Labubular, Dubai çikolatası, renkli suluklar, mikro şortlar, kovboy botları… Sanki TikTok’ta birtakım videoları kaydırıyormuş gibi hissettiren bu popüler ürünler 2025 yılının sonuna gelirken neredeyse yılın özeti gibi. Ancak bu ürünler yalnızca 2025 özelinde değil, 2020’nin başlarından beri ortaya çıkmış olan “mikro trend” adı altındaki tüketim çılgınlığının ne kadar büyük boyutlara geldiğinin göstergesi. Artık pop kültürün ta kendisi haline gelen bu trendler hayatımızın bir noktasında ilham aldığımız, etkilendiğimiz şeylerden olmaktan çıkıp kendimizi tanımladığımız ve hatta bu tanımlamalar olmadan yaşayamadığımız bir hale gelmiş bulunuyor. Bu durum ise ister istemez özgün olmanın hiçbir anlam ifade etmemesine ve toplumun pek çok noktasında tekdüzeliğe yol açıyor. Kişisel tercihler ve sosyal medya algoritmasının arasındaki çizgi bulanıklaşırken acaba günümüzde kendi kimliğimizi yitirmemek mümkün mü?



İlk olarak “Trend nedir? ” sorusunun cevabına bakalım. Trend, 20.yüzyılın başında ekonomistler ve istatistikçiler tarafından bir eğrinin yönünü belirtmek için kullanılmış terimdir. 1930’lu yıllarla birlikte popüler kültürde yerini almaya başlayan terim günümüzde tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını anlatmaya yarayan bir kelime haline gelmiştir. Moda eğilimleri; kullanılan kumaşlar, silüetler, renkler çerçevesinde gelişerek uzun süreli veya kısa süreli olabilmektedir. Trendler ilk olarak moda yazarları, defileler gibi küçük bir kitleye uygun olarak sunulurlar ve daha sonrasında herkesin ulaşabileceği mağazalarda yer alarak uzun yıllar kullanımda kalmaya devam ederlerse “makro trend” olarak adlandırılırlar. Ancak uzun yıllar ana akımda kalmayı başaramayan ve yalnızca belli bir kitleye hitap eden trendler ise “mikro trend” olarak adlandırılır.
Geçmişte hangi dönem olursa olsun modaya bakıldığında zaman zaman belli parçaların bir süreliğine çok popüler olması oldukça normal. Özellikle 20.yüzyılda gelişen bazı makro trendler insanlık olarak kolektif bilincimizde büyük bir yere sahip. Öyle ki bazı parçalar bizlere sadece o zamanları anımsatıyor. Mesela neon denildiğinde 80’li yıllar, deri ceketler denildiğinde de 90’lı yılların akıllara gelmesi oldukça olağan. Ancak bu gibi trendler genel piyasayı etkilemiş ürünler yani herkesin değil ama çoğunluğun giysi seçiminde etkili olmuşlardı. Mesela 20’li yıllarda “flapper kızlar” veya Vivienne Westwood ile gelişmeye başlayan 70’lerdeki “punk” akımı gibi yalnızca belli bir gruba hizmet eden bu tarzlar ise birer alt kültür örneğidir. Bu gibi tarzların tam ortasında kendini ifade etme ve kimlikleriyle var olma arzusu yatmakta olduğu gibi aynı zamanda da politik bir duruş da var.
Biraz hızı öne sarıp günümüze geldiğimizde trendlerin eskiye kıyasla daha farklı ilerlediğini söyleyebiliriz. Dünyanın pandemi sonrasındaki konjonktüründe trendler o kadar hızlı değişmekteler ki eskiden spesifik yıllarla bağdaştırılan trendler günümüzde yalnızca 2-3 ay kadar gündemde kalabiliyorlar. Örneğin, “brat summer” yalnızca 2024 yılının yazıyla ilişkilendirilen bir trend olmuştu. Bunun en önemli nedenlerinden biri sosyal medya ve diğeri de her türlü ürüne çok kısa zamanda ulaşabiliyor olmak.
