Şampiyonun Adı Bir Kez Daha Sebastian Vettel

2010’dan sonra durmak nedir bilmeyen hızlı çocuk Sebastian Vettel, 2011’de de ünvanına ulaştı ve F1 dünyası, 2. kez en genç şampiyonla tanıştı…

2010’la birlikte, Vettel ismi apayrı bir anlam kazandı insanların kulaklarında. Geçen seneden itibaren bu hızlı çocuk, Schumacher, Prost, Senna gibi efsane pilotların rekorlarını kırmayı kafasına koymuştu ve her yarışta farklı bir rekoru diğer pilotların elinden alan Vettel, 2010’da en genç dünya şampiyonu olma rekorunu da kırmıştı. 2011’de ise bir taraftan en genç şampiyon olma rekorunu hala elinde tutarken, Fernando Alonso’dan da en genç çifte dünya şampiyonluğu aldı ve bir rekora daha imza attı. 2010’da insanların kafasındaki oluşmaya başlayan düşünceler 2011’de gelen şampiyonlukla kesinleşmeye başladı ve artık Vettel adeta Schumacher’in varisi olarak görülüyor. Vettel de, çocukluğunun kahramanlarından biri olarak gördüğü Schumacher gibi bir isimle aynı anda yarışmanın kendisi için şampiyonluğu daha da özel kıldığını söylüyor. Vettel’le, Schumi’den sonra bir başka Alman,  Formula 1’e damgasını çoktan vurdu ve önümüzdeki senelerde de bu iki şampiyonluk unvanı Vettel’e yetecek gibi durmuyor.

2010’da gösterdiği performans ve gelen şampiyonluk sonrasında, bazı eleştirmenler, eski F1 pilotları ve taraftarlar arasında tartışmalar ortaya çıkmıştı. Sebastian Vettel’in 2010’da yaptığı hatalar üstüne yapışıp kalmış, çaylak sıfatından kendisini kurtaramamıştı. Özellikle Türkiye GP’sinde Mark Webber’le olan kaza ve bir başka yarışta Jenson Button’a çarpması gibi üstü üste gelen hatalar, onun ne kadar hızlı da olsa daha bir şampiyonun sahip olması gereken karaktere, sakinliğe ve olgunluğa ulaşmadığı böyle bir pilotun şampiyonluk için daha fazla uğraşması gerektiğini söylendi. Fakat Vettel bu eleştirileri hak etmediğini, 2011 sezonuyla göstermiş oldu. Belli ki bu genç adam şampiyonluğu çok sevmişti, Vettel’e ikinci şampiyonluktan sonra neler hissettiği sorulduğunda, birinci şampiyonluktaki kadar karışık duygular beslediğini ve heyecanlı olduğunu söyledi.

2010 sezonu Formula 1’de özel bir yeri hak ediyordu. F1’de uzun zamandır bu kadar yakın bir mücadele izlenmemişti ve sezonun sonuna doğru gerilim iyice artmış, işler zorlaşmıştı. 5 pilotun birden son yarış olan Abu Dabi GP’sine kadar unvan için mücadele etmesi unutulmazdı. Her şeyin son yarışa bağlı olduğu sezonda finali yapan Sebastian Vettel oldu. Müthiş şekilde yarışa odaklanması, takımın stratejik kararlarıyla birleşince, Vettel hedefine ulaşmıştı. Geçen sezondan sonra F1 izleyicilerinin çoğu 2011 sezonunu istedikleri gibi gitmediklerini söylüyorlardı. 2010 gibi heyecan dolu bir sezondan sonra 2011 beklenen heyecanı izleyicilere vermiyordu. Bunun bir numaralı nedeni ise Sebastian Vettel’in “rahatsız edici” derece hızlı olması ve diğer takımların Redbull’a ulaşamaması. Bu durum olumsuz gibi gözükse de aslında Redbull’un ve Vettel’in ne kadar iyi bir iş çıkardığını gösteriyor.

