Gece adeta gerdanlık; gündüz ise mezarlık Mardin’de… Havanın kararmasıyla beraber, taş evlerin işlemeli taş pencerelerinden sızan ışıklarla beraber; Mardin adeta bir gerdanlığı andırıyor. Gerçi görüntü itibariyle timsaha benzetenler de yok değil ancak halkın Mardin sevgisi, onu gelinlerin boynuna takılan altın bir gerdanlığa benzetmeye itiyor.
Mezopotamya’nın göbeğinde, dümdüz ovaların tam ortasında şaha kalkan bir atı da andıran Mardin, tarihin taştan heykeli gibi duruyor karşımızda. Mardin kalesinden uçsuz bucaksız ovaların seyrine doyum olmuyor. Burada insan; kendini, adeta koca Mezapotamya’nın ortak kabul etmez sahibi olarak hissediyor. Kendimizi bu kadar yüce görmemiz, bu asil şehrin dar sokaklarında yankılanan tarihi seslerin asaletinden kaynaklanıyor. Bu seslerin hafif bir samyeliyle insanın kulağına fısıldanmasıyla beraber sahiplenme başlıyor
Mardin’in dar sokaklarından bırakın arabayla geçmeyi, iki kişiyseniz yan yana yürümeniz bile imkânsız. O sokaklardan Ay’da yürüyormuş gibi yürümeli insan. Yavaş yavaş ve sessiz sessiz yürümeli ki, tarihin dipsiz kuyularından gelen tılsımlı seslerle coşsun, taşlara sinen tarih kokusuyla sermest olsun. Tabii, bu tarihi panayırı, belediyenin ak eşeklerinin haykırışları da zedeleyebilir. Eşeğin ne işi var orada diyebilirsiniz ama o evlerde hala insanların yaşadığını ve çöplerini kapı önlerine bıraktıklarını hatırlatırım. O çöpleri almak belediyenin işi ama bu dar sokaklardan çöp kamyonu geçemediğinden, belediye eşekleri kullanıyor. Aslında eşeklerin sesi koca motorlu koca kamyonların homurdanışlarından daha iyi değimlidir; en azından havaya öksüren egzozları yok onların.
Tarih kokmayan ne var ki Mardin’de. Manastırlar, kiliseler, medreseler, camiler, havralar, tapınaklar, kaleler… Gündüz mezarlığa benzetilmesinin hikmetini merak edenlere gelince, yazın 47-48 dereceye varan sıcaklıkların taş yapılara sinmesiyle Mardin, dev bir fırına dönüşüyor. Ancak dert etmeyin; kendinizi hemen bir taş eve atın, çünkü yazın serin, kışın ise sıcak olur bu taş evler. Otel sormayın: çünkü orası sizin otelinizdir zaten. Medeniyetin beşiğinde büyüyen insanların bozuk bir Türkçeyle dünyaya nasıl bir misafirperverlik dersi verdiğine şahit olunca şaşıracaksınız. Şaşkınlığınızı kiliselerin çanlarıyla camilerin ezanlarının harmonisinden oluşan ses daha da arttıracaktır. Bu yazıyı bir hafta önce yazsaydım gelin görün derdim ama şimdi kesinlikle gidin görün diyorum.