Politize ve Bir O Kadar Masum: Ayran Gerçeği

Son günlerde yarı şaka yarı ciddi en çok tartışılan meselelerden biri, “ayranın milli içkimiz olup olmadığı”ydı. Ülkemizde her mevzunun gündem maddesi olabilmesine hiç şaşırmadığımız gibi bu tür söylem ve tartışmaları da garipsememekle birlikte, TDK’nin “içinde alkol bulunan içecek” olarak tanımladığı “içki” sözcüğünün o cümlede ne aradığını sorgulamaktan da kendimizi alamadık. Hazır gündemi bu kadar meşgul ederken, işin siyasi ve popüler yanını bir yana bırakarak, ayranın ve tabi ki ana maddesi yoğurdun tarihteki ve Türk kültüründeki yerine bir göz atmakta yarar var.

6330

Yoğurdun tam olarak nerede ve ne zaman keşfedildiği bilinmemekle birlikte, Orta Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen Türkler tarafından bulunduğu kanısı oldukça yaygındır; sözü edilen coğrafyada, geleneksel haliyle, hala son derece yaygın olarak tüketilmesi de bu tezi destekler niteliktedir. Yoğurt, sütün mayalanmış hali olduğu için ısı karşısında sütten daha dayanıklıdır; bu yüzden göçebe yaşam şartlarında muhafazası çok daha mümkün olduğundan hayatı kolaylaştırmıştır. Üstelik çok da besleyici olduğu için herkesçe sevilmiş; yüzyıllar boyu ayran, cacık, keş, kurut (kurutulmuş yoğurt) gibi farklı şekillerde tüketilmiştir. Ayranın bulunuşu ise, Göktürk döneminde yoğurda yanlışlıkla su katılmasıyla açıklanmaktadır.

Türk dilinin en önemli eserlerinden Divan-ı Lügatit Türk’te de rastlanan “yoğurt” sözcüğünün “yoğur-/yuğur”mak fiiline “-t” ekinin gelmesiyle türediği yönünde yorumlar yapılagelmektedir. Türkçe’nin hemen her lehçesinde oldukça benzer fonetik yapıyla kullanılan bu ad, Batı dillerinde de “yogurt/yoghurt/yoghourt” olarak bilinmektedir. Yoğurdun orijinal kültür dairesi dışında yer alan toplumlar, bu besin maddesini bir nevi sütlü tatlı ya da dondurma şeklinde, şekerli olarak tüketmeye alışkın oldukları için, ayran henüz bu kültürlerde yaygınlık kazanmamıştır.

Yüzlerce yıl yoğurt ve akrabası besinlerle beslenen ve hayatta kalan bir milletin dilinde, yoğurt ve ayrana ilişkin deyim ve kalıplaşmış ifadelerin bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Yalnızca TDK’nin sözlüğünde “ağzı açık ayran delisi (budalası)”, “ayranım budur yarısı sudur”, “sütten ağzı yanan ayranı (yoğurdu) üfleyerek içer (yer),” “yoğurdum (ayranım) ekşidir diyen olmaz” gibi örnekler mevcutken, çeşitli bölge ve ağızlarda hayat bulan nice değişik ve özgün ifade, onları derleyip kayda geçirecek araştırmacı ve gönüllü kültür taşıyıcılarını beklemekte.

Yazıyı kapatmadan önce, nisan ayı başlarında bir Japon firmasının, ayranı, “Türk ayranı” adıyla Japonya’da piyasaya sürmesinden bahsetmezsek konu yarım kalmış olur. Haberi gördüğüm gün firma yetkilileri, ayranın tuz oranı gibi özelliklerinin Japonların damak tadına uyup uymayacağı konusunda endişelerini dile getirirken çok belirsiz bir tablo çiziyorlardı. O sıralar gündem ayran konusuna vurgu yapmadığından olayların seyrini izlemek aklıma gelmemişti; ancak şimdiki tartışmalar üzerine habere dönüp baktığımda, ayranın Japonların çok büyük talebiyle karşılaştığı, adada adeta bağımlılık yarattığı bilgisiyle karşılaştım. Japonca’nın da Ural-Altay dil ailesine mensup olması dolayısıyla Japon toplumunda çıkması muhtemel bir ayran temalı içki tartışmasını ben şimdiden sonlandırayım; ayran içki değil içecektir Japon kardeşlerim.

cover

 

Leave a Reply