2011 sezonuna üç büyük değişiklikle başlandı; DRS sistemi, KERS’in geri dönüşü ve Pirelli’nin F1 için lastik sağlamaya başlaması. Sezon öncesi Jerez ve Barcelona testlerinde görücüye çıkan Adrian Newey tasarımı RB7, bu üç değişikliğe mükemmel derecede uyum sağlamıştı. Pirelli lastiklerinin çabuk eriyen karakteri ve en çok kullanılan sarı renkli sert lastik, adeta RB7 için tasarlanmış gibiydi. Araba, Vettel’in sürüş tarzıyla birleşince, ortaya durdurulamaz bir performans çıktı. Yeni şampiyon Vettel, pembe gözlüklerinden çabucak kurtulmayı bilerek takımla birlikte erkenden çalışmaya başladı ve bu, Redbull’a lastikleri çabuk anlama konusunda sezon öncesinde avantaj sağladı. Çabuk aşınan Pirelli lastiklerine rağmen RB7, egzoz beslemeli difüzor sayesinde inanılmaz bir yol tutuşuna sahipti ve bu sayede DRS’ten de en iyi faydalanan takım Redbull oldu. 2010’dan sonra da Sebastian Vettel ve Adrian Newey inkâr edilemeyecek derecede büyük bir işe imza attılar. Bir röportajında Vettel de şampiyonluk için “Açıkçası herkes bundan oldukça emindi ancak bizim için en önemli olan kapılıp gitmememizdi. Bu sene yaptığımız her şeyi, başardığımız her şeyi takım olarak başardık. Sadece pistte zorlayanlar değil, aynı zamanda fabrikada zorlayanlarla bunu başardık. Posta ofisinden, tasarım ofisine, mühendislik ofisinden pistte olan herkes bunun bir parçası ve bu inanılmaz. Bazen piste çıktığımızda aracımıza davranmamız gerektiği gibi davranmıyoruz ancak açıkçası araçtan her zaman maksimumu çıkarmaya çalışıyoruz” şeklindeki açıklamalarıyla takımına olan güvenini ve bütün işi beraber gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Sezon boyunca RB7 ile Vettel, yarışların daha ilk turlarında diğer piotlarla arayı açıp ekrana pek de fazla gelmeden usulca zafere doğru gitti ve böylece aldığı puanlarla farkı açtı. Japonya GP’si öncesinde bütün pilotlar zaten Vettel’in şampiyonluğunu kabullenmiş, kendi aralarında 2.lik mücadelesine girmişlerdi.  Hemen hemen hepsi Vettel’in gerçekten hızlı olduğunu ve ne kadar çok uğraşsalar da güncellemelerle bile RB7’ye yaklaşamadıklarını söylüyorlardı. 2011’de tabii ki Vettel’in birinci şampiyonlukla beraber gelen olgunluğu da dikkat çekti. Artık 2010 sezonundaki çaylak Vettel ortalarda pek gözükmüyordu, onun yerine artık nerede ne yapmasını bilen, sabırlı, hata yapmayan bir Vettel gelmişti. 2011’de geçen sene olduğu gibi takımın içinde gereksiz Vettel-Webber tartışmaları da yoktu. Bunun bir nedeni de Webber’in 2010 olduğu gibi Vettel’e yakın bir performans gösteremeyip, açık şekilde ona yetişememesi ve motivasyonunun pek de iyi olmaması yüzündendi. Geçen sene 2.pilotluğu kabul edip etmediği ve Redbull’un ona gereken desteği verip vermediği çok tartışıldı; fakat bu sene görüldü ki 2011’de Webber 2.pilotluğu kabul etmişti. Dolayısıyla bütün takımın Sebastian Vettel üzerine yoğunlaşmasıyla işler biraz daha hızlandı. Ayrıca araç bütün pistere %90 uyumluluk gösteriyordu. Hal böyle olunca RB7 her pistte güncellemeleriyle ve gereken ayarlarıyla hazır bekliyor, kalan tek iş Vettel’in iyi bir performansla birinciliği elde etmesi oluyordu ki Vettel de bu işi gerçekten iyi yapıyordu. Vettel’in 2011 performansını etkileyen bir faktör de RB7’nin RB6’dan açık şekilde dayanıklı olmasıydı. 2010’da Vettel birkaç yarışta teknik sorunlar yüzünden yarı yolda kalmıştı ve bu durum Redbull takımına ve RB6’ya “hızlı ama dayanıksız araç” damgasını yapıştırmıştı. Tasarım harikası RB7 ile bu damga da silinmiş oldu.  Vettel’in bütün konuşmalarında söylediği gibi takımın felsefesi her yarışa ayrı ayrı odaklanmaktı. Bu sayede daha sezonun başından üst üste zafere ulaşmış olsalar da kendilerini bu sevince ve kutlamalara kaptırmayıp, çalışmalara devam ettiler. Aradaki puan farkı git gide açılmasına ve şampiyonluğu garantilenmesine rağmen Vettel soğuk kanlılığını korudu, her yarışa aynı konsantrasyon ve motivasyonla girdi, sabırsız ve agresif davranmadı ve hedefine emin adımlarla ulaştı. Büyük umutlarla geldiği ve onun için özel olan Almanya GP- Nürburgring pistinde sezondaki en kötü performansını sergilemesine rağmen, takım olarak felaket diye nitelendirdikleri bu yarış için umudunu kaybetmedi, dördüncü olmayı başardı.  Sezona şu ana kadar 10 zaferle devam eden Vettel, geçen sene sadece 5 zaferle şampiyonluğu elde etmişti. 2010’da 4 kez sıfır puanla yarışı bitiren Vettel, 2011 sezonuna hiç yarış dışı kalmadan devam ediyor. Ayrıca, pol poziyonu rekorları kırmaya devam eden Vettel, bu sezon boyunca 10 kere pol pozisyonunu ele geçirdi. 349 puanda olan Vettel’in en yakın rakibi Jenson Button ise 222 puanda. Bu durumda, 2011 Vettel için gerçekten iyi bir sezon oldu. Vettel bu takımdan ve elde ettiği başarılardan kendisine çok şey katıyor. Elde ettiği şampiyonlukları sonuna kadar hak ediyor ve daha da büyük işler yapacağının sinyallerini şimdiden veriyor. Sırada gelecek sezon için 3. Kez şampiyonluğa ulaşmak var ve bu hızlı isim şimdiden çalışmalara başladı bile…

Leave a Reply