TikTok, Instagram gibi mecraların genişliği elbette ki çok büyük bir ağ anlamına geliyor. Bu uygulamalar üzerinden Amerika veya Avrupa’da popüler olmuş bir eşyayı görüp o ürünü elde etmemiz en fazla bir hafta sürüyor. Ki bu ulaşılabilirlik geçmiş yıllara kıyasla trend ürünlerin çok daha kısa sürede tüm dünyaya yayılmasına yol açıyor. Ama aynı zamanda ömürleri de bir o kadar kısalıyor. Çünkü artık herkeste ve her yerde olan bir ürün çekiciliğini yitiriyor.
Yukarıda da bahsettiğim üzere trendler sessiz bir iletişim yolu. Giydiğimiz kıyafetler, evimizi dekor etme şeklimiz ve tükettiğimiz medya araçları kendimizi hiç konuşmadan ifade etmenin bir şekli. Ancak sosyal medyanın yükselişi ve hayatımızın çok önemli bir kısmında yer edinmesi bireysel ifade biçimlerini hızlıca kitleselleştirerek özgünlüğünü zayıflatıyor. Özellikle internetle büyüyen Z ve sonrasındaki kuşaklar için yaratıcılık ve kişisel tarz neredeyse yok denecek kadar azalmış durumda. Bunun nedeni ise sosyal medyadaki trendlerin hızı.


Buna verilebilecek bir örnek ise Jane Birkin ve meşhur çantası. Kendine özgün tarzıyla dikkat çeken Birkin’in çantasını nasıl kullandığı özellikle bu yıl sosyal medyada oldukça tartışıldı. Çantasını kendi kolyeleri, anahtarlıkları ve hatta stickerlarla süsleyen Jane Birkin’in kendinden emin ve farklılığından çekinmeyen havası pek çok kullanıcıyı etkilemişti. Bunun üzerine “fast-fashion” markaları çeşitli minik ürünlerden ve charmlardan oluşan anahtarlıklar piyasaya sürdü. Üzerinden biraz zaman geçtiğinde birbirinin aynısı olan çantalar herkesin kolundaydı. Bu durum geldiğimiz tüketim çılgınlığının ne noktalara çıktığını gösterir şekilde.
Jane Birkin’in çantası yıllar boyunca kullandığı ürünler, onun için büyük ihtimalle maddi değerinden çok manevi değeri büyük olan eşyalardan oluşuyordu. Ancak gördüğümüz her şeye bu kadar hızlı sahip olma isteğimiz maalesef yaratıcılığı ve özgünlüğü yok ediyor. Eğer bu trende katılmak isteyen birisi bir kaç ay içinde kendi kişiliğine uygun eşyaları çantasına taksaydı Birkin gibi olabilirdi. Böylece sosyal medya tarafından orijinalliğin alınabilecek bir meta haline getirildiğini de görüyoruz. Tıpkı birkaç hafta içerisinde kaybolan trendler gibi kişiselliğin de alınabileceği hatta piyasaya sunulduğu bir dönemdeyiz.
Trendlerin birbirini tahtından etmeleri o kadar hızlı ki geçtiğimiz yıllarda gördüğümüz inek desenli baskılar, korseler, çiçekli tokalar ve bunlar gibi dahası üzerinden çok az zaman geçmesine rağmen tarihi geçmiş olarak nitelendirilebiliyorlar. Bunun nedeni onların artık herkeste olması. Aynı kıyafetler, çantalar, aksesuarlar ama farklı insanlar. Bir trendten sıkılıp diğerlerinden farklı olmak adına başka bir trende geçilmesi mikro trendlerin asla sonunun gelmemesine sebebiyet veriyor.
