“Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalariyle[sic] de tamamlanan âdil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.”
–İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1949 (Resmi Gazete 7217)
“Everyone who works has the right to just and favourable remuneration ensuring for himself and his family an existence worthy of human dignity, and supplemented, if necessary, by other means of social protection.”
-The Universal Declaration of Human Rights, 1948
Tarih boyunca esnaf locaları, sendikalar ve birlikler, gelir amaçlı taban fiyat belirlemeleri yaptılar. Modern asgari ücret yasalarının ortaya çıkmasının bu sendikaların eseri olduğunu düşünmemiz mantıklı gelse de, işin aslı tam olarak öyle değil.
Resmi asgari ücret ilk 1894’te Yeni Zelanda tarafından uygulandı. Bunu 1896’da Avustralya ve 1909’da İngiltere izledi. ABD’de ise fedaral asgari ücret 1938’den sonra uygulanabildi.1
Tamam bunların hepsini bilmek lazım ama asgari ücretin ne olduğunu tam olarak anlamak için tarihçesini de gözden geçirmekte yarar var.
Asgari ücrete neden ihtiyaç duyuldu?
18. ve 19. yüzyıl Avrupa denilince aklınıza ilk gelen şey Sanayi Devrimi olacaktır. Aydınlanma çağının getirdiği bilimsel gelişmeler buharla çalışan makineleri, bu makineler de fabrika sistemini doğurdu. Özellikle Britanya İmparatorluğu’nun sömürge sistemindeki toplu ve hızlı üretim gereksinimi, insanları ufak dükkanlardan büyük üretim merkezleri olan fabrikalara yönlendirdi. Bu buharlı makinalar güçlü fakat basitti, tekdüze mekanik hareketler yapabilen herkes tarafından kullanılabiliyordu. Çalışanların kalifiye olması önemli değildi ve işçi haklarını koruyacak kanunlar yok denilebilecek kadar azdı. Bunun sonuncu fabrikatörler erkeklerin yanında kadınlar ve hatta küçük çocukları da çok düşük maaşlarla çalıştırmaya başladı.
Britanya ayrıca laissez-faire politikası olarak da bilinen devletin market denetiminden uzaklaşması politikasını seçti. İşçiler için durum vahimdi. Sadece gelir değil, çalışma koşulları da işçiler için çileye dönmüştü. Örneğin bazı fabrikaların etrafında, yine fabrika sahibi tarafından yapılan ve işletilen işçi blokları ve kantinleri kuruldu. Burada yaşayan işçiler ağır şartlarda, günde 16 saat çalışıyor, maaşları ise sadece tek göz odada iki üç aile kalıp karınlarını doyurmaya yetiyordu. Buna rağmen fabrikatörler sık sık maaş kesintisine gidiyor, fakat kira veya kantin fiyatlarını düşürmüyorlardı, ve bu politikaların sonucunda devlet müdahale edemiyordu.
Buna karşı örgütlenen işçiler grev yaptılar ve bazen ayaklanmalar çıkardılar. Sendikalaşmak 19. yüzyılın başında yasak olsa da zamanla sendikalaşmanın önüne geçilemeyeceğini ve toplu bir sözleşme olmazsa fabrikatörlerin işçileri ezeceğini gören ülkeler sendikalaşmaya izin verdi. Bunun sonucunda resmi bir asgari ücret olmasa da fabrikalarda minimum maaşlar yürürlüğe girdi. Fakat baronları bağlayan bir zorunluluk yoktu, sadece grev tehdidi ile karşı karşıyaydılar. Zaman zaman dışarıdan grev kırıcı işçiler getiren fabrikatör baronlarla işçiler arasındaki tartışmalar ölümlerle bile yol açtı.2
Ayrıca sendikalar çocuklar ve kadınları üyeliğe almıyorlar, sonuç olarak da çocuklar ve kadınlar sadece maaş konusunda değil, her koşulda eziliyorlardı.
Sendikalaşma Reformları
1894’te Yeni Zelanda, hem yayılan adil işgücü (fair labor) akımının etkisiyle, hem de sık sık grev yüzünden üretimin durmasını engellemek amacıyla Industrial Conciliation and Arbitration Act 3isimli kanunu kabul etti. Bu kanuna göre sendikalar devlete kayıt olmak zorunda olacak, işverenlere kayıtlı sendikalarla masaya oturma zorunluluğu getirilecek, karşılığında ise iki taraf uzlaşma mahkemelerinin kararlarına uymak zorunda kalacaktı. Bu sendikalı işçilerin belirli gelir elde etmesini sağlasa da çocuklar ve kadınlar bu uygulamadan faydalanamadı. 1896’da Avustralya’nın Victoria eyaleti benzer bir kanun çıkardı ve asgari ücreti belirleyecek odalar belirledi . 1899’da Yeni Zelanda yeni bir kanunla sendikalara dahil olmayan veya olamayan işçiler içim asgari ücreti belirleyecek odalar oluşturdu, fakat sadece kadınların ve çocukların en çok çalıştırıldığı dört sektörü kapsıyordu.
