Porto Olabilmek, Villas Boas Olabilmek

Dublin’de çalan son düdük Porto’nun geçirdiği harika sezonun mükemmel kapanışı oldu. Bir diğer Portekiz takımı olan Braga karşısında alınan 1-0 lık galibiyet Porto’ya son 8 senedeki ikinci UEFA şampiyonluğunu, toplamda da üçüncü Avrupa kupasını getirdi ki Süper Kupa zaferlerini saymazsak bu konuda Porto’dan iyi bir takım yok son 10 yılda, sadece önümüzdeki hafta Wembley’de Şampiyonlar Ligi’ni kazanırsa Barcelona Porto’yu yakalayacak ve geçecek. 36 maçlık yenilmezlik serisi, namağlup bitirilen Portekiz Ligi, 18 golle kırılan UEFA gol rekoru –geçmiş UEFA Kupası sezonlarıyla beraber-, 33 yaşındaki bir teknik direktörün kazandığı Avrupa Kupası… Porto’nun bu sezon detaylarda kalan başarılarından sadece birkaçı.

Jesualdo Ferreira’nın 4 yıllık Porto macerası; 3 yıl üst üste alınan lig şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi’nde 2 yıl üst üste çeyrek final gibi başarılardan sonra takımın geçen sezon lig şampiyonluğuyla beraber Şampiyonlar Ligi derecesinden de uzakta kalmasıyla sona ermişti. Ferreira sonrasında Porto neden büyük bir kulüp olduğunu göstermeliydi. Porto gibi bir takım istese çok rahatlıkla o dönem boşta olan Avrupa’nın ünlü teknik direktörlerinden ya da yükselişteki teknik direktörlerinden birini –Mourinho sonrası Luigi Del Neri tercihi gibi- getirebilirdi. Ama bir kez daha başarının popülaritede değil zihniyetlerde olduğunu gösterdiler. Geçen sezon Inter’de Mourinho’nun yanından ayrıldıktan sonra ilk teknik direktörlük denemesinde ekim ayında dipten aldığı Academica’yı ligde tutan, kupada yarı final oynatan 32 yaşındaki André Villas Boas Porto’nun yeni teknik direktörü olmuştu.

Villas Boas’ın bu işe başlangıç hikâyesi oldukça ilginç. 93-94 sezonu, dönemin Porto teknik direktörü Sir Bobby Robson bir gün evde bilgisayarını açtı e-posta kutusunda bir taraftardan gelen e-postayı okudu. Takımın santraforu Domingos’un neden daha fazla süre alması gerektiğini, nasıl oynatılırsa verim alınabileceğini mantıklı gerekçelerle ve düzgün bir İngilizceyle anlatan bir taraftar e-postası… Ve e-posta şu sözle sona eriyordu; ”Sir Robson’a saygılarımla, üst kat komşunuz André…” Bu e-posta genç André’ye öncelikle tribünde Domingos hakkında notlar almak, daha sonrası genç takım oyuncularının raporlarını tutmak ve sonra İngiltere’de 17 yaşından itibaren aldığı antrenörlük eğitimleriyle 20 yaşında büyük klüpleri çalıştırabilmek için gerekli olan A lisansı olarak geri döndü. Evet, o gün o e-postayı atan 16 yaşındaki André Villas Boas ve bahsettiği, hayranı olduğu oyuncu da dün akşam karşılaştığı Braga’nın teknik direktörü, eski Porto forveti Domingos Paciencia’ydı.*

Porto kısmına geri dönelim. Takım geçen sezon son 10 yılın en kötü performanslarından birini sergilemişti ligde. Şampiyonluktan ziyade uzun zaman sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi’nden uzak kalacaklardı. Ayrıca oyuncular konusunda da sıkıntılar vardı. Lucho Gonzalez’in boşluğu doldurulamamış, geldiği sezon çok iyi oynayan Hulk bu sefer beklentilerin epey altında kalmış ve savunmanın bel kemiği Bruno Alves Zenit’e satılmıştı. Kısacası büyük ve başarıya alışkın bir takıma gelmiş olsa da Villas Boas’ın işi zordu. Ama bu sıkıntılar çabuk aşıldı, savunmadaki eksiklik Arjantin’nde yıldızı parlayan genç oyuncu Otamendi ile orta sahadaki sıkıntı da –sezon başında Raul Meireles’i Liverpool’a satmalarına rağmen- ezeli rakiplerden Sporting CP’nin kaptanı Joao Moutinho ile dolduruldu. Yine Brezilya’nın genç yeteneklerinden Walter de 4 milyon avro karşılığında Internacional’den transfer edildi. Sezon da iyi başladı Porto için; önce Süper Kupa maçında lig şampiyonu Benfica mağlup edildi. Ligde de Hulk gösterdiği harika performansla Porto’yu sırtlamaya başladı ve devrenin sonlarına doğru rakipleriyle aralarındaki puan farkını arttırdılar. Avrupa’da da işler oldukça iyi gidiyordu. UEFA Avrupa Ligi gruplarında nasıl bir performans sergilediklerini özellikle Beşiktaş ile İstanbul’da oynadıkları maçlarda gördük. Özellikle Hulk attığı iki klas golle niye sezonun en çok konuşulan oyuncularından biri olduğunu ispatlar durumdaydı.

