Parmak Uçlarında Hayat: Nermin Yıldırım Çağdaş Türk Edebiyatına “Dokunmadan” Edemiyor

Halit Ziya, Sait Faik, Yunus Emre, Mevlâna… Peki bugün Türk Edebiyatı nerede? Kimlerin kelimeleriyle kurulan dünyaları okuyoruz? Globalleşme ve internetin imkanlarından edebiyat da payını ziyadesiyle aldı. Kitapların dijital formlarını okumak değil, dijital platformlarda kitap yazmak da nefes almak kadar kolaylaştı. Günün sonunda ise edebiyat da tüketim çılgınlığının bir parçası haline geldi. Kitabevlerindeki raflarda kitaplar günübirlik istirahat edebiliyor artık yalnızca. Edebiyatımızın da derinden etkilendiği bu günlerde Çağdaş Türk Edebiyatı’na olan keskin önyargımı kıran kalemle, Nermin Yıldırım ile tanıştırmak istiyorum sizi. Kendisinin biyografisi internette halihazırda erişilir olmakla birlikte, biraz içsel bir deneyimle karşılaşacaksınız bu yazıda. Mendillerinizi hazırlayın, terapi seansımız başlıyor.

Yirmili yaşların akışta kalmaya çalışırken nehirde boğan bir buhranı vardır. Bugün hiç yarının dünü olmayacakmış gibi gelir. İşte zamanın akışında stabil kaldığım o günlerin birinde tamamen şans eseri bir kitap satın aldım: Dokunmadan. Sürekli “çerezlik” diye nitelendirip hararetli tartışmalarda yerden yere vurduğum güncel edebiyatın romanlarından biriydi. Dönüp bakınca neden aldığımı ben de çözebilmiş değilim, kaderin oyunuydu sanırım. Tartışmalarda yermekle kalmayıp mevzubahis romanı bir güzel de tozlandırdım kitaplığımda, şarap misali yıllandırdım. Kendimi aradığım, arayıp bulamadığım, belki bulmaktan korktuğum, korktukça iyice kaybolduğum bir döngünün içindeyken açtım o kitabın kapağını. Beni en korktuğum yere götürdü, başlangıç noktasına. Bir zaman çizgisi çizdirdi bana, hiç tanımadığım bir kadının elinden tutturdu: Adalet’in elinden.

Hikayemiz Adalet isminde bir kadının ilk günahını aramak için çıktığı yolculukları Yıldırım’ın enfes kalemi ve beslenmekten çekinmediği tarihi hafızasıyla anlatıyor. Zihninin duvarlarına çarpa çarpa yalnızlığından kaçarken şekilsiz daireler çizen bir kadın Adalet. Belki aynı daireleri başka hikayelerde biz de çiziyoruz diye bu denli tanıdık geliyor. Hepimiz biraz Adalet’iz, Adalet biraz hepimiz sanki. Çantasını alıp çıkıyor kahramanımız. Gezdikçe hatırlıyor, hatırlatıyor coğrafyamızın gerçeklerini. Yolda bazen batıyor, bazen çıkıyor, aşktan sıyrılmaya çalışırken parmak izleri kalıyor bir başka kalpte. Geçtiği her yol hatırlıyor onu aslında. Gelin görün ki, Adalet bunu bilmiyor.

Dünya’daki yerini yok sayarak kendi kendini öldürüyor Adalet. Ayakları toprağa hiç değmemiş, hiçbir yerde ayak izleri kalmamış gibi yaşıyor. Bu yüzden arıyor ilk günahını. Cesedinden tek parmak izini silmek, kendi katlinden kendini aklamak için yapıyor bunu. O kadar çetrefilli yollardan geçiyor ki günahı sevabı ayırt edemez oluyor belki de. Yaşadıkça doğumunu değil ölümünü düşünür ya insan, o da başlangıç noktasını kaybediyor. Alacak verecek kalmasın, hesabımı kapatayım diyor Adalet. Hayatının yaşanmamışlıklarıyla dolu veresiye defteri elinin altında, borcundan fazlasını ödüyor son sayfada. Kusurlu varlıklarız biz, kendimize bile kuşbakışı bakarız. Her sene doğduğumuz tarihleri coşkuyla kutlarız. Ölmek çok gösterişli bir kavramdır bizim için, onu bile büyük hareketlerle yaparız. Hiçbirimiz düşünmeyiz bir saniye sonra ölmüş olabilme ihtimalimizi, ölüm bize göstere göstere gelir çünkü. Bu cümleyi yarım bırakıp bu hayattan kopabileceğimi düşünmemem gibi…

Elimi tutmayı bıraktı Adalet o romanın hatırlamadığım bir sayfasında, onun dokunamadıklarıyla yapayalnız kaldım. Ben hangi olay mahallinde parmak izlerimi bıraktım, diye düşündüm. Senin dokunup geçtiğin kaç hayat var ya da? Atomik olarak asla dokunamıyoruz birbirimize, ya ruhlarımız? Kitabı kapattığımda Adalet’in beni sürükleyip götürdüğü yolculuklardan kalma tozlar vardı üstümde. Yıllarca yaşadığı Dünya’da değil ama benim ellerimde parmak izleri vardı. Bu yazı sana bir yerde dokunacak belki, sonsuza dek tanış olacağız. Ne kadar çabalarsak çabalayalım ardımızda bize dair bir şeyler kalacak. Biz öldüğümüzde bitmeyecek hayatımız. Yürüdüğümüz yollar, kokladığımız çiçekler, gülümsediğimiz çocuklar ve değdiğimiz hayatlar bizi unutunca biteceğiz. Son parmak izimiz de toprağın altında huzurlu uykusuna başlayınca, dokunmadıklarımızla beraber yok olacağız.

Leave a Reply