Değinmek istediğim bir diğer nokta ise “core” veya “aesthetic” kültürü. Özellikle Pinterest’te yaygın olan bu durum, göze hoş gelen fotoğrafları kullanarak bir kimlik oluşturmaya yönelik. Mesela “ballerina core, coquette core, blokecore, coastal granddaughter aesthetic” gibi çeşitleri olan bu durum pek çok kişi için kendilerini tanımladıkları kavramlar haline geliyor. Kimileri için ise bu “aesthetic”lerin dışına çıkmak oldukça korkutucu. Bana kalırsa kendimizi birkaç kelime ve fotoğrafla tanımlamaya çalışmak insan doğasına aykırı bir durum. Çünkü bir gün sadece eşofmanla dolaşmak isterken bir sonraki gün kendimizi bambaşka bir tarzda bulabiliyoruz. Tıpkı her günün birbirinden farklı olması gibi bu da çok doğal. Kendimizi bu etiketlere koymak ilk bakışta kişisel bir tercih gibi gözükse de uzun vadede yine yaratıcılığı söndüren ve bizleri kalıplaştıran bir durum olmaktan farkı yok.
Yukarıda geçmişteki alt kültürlerin yarattığı bazı tarzlardan bahsetmiştim. Aslında günümüzde mikro trendlerin çıkış noktası da onlarla benzer, kişisel zevklerini yansıtmak. Ancak iki dönemdeki trendlerin mekanizması birbirinden oldukça farklı. Artık her şeyin bir “remake” ya da “parody” olduğu dünyamızda hiçbir şey yeni olamıyor. Modanın yanı sıra bu durum film ve kitaplarda da mevcut. 20.yüzyıldan itibaren birtakım ürünlerin yeniden popülerleştirildiğini görüyoruz. Çünkü mikro trendlerin oluşumunda kimlik arayışı yatmakta ve mikro trendlerin bu denli hızlı tüketilen şeyler olması pek çok farklı kişisel tarzı deneyimlemeyi de beraberinde getiriyor. Bir yandan kişisel tarz dediğimiz şey ya da özgünlük pek çok insan için kaybolurken bir yandan da günlük hayatımızda giydiklerimiz çok daha akışkan ve üzerinde oynayabileceğimiz bir hale geliyor.
Sona yaklaşırken aslında bahsetmek istediğim tüm trendlerin çok kötü olduğu ve asla “trendy” bir parça almamak değil ancak sevdiğimiz şeyleri giymek. Bazı insanlar için mikro trendler normalde almayacakları şeyler olduğu için bazı parçaların bir nevi uyumsuzluk oluşturduğunu söyleyebilirim. Buna rağmen bence birbirine uyumsuz parçalar olsa bile sevdiğine giyen biri çok daha otantik ve samimi gözüküyor. Yani asla kovboy botları almayalım değil de eğer tarzına uygun değilse tüketmene gerek yok demek istiyorum. Ya da yeni bir trendle karşı karşıya geldiğimizde dolabımızdaki eski ürünleri nasıl kullanabileceğimizi düşünmek çok daha etkili.
Özetlemek gerekirse trendler 21.yüzyıldaki hayatın kaçınılmaz bir parçası. Mikro trendler birkaç hafta içinde tüketilip diğerine geçilirken gerçekten ne tarz şeyler giymeyi sevdiğimizi unutabiliyoruz. Bu yüzden Instagram, Pinterest ve TikTok gibi uygulamaları bir alışveriş kataloğu gibi görmektense onları ilham aldığımız platformlar olarak kullanabiliriz.
Ama şunu asla unutmamak gerek, günün sonunda önemli olan sizi en iyi hissettiren şeyi giymek. Bazen en rahat eşofman altınız bazen de en şık elbiseniz…
KAYNAKÇA
Dağlar, G. (2016), 20.yüzyılda yaşanan toplumsal olayların oluşturduğu trendler ve kadın modasına tematik yansımalarının incelenmesi, Yüksek Lisans, Gazi Üniversitesi, Ankara.
Akıncı, Ö. (2014), Moda trendlerinin giysi seçimi ve satın almaya etkileri, Yüksek Lisans, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
https://globalfashionagenda.org/news-article/examining-the-era-of-micro-trends/
https://blogs.loc.gov/loc/2024/02/life-and-fashion-in-the-american-20th-century/






