarak gerçekleşmesi bakımından önemlidir. Çünkü bu subaylarımızın harp okulundayken gördükleri derslerin kapsamı dardı. Gayrinizami harp tarzı için de ayrı bir ders yoktu. Ama Mustafa Kemal harp okulundayken taktik ve strateji öğretmeni olan Nuri Bey’den ‘gerilla harbi’ konusunun anlatılmasını büyük bir ileri görüşlülükle ister. Bu derslerde öğrendiği bilgilerin hem bu savaşta hem de Kurtuluş Savaşı’nda büyük faydasını görecektir.
Buradaki savaşın genel olarak baskınlar şeklinde tezahür ettiğini belirtmiştik. Bu baskınlardan biri de Mustafa Kemal’in emriyle gerçekleşen ve hedefin ise Kasr-ı Harun olduğu bir saldırıdır. Kasr-ı Harun, Kartacalılardan kaldığı zannedilen, çevreye hâkim olduğu için de kolaylıkla savunma mevzileri oluşturulabilecek şekilde olduğu için önemli bir noktaydı. Kuşçubaşı Eşref’in yerli kuvvetleri ile birlikte saldırı gerçekleşti fakat İtalyanlardan şiddetli bir karşılık geldiği için güç bir duruma düşerler. Çatışma esnasında Mustafa Kemal az sayıda askeriyle süvari hücumuna kalkar ve Kasr-ı Harun’a girmeyi başarır. Bu sırada iki İtalyan uçağı tarafından bölge bombalanır. (Savaş uçağı ilk kez bu savaşta kullanılmıştır.) Eşref Bey ve kuvvetleri Mustafa Kemal’e ulaştıklarında onun yüzünü tanınmaz bir halde bulurlar ama yaralandığı için değil duvardan kopan kireçli bir taş sebebiyle. Bu kireçli taş, 24 Ekim 1912’de Derne’den ayrılan ve daha sonra Viyana’da gözünü tedavi ettirecek olan Mustafa Kemal Atatürk’ün gözünde hafif bir şehlalığa sebep olacaktır. Trablusgarp’a gazeteci ve halı tüccarı gibi kılıklara bürünerek gelen Mustafa Kemal, dönüşte de yine gazeteciliği tercih edecektir.
Trablusgarp’taki üstün gayretlere rağmen pek yararlı sonuçlar alınamaz. Balkan Savaşları’nın başlaması ve İtalya’nın savaşı geniş alanlara yaymasıyla birlikte de Osmanlı barış yapmaya karar verir ve subaylarını geri çağırır. 1 yıl 16 gün süren savaş Uşi Antlaşması ile sona erdikten sonra Osmanlı, Bingazi ile Trablusgarp’ı kesin olarak, 12 adayı ise fiilen kaybetti. Enver Bey, Trablusgarp topraklarından ayrılırken “Şimdi düşünün, bu yiğit insanları, onları yok etmek için yavaş yavaş baskı yapan İtalyanların kollarına nasıl bırakabilirim?” diyerek bu vefakâr halkı yalnız bırakmanın üzüntüsünü dile getirmişti.
Osmanlı, Trablusgarp’tan eli boş dönse de gelecekte çok önemli görevlere gelerek birçok savaşta kilit rol oynayacak subayları, bu topraklarda halka hitap ederek onları etkilemeyi, yanlarına çektikleri halkı teşkilatlandırmayı, eline silah almamış insanlardan askerler vücuda getirmeyi ve en önemlisi bir milletin vatan topraklarını bütün olumsuzluklara rağmen nasıl savunması gerektiğini tecrübe ettiler. Bu tecrübeler Türk milletinin verdiği büyük mücadelede başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere subaylarımıza pek yardımcı oldu. Bu yüzden bu savaş birçok tarihçi tarafından ‘Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın provasını yaptığı savaş’ olarak tanımlanır.
Kaynakça:
- 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi ve Kolağası Mustafa Kemal, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı
- Şehit Enver Paşa, Nevzat Kösoğlu
- Trablusgarp Savaşı (1911-1912) ve Türk Subayları, Orhan Koloğlu
- Trablusgarp Savaşı, Hale Şıvgın – www.tarihtarih.com
- Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, Dr.E.Tuğgeneral Erdal Yurdakul – http://www.ata.tsk.tr/
Görseller
- Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan Fotoğraflarla Atatürk albümü