Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in elinde son bir koz kalmıştı. Şimdi onu oynama zamanıydı. Anadolu’ya yolladığı 23 Haziran tarihli bildirge Mustafa Kemal’in görevden uzaklaştırıldığını, sözlerine artık itimat edilmemesi gerektiğini vurguluyordu. Fakat fitil bir gece önce 21-22 Haziran gecesi ateşlenmiş, Türk İnkılap Tarihi başlamıştı. Ali Kemal çok geç kalmıştı. Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin acele toplanması kararı alınmış, Türk milleti Mustafa Kemal’e yürümekteydi.
Trakya ve Anadolu bünyesinde bulunan tüm Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri ile diğer milli kuruluşlar delegelerini Sivas’a yollamak adına çalışmalara başlamışlardı. Paşa bu esnada Erzurum’da bir okulun içerisinde toplanan kongrede terler döküyor, tam bağımsızlık ilkesine aykırı düşen her teklifin karşısına geçiyordu. Tarih, Türkler için sancılı ilerliyordu. Nihayet Erzurum defterini kapatan Paşa 2 Eylül günü Sivas’a giriş yapıyor, Sivas halkının bağımsızlık yarasına merhem oluyordu.
Tarih 4 Eylül 1919’u gösterdiğinde kongre toplanacak, tam bağımsızlık uğrunda birlik adımları atılacaktı. Emperyalist devletlerin sömürgeci politikalarını ‘Manda ve Himaye’ başlığı altında gizleyip sundukları teklifler, bazı sözde aydınların aklında iyice yer etmiş olacak ki; tek kurtuluşu Amerikan mandası altına girmek olduğunu kongrede gururla söylemekteydiler. Bu tartışmalar Amerikan Senato’suna bir mektup yazmak suretiyle sonuçlandırılıyor, Sivas’ta yapılması gereken asıl şey yürürlüğe konuyordu: “Türkiye’nin sınırları Mondros Mütarekesi ile belirlenmiş olup, bu sınırlar içindeki bölgeler bölünmez bir bütündür.”
Sivas Kongresi’ne göre Meclis-i Mebusan derhal toplanmalıydı. Büyük Millet Meclisi kurulmadan önce ki son şans da böyle değerlendiriliyordu. Nitekim başarısız olması Türk milleti için daha hayırlı olmuştu. Ardından ise ulusal birlik gelişimini tamamlıyor ve Rumeli ile Anadolu’daki cemiyetler tek çatı altında toplanarak “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oluşturuluyordu. Böylece ‘Heyet-i Temsiliye, bütün Doğu Anadolu’yu temsil eder’ cümlesi de ‘.. bütün vatanı…’ şeklinde değiştirilmişti. Erzurum’da oluşturulan heyete, Sivas’ta 6 kişi daha eklenmiş ve sayı on altıya yükseltilmiştir. Bu noktada Mustafa Kemal’in akıllıca davrandığı bir maddeye daha tanık olmaktayız. Oluşturulan temsilciler meclisi ve halkın bakış açısını göz önünde bulundurarak “Osmanlı topraklarının bütünlüğünü, hilafeti ve saltanatın güvenliğini sağlamak için milli güçlerin etkinliğini ve milli egemenliğin üstün kılınması esastır.” maddesini sunmuştur. Böylece halen saltanata bağlı kesimlerin de mücadeleye katkısı sağlanacak ve topyekün mücadeleye girişilecekti.
Tabi toplantının tartışmalı geçen bir diğer kısmı da başkanlık seçimiydi. Rauf Bey de dahil olmak üzere bir grup temsilci Mustafa Kemal’in başkanlığına itiraz etmekteydiler. Bu itirazın kökeni ise İttihatçılık tartışmalarına dayanıyordu. Rauf Bey’in fark edemediği nokta ise kongrenin İttihatçılık toplantısı değil, bağımsızlık toplantısı olmasıydı. Bunun ardından ise kongrenin siyaset ile uğraşmayacağı üzerine bazı çözümsüz tartışmalar yapılmaya devam edilmiştir. İstanbul hükumeti, yani Damat Ferit’in sert tepkisine maruz kalan kongre tüm yasaklara rağmen 11 Eylül gününe dek çalışmalarını sürdürmüştür. Böylece Mustafa Kemal Paşa’nın Ali Galip’i alt ederek başarıya ulaştırdığı bu toplantı, Türk milletinin tarihine yeni bir sayfa açabilme yetisini de göstermiştir.
Ortadoğu’nun ‘demokrasi’ nidalarıyla yankılandığı bu dönem, ülkemizde 94 sene önce yaşanıyordu. Aradaki benzerliği görünce, vicdan kapılarımızın açılmaması elde değil. Bu nedenle elimizdekinin kıymetini bilerek yaklaşımlarımızı ortaya koymamız, atacağımız adımları da sağlamlaştıracaktır. Atamızın önderliğinde İnkılap tarihimizin başladığı bu 4 Eylül günü tüm Türkiye halkı için kutlu, yurdumuzun kalbi Sivas’a da selam olsun. O sancılı süreçleri tekrar yaşamamak dileğiyle…