Asgari ücretin faydasını gören diğer ülkeler peşpeşe kanunlar çıkardılar. İngiltere 1909’da dört sektörü kapsayan bir asgari ücret yasası çıkardı. Tarihin cilvesidir, bu kanunu parlemontada savunan kişi Milletvekili (MP) Winston Churchill’di.4
“Yeni Düzen” ve Asgari Ücret
ABD’de ise asgari ücret süreci çok daha sancılı geçti. Avrupa ile benzer bir sanayileşme sürecinden geçen ABD’de, kapitalizmin de etkisiyle, sürecin başında federal hükümet fabrikalara karışmayı reddetti. Sendikalaşmayı da yasaklamayan ABD’de süreç genellikle toplu sözleşmeler ve grev tehdidi yoluyla ilerliyordu. Fakat, sendikalar kadınları ve çocukları kabul etmediği için bu iki grup eziliyordu. Avustralya’daki gelişmeleri öğrenen Kadınlar İşçi Sendikası Birliği (Women’s Trade Union League), kadın ve çocuklar için asgari ücret belirleyen kanunlar önerdi. Kadın ve çocuk işçilerin grev resimleri Amerikan kamuoyunda büyük ses getirdi ve 1912’de Massachusetts’e ilk kadın ve çocuk işçileri için asgari ücret komisyonunu kuran bir yasa geçti. Fakat bu kurulun belirlediği rakam sadece öneriydi, bağlayıcı değildi. 1923’e varıldığında 12 eyalet benzer yasaları yürürlüğe koydu, ancak o zamanlar işverenleri savunduğunu saklamaya bile gerek görmeyen Amerikan Yüksek Mahkemesi5 bu kanunları çeşitli sebeplerle anayasaya aykırı buldu ve iptal etti.
1920’lerdeki Büyük Buhran’ın ardından Roosevelt seçimlerde “Yeni Düzen” (New Deal) veya dilimize daha uygun anlamıyla “Bu düzen değişecek” sloganıyla asgari ücret ve ekonomi vurgusu yaptı. Seçilir seçilmez Roosevelt federal asgari ücret belirleyen bir yasayı yürürlüğe koydu. Amerikan Yüksek Mahkemesi bu kanunu da anayasaya aykırı buldu ve iptal etti. Roosevelt ikinci dönem seçimini adeta asgari ücret için bir referandum gibi yönlendirdi. Baronların emrinde olan gazetelerin anketlerine göre %57-%43 Roosevelt aleyhine sonlanacak olan seçimde, Roosevelt %62 oy alarak Başkan seçildi ve Amerikan Yüksek Mahkemesini feshetmekle tehdit etti. 1933’teki yasayı reddeden mahkeme, 1938’de yürürülüğe giren Adil Emek Standartları Kanunu’na (Fair Labor Standards Act) karşı açılan davayı 1941’de reddetti ve ABD’de asgari ücret belirlemiş ülkeler arasına girdi.
Peki ya ülkemizde?
Osmanlı’da, o zamanlar tüm imparatorluklarda olduğu gibi, ağır işlerde yaygın olarak köle çalıştırılmaktaydı. Yıldırım Koç, Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi – Osmanlı’dan 2019’a isimli kitabında “1864’te 30 bine yakın Afrikalı kölenin İstanbul dolaylarında tarlalarda çalıştırıldığı, 1869-1876 yıllarında Batı Anadolu’da tarlalarda çalıştırılmak üzere 13.500 kölenin satıldığı” bilgisini verir.6 Asgari ücret fikrinin atası olarak tanımlayabileceğimiz en az geçim ücreti ise fermanlarla belirleniyordu. Bunun en erken kayıdı olarak bilinen 2 Şaban 1226 (1806) tarihli bir ferman neccar (dülger, marangoz) kalfasının ücretini 110 para olarak belirledi.7
Ülkemizde ise asgari ücret uygulamasının temelleri 1936 İş Yasası ile atıldı. Türkiye 2. sanayi planın önsözünde Atatürk “Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak , memleketin iktisadiyatını devletin eline almak”8 diyerek devletçilik ilkesini tanımladı. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde “İşçi ücretlerinin her üç ayda bir geçim şartlarıyla mütenasip olarak belediye meclislerince tespit ve ilanı ile müesseselerin buna uyma zorunluluğu kararlaştırılmıştır.” kararı alındı. Bu tanımla ve kararla, devlet en büyük işveren haline geldi ve işçi-işveren ilişkisini tanımlayan ve denetleyen bir yasaya ihtiyaç duyuldu. Bu yasa işçi hakları açısından zamanının en çağdaş ve belirleyici örneklerinden biriydi. Bu kanun Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde olmayan gebelik izni, maaşta cinsiyet eşitliği, sözleşme ve sendika hakları dahil bir çok hakkı işçilere verdi. Bu yasa ayrıca asgari ücreti düzenledi, ancak o dönemde devletin bu hükümleri uygulayacak gücü yoktu. Ancak 8.1.1951 tarihli “Asgari Ücretlerin Tesbitîne Müteallik Yönetmelik” yürürlüğe girdikten sonra asgari ücret uygulaması ülkemizde tam anlamıyla başlayabildi.9
1 The Fundamentals of Minimum Wage Fixing. International Labour Office, 2005.
2 Danver, Steven Laurence (2011). Revolts, Protests, Demonstrations, and Rebellions in American History: An Encyclopedia. Santa Barbara, CA: ABC-CLIO.
3 https://nzhistory.govt.nz/strikes-outlawed-the-industrial-conciliation-and-arbitration-act-passes-into-law
4 https://api.parliament.uk/historic-hansard/commons/1909/apr/28/trade-boards-bill
5 https://en.wikipedia.org/wiki/Lochner_era
6 https://www.aydinlik.com.tr/osmanli-da-ve-milli-devlette-asgari-ucret-mehmet-akkaya-kose-yazilari-aralik-2019
7 https://www.aydinlik.com.tr/asgari-ucret-kole-isyanlari-ile-kazanildi-mehmet-akkaya-kose-yazilari-aralik-2018
8 Centel, îankut, “Atatürk Döneminin Çalışma Politikası”, İÜHFM, 1982, C. XLX-XLVII, Atatürk’e Armağandan ayrı bası, 13; Ekin, 22
9 Güzel, Ali. “3008 SAYILI İŞ YASASININ ÖNEMİ Ve BAŞLICA HÜKÜMLERİ .” Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 1986, pp. 165–222.