Şubat sonrası genelde takımlarda biraz performans düşüklüğü olurken Avrupa’da bu sorunu yaşamayan takımlardan biri de Porto’ydu. Ligde performanslarını düşürmediler ve bitime 5 hafta kala şampiyonluklarını ilan ettiler. Kupada da yollarına devam ettiler hem de yarı final maçında evlerinde 2-0 kaybettikleri Benfica maçının rövanşını 3-1 ile alarak. Avrupa’da da doludizgin yollarına devam ettiler. Aslında grup maçlarından sonra kupanın en büyük favorisi olduklarını göstermişlerdi ama bunu sonraki turlarda da ispat etmeleri gerekiyordu. Nitekim bunu da başardılar; Sevilla, CSKA Moskova ve Spartak Moskova gibi güçlü ve formda takımları –özellikle Moskova takımları- eleyerek yarı finalde sezonun bir diğer güçlü takımı Villarreal ile eşleştiler. İlk maçta Villarreal Estadio Dragao’da 1-0 öne geçtiğinde ortak görüş Porto’nun bu turu geçmesinin çok zorlaştığı yönündeydi çünkü Villarreal öne geçmekle beraber maçta da baskın olan taraftı. Ama sonrasında ne olduysa oldu ve Falcao 4 gol attı, kupa tarihinin gol rekorunu egale etti ve Porto maçı 5-1 kazanarak final biletini yakalamış oldu. Rövanştaki 3-2 lik mağlubiyete rağmen adlarını finale yazdırdılar ve dünkü maçta bir diğer Portekiz ekibi Braga’yı yenerek kupayı da kazandılar.

Porto’nun bu seneki başarısında genç teknik direktör Villas Boas’ın hücumcu ve oyuncu serbestliğine dayanan anlayışının önemi büyük. 17 yıllık birikim ve gözlemin sonucunu sahada görebiliyorsunuz. Oyuncular açısından bakarsak ilk sıraya Hulk’ı koymak gerekiyor mutlaka. Ligi 23 gol ile gol kralı olarak bitiren Hulk sene içinde birbirinden güzel ve takımı adına önemli gollere imza attı. Sergilediği performans Porto’nun transferi için kapıyı neden 40 milyon avronun üzerinde açtığını gösterdi. Bir diğer etkili oyuncu da Falcao’ydu. UEFA Avrupa Ligi’nde ligden daha fazla gol atan (16 maç-18 gol, 22 maç-16 gol) Kolombiyalı santrafor özellikle Avrupa Kupası zaferinin en önemli aktörüydü. Guarin’i de unutmamak lazım, menajerlik oyunlarının efsanelerinden biri olan Guarin özellikle bu sezon gösterdiği performansla rüştünü ispat etti. Diğer oyuncular da değerli katkılarda bulundular bu başarıya; Silvestre Varela, Sapunaru, Otamendi, James Rodriguez.

Porto için gelecek sezon önemli. Şimdilik ellerindeki yıldızları ve teknik direktör Villas Boas’ı gelecek sezon da kadroda tutacak gibi gözüküyorlar. Hulk’ın bonservisinin %60’ı ellerindeydi, kalan %40’ı da aldılar. Final maçı sonrası Falcao da gelecek sezon takımda kalacağını söyledi. James Rodriguez Banfield’da niye yıldız olduğunu ve Porto’da olacağını bu sezon aldığı sürelerde ispatladı, önümüzdeki sezona damgasını vuracak bir performans sergileyecektir mutlaka. Ayrıca bu kadroya şu sıralar Copa Libertadores’te ortalığı kavuran 17 yaşındaki “yeni Messi” Juan Manuel Iturbe’nin de katılacağını düşünürsek yeni bir Şampiyonlar Ligi zaferi Porto için pek de uzak bir ihtimal değil.

Porto’nun bu performansı aslında Avrupa’nın 5 büyük ligi dışında kalan, yükselişteki liglerin takımları için önemli bir örnek. Porto da büyük bir klüp, ekonomik açıdan, tesis açısından Portekiz’de rakipsiz belki de. İstese 30 milyon avroluk bir transfer yapıp “yıldız” bir oyuncu getirebilir. Ama stratejileri, yönetim anlayışları, uzun vadeli planları böyle değil. Yıldız adaylarını herkesten önce bulan, gerekirse riski göze alıp fazla bonservis bedeli ödeyen (gelmeden önceki sezon Japonya’da 2. ligde oynamış olan Hulk için 5.5 milyon avro ödemişlerdi) bir sistem var Porto’da ve bu sistem sürekli oyuncu transferinden kar eden, kadrodaki rotasyonu sağlayan bir sistem. İngiltere’deki modelden bize daha yakın bir sistem Porto sistemi. Az bir ihtimal ama umarım birgün bizde de görürüz bu sistemi örnek alan ve başarılar kazanan kulüpleri.

Porto için sezonu tamamlayacak son maç Pazar günü Vitória Guimarães ile oynayacakları Portekiz Kupası final maçı. Son 10 yılda 22 kupa kazanan Porto’nun oyuncuları haftasonu da kazanıp Avrupa’da sezonu üçleme yaparak kapatan tek takım olmak isteyeceklerdir.

*http://noatsamisa.blogspot.com/2011/05/andre-villas-suphesiz-special-boas-ve.html

Leave a Reply