İnsan evrimi söz konusu olunca akla takılan en büyük sorulardan biri, yaşayan en yakın akrabamız şempanzelerle hemen hemen aynı gen setine sahip olduğumuz halde neden bu kadar farklıyız sorusudur. Hep merak ederiz, insanı insan yapan nedir. Cevabı, evrim sürecinde hangi genleri kazandığımızı arayarak bulmaya çalıştık. Bu yöntem akla en yakın olanıydı ama cevaba değil…
Stanford araştırmacılarından David Kingsley ve Gill Bejerano, insanın şempanzeden bu yana kazandığı genlere değil de kaybettiklerine bakmayı önermişlerdi. Onları bu yaklaşıma yönlendiren; dikenli balık türlerinin akrabalarıyla ortak olan ve uzuvlarını büyüten genlere sahipken, bu genleri düzenleyen parçaları kaybetmiş olduklarını ve bu sayede, mükemmel leğen kemiklerine sahip olduklarını kanıtlamalarıydı.
İnsan ve şempanze genomları arasında yapılan karşılaştırmalı bilgisayar analizi, yaklaşık 510 bit DNA’nın artık bizde olmadığını gösterdi. Çoğu kayıp parçanın Neandertal’lerde bulunması, esas silinmelerin 500 bin ile 6 milyon yıl önce gerçekleştiğine işaret ediyor. Süreçte kaybolan parçaların sadece bir geni içermesi ise, geri kalan bölümün, düzenleyici parçalardan oluştuğunu düşündürüyor. (Düzenleyici parçalar; şalter benzeri bir görev üstlenip, var olan genin açılıp, kapanmasını sağlıyor.) Aslına bakarsanız, düzenleyici DNA’ları kaybetmek, sorumlu geni kaybetmekten hem daha akıllıca hem de daha kolay… Zaten evrim için kısa olan bu süre zarfında kaydedilen büyük gelişmeyi ancak böyle bir veri açıklayabilir.
Ekibin kanıtladığı örneklerden biri, iki türün beyinleri arasındaki belirgin büyüklük farkı ile ilgli. Şempanzede beynin büyümesini sağlayan genleri susturan bir parçanın adı; GADD45G. Ve evet, bizde yok… Üstelik GADD45G genini fare genomundan sildiğinizde, beyin sinirlerini büyüten genin aktivitesinin arttığını gözlemleyebilmişler. Ekip, aynı gözlemi, kemiksiz penis oluşumu sürecinde de elde etmiş.
Tek sebep bu olmasa da, düzenleyici DNA’dan kurtulmak, bütün organizmalardan çarpıcı derecede büyük bir beyin ve birçok farklı özellikle sonuçlanmış olabilir mi? Bunu, yapılacak yeni deneyler gösterecek ama anlaşılan o ki; bırakılan ekmek kırıntılarını takip etmek bizi her zaman eve götürmüyor, kuşların yedikleri kırıntıları da düşünmek gerek… Ah, o kuşlar…