Son aylarda Türkiye’nin problemlerini konuşurken dünya ekonomilerinden uzaklaştık, onları daha az konuşmaya başladık. Dünya piyasalarını etkileyen küresel olayları takip etmekte geç kaldık. Bu süreçte dünyada bazı ekonomik ve jeopolitik riskler değişti.
İki yıl öncesine kadar dünyanın gündemini meşgul eden konular şöyleydi:
(i) Yunanistan’ın çöküşü ve İspanya-İtalya ikilisinin sermaye piyasalarına girişlerin azalması sonucu Euro Bölgesi’nin çökmeye yüz tutması,
(ii) ABD ekonomisinde meydana gelen kriz,
(iii) Japonya’daki büyüme yavaşlığı ve cari açık artışı
(iv) Ortadoğu’da güç dengelerinin değişmesi
(v) İran’ın bölgede aşırı güçlenmesinin sonucu olarak İran ve Amerika-İsrail arasında oluşan gerilim.
Bu tartışmalar ve problemlerin etkisi şuan için zayıfladı ve dünya ekonomisinin gündemine başka riskler girdi.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, Euro Bölgesi’ni toparladı, borçlu ülkelere ne olursa olsun yardım edileceğini söyledi ve faizi geri çekerek bölgenin istikrarını sağladı. Amerika Merkez Bankası’da krizden çıkıldığını ima etti, piyasa faizini yükseltti. Japonya Başbakanı Shinzo Abe ise ülkesinde ikinci kez başbakan seçildi. Eski reformları sayesinde mali büyümeyi fişeklemişti şimdi ise uzun vadedeki mali politikası ile borç istikrarını sağlayacak gibi gözüküyor. Ortadoğu’da ise karışıklıklar halen devam ediyor, bu ülkelerde mali ve siyasi olarak bir belirsizlik olduğu belli ama bu karışıklıklar korkulduğu kadar petrol fiyatlarını etkilemedi. İran’dan bahsedecek olursam, İran geçici de olsa nükleer çalışmaları durdurma kararı aldı ve bu karar piyasalara petrolde meydana gelen düşüş olarak yansıdı.
Dünya şimdi yeni risklerle karşı karşıya ve bu risklerin doğru bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. En önemli gelişim Çin’in hızlı düşüş riski ve Çin büyümesini dengelemekte ciddi sıkıntılar çekiyor. Yatırımcıların çok büyük risk almaları tehlikeli olabilir çünkü herhangi yanlış politikada borç batağına saplanabilirler. En önemli nokta ise Amerika’nın izleyeceği politika olacaktır. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) aylık varlık alımlarını azaltacağını, piyasaya olan desteğin çekileceğini söylemesi bile çoğu ülkede büyük dalgalanmalar meydana getirdi. Bazı yatırımcılar ve hükümetler FED’in faiz oranlarını çok hızlı yükselteceğini düşünüyor bu da sert dalgalanmalar yaratıyor. FED tarafından yaratılacak herhangi bir kriz gelişmekte olan ülkelerde onarılması çok güç yaralar açabilir. Örneğin Türkiye’de çok ciddi yapısal reform eksiklikleri var. Halen bazı gelirlerin karşılanması için vergiler artırıldı. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliği seçime dayalı bir ekonomi politikası izlenmesi. Yani çok kırılgan seçim sonuçları kısa vadede çok büyük kırılmalar meydana getirebilir. Bir diğer risk ise: Ukrayna. Ukrayna üstünde oynanan politikalar bir savaşa yol açabili. Çıkacak herhangi bir savaş ise dünya geneli krize yol açacaktır.
Yatırımcılar ve devletler bazı risklerin gerçekleşmeyeceğini düşünebilir ya da gelişmiş ekonomilerdeki gevşek para politikalarının devam edeceğini ve devam eden iyileşmelerin böyle riskler taşıdığını düşünebilir. Fakat bu risklerin gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünmek cahillik olur. Yukarıdaki risklerden birinin gerçekleşmesi bile onları pişman edecektir. Tabii yatırımcıların böylesi riskleri düzgün bir şekilde tahmin etmesi çok zor. Bugünkü kayıtsızlıkların aşırı bir duruma neden olacak başka bir hata meydana getirip getirmeyeceğini zaman gösterecek.