İsrail 5 Mayıs’ta, aynı gün içerisinde Suriye’ye yönelik iki saldırı gerçekleştirdi. Saldırılar Şam’da yer alan cephanelere ve yine Ocak ayında hedef olmuş Cemraya’daki askeri üsse yönelik gerçekleşti. Suriye Devlet Televizyonu, saldırıları İsrail’in, rejime muhalif “teröristlerin” moralini yükseltme çabası olduğunu belirtirken Suriye Dış İşleri Bakan Yardımcısı Faysal el-Mikdad, CNN televizyonuyla yaptığı röportajda, bu saldırıların aslında Suriye’ye bir savaş ilanı demek olduğunu söyledi. İran’dan saldırıları kınayan ve Suriye’ye maddi-manevi desteğin teminatını veren açıklamalar gelirken, İsrail tarafındansa üst düzey bir yetkiliden resmi bir açıklama gelmedi. Türkiye cephesinde Başbakan Erdoğan ise İsrail’in bu saldırılarının hiç bir şekilde kabul edilemeyeceğini, bu saldırıların asla “mazur görülemeyeceğini” söyledi.
Suriye’de Esed yönetimi muhaliflerle oldukça zorlu bir çatışma halinde olmasına rağmen İsrail, neden Suriye’ye saldırılarını bu kadar yoğunlaştırdı, burası elbette üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Saldırıların aslında İsrail’in, İran yapımı füzelerin, Hizbullah’a Suriye üzerinden ulaşmasını engellemek amacıyla yaptığı haber kaynaklarınca inanılıyor. Bunun doğru olduğunu varsaysak bile, yine de gücünü kaybetmiş, yıkılmaya yakın bir Esed yönetimine bu denli şiddetli bir saldırı gerçekleşmesini tatmin edici düzeyde cevaplamıyor.
Ancak şu durum göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in saldırıları biraz olsun (!) anlam kazanıyor. İsrail, muhaliflerin her ne kadar teknik olarak savaş halinde olduğu Suriye yönetimini oldukça zorladığını bilse de, ileri zamanlarda Suriye’de gerçekleşecek bir rejim değişikliğinde elinde silah olan tehlikeli bir sınır komşusu istemediğinden, bu gibi askeri cephaneleri ve üsleri bombalıyor. Yani bir nevi, yılanın başını küçükken ezmek gibi bir strateji izliyor.
Bunun yanında bir de Golan tepeleri meselesi, İsrail için can sıkıcı bir hale dönüştü. Lübnan’ın El Akbar gazetesinin yaptığı habere göre, Suriyeli muhalifler 7 Mayıs 2013’te Golan Tepelerindeki İsrail-Suriye sınırında bulunan Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilmiş 4 Filipinli askeri rehin aldı. Bir benzer rehin alma olayı aslında son Mart ayında da gerçekleşmişti. Sınırlarında gerçekleşen bu olaylar, İsrail’in Suriyeli muhaliflere duyduğu güvensizliğin nedenini ortaya koyarken, bu güvensizliğin daha da tetikleneceğini söylemek mümkün.
Üstelik, ABD’nin Suriye’ye yönelik herhangi bir müdahalesinin olmayacağını bilen İsrail, Hizbullah’a ve destekçisi İran’a karşı kendi güvenliğini temin etme konusunda bu denli saldırılarda bulunmaya devam edecektir. Aslında Suriye’nin geleceğine bakarak şu yorumu yapabilmek de mümkün gözüküyor. Suriye’nin kendi içerisinde, elemle seyrettiğimiz kan dökümü devam ettiği sürece muhaliflerin zayıflayacağı ve bu yüzden bir bütün halinde Suriye yönetimini ele geçirmek yerine sadece Sünnilerin, sadece Alevilerin veya sadece Dürzilerin bulunduğu devletlerin kurulacağı söylenebilir. Bu durum, kuzeyinde kendisini rahatsız edecek bütüncül yapıda bir Suriye yerine etkisiz küçük devletlerin varlığından rahatsızlık duymayacak İsrail’in işine yarayacaktır.
Bu, şimdilik radikal bir düşünce gibi gözükse de, üzerine konuşulan yerin Orta Doğu olduğunu da asla unutmamak gerekir.