Neredeyse tüm dünyanın gözü şu sıralar Ortadoğu’da. Radikal İslamcı terör örgütü Işid’in saldırılarına karşı 24 gündür direnen Kobane’de çatışmalar hala devam ediyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu-Kürt Hareketi-Akp üçlemesini bugünlerde daha detaylı olarak incelemek, okumak-yazmak gerekiyor sanırım. Elbette gün geçtikçe olayların başka bir boyuta taşındığını düşünürsek şuan bulunduğumuz noktadan ileriye dönük sağlıklı değerlendirmeler yapmak zor. Ama en azından bugün içinden geçtiğimiz günleri yorumlamak hiç yoktan bir akıl netliğine kavuşmamızda yardımcı olacak gibi duruyor.
Başlayalım o zaman.
Tarihte eşine ender raslanan bir direniş : Kobane. Haftalardır Işid’in vahşi saldırılarına karşı direnen Kürt halkı.
Peki hemen yanıbaşımızda olan bu direnişe bizler nasıl bakıyoruz ya da bu direnişi desteklemeli miyiz?
Konu başlangıcını biraz daha tarihsel anlamda geçmişten alacak olursak; Ali Şeriati’den Mevdudi’ye uzanan oradan da Humeyni’ye kadar giden İslam Devrim retoriği Işid ile selefi bir ideolojiye kayıyor. Bu bir anlamıyla da Şiiliği büyük düşman olarak ilan etmek oluyor. Elbette Işid’in bu düşmanlığını tek başına ele almak olmaz. Bu terör örgütünün arkasında bulunan emperyalist güçleri ortaya çıkarmak da biz solculara düşer muhakkak.
Geçmiş örneklerden de hatırladığımız gibi bugün Işid, aslında emperyalizmin Ortadoğu’ya müdahil olması için önemli bir anahtar. Daha kapsamlı olarak Işid’e baktığımızda örgütün küresel bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz.
ABD’nin 11 Eylül sonrasında politik konumunu değiştirmesi Ortadoğu’ya müdahale etme kanallarında boşluk oluşturmaktaydı. Obama’nın konuşmalarına baktığımızda daha net bir şekilde görebiliyoruz; ABD Irak Savaşı’ndan sonra artık özne değil nesne olmak istiyor. Bölgeye soktuğu işbirlikçi ülkelerle kendini aklamaya, barış nidaları adı altında yenildiğini bir türlü kabul etmediği Suriye’ye yeniden girmeye çalışıyor. Bu süreçte ABD’nin yan rollere kayıyor olması merkezdeki boşluğu daha da belirgin hale getiriyor. Ve geçmiş yıllarda Hizbullah, ÖSO olarak karşımıza çıkan emperyalist güçlerin desteklediği başka bir İslamcı terör örgütü Işid sahnedeki yerini alıyor.
Her geçen gün vahşetlerine bir yenisini ekleyen bu çete Kobane’de hiç beklemediği bir direniş ile karşılaştı. Toplumdaki her kesimin doğrudan mücadelenin bir parçası olmasıyla tarihsel anlamda da önemli bir yer edinen Kobane Ortadoğu’da insanlığın kalan son kalesi. Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden ülkesini gericiliğe teslim etmeyen Kobane halkı tüm dünyaya gösteriyor haklı direnişini. Özellikle direnen kadınların sayısının oldukça fazla olması laiklik ve sekülerizm olgularını daha fazla öne çıkarmakta.
Sorumuza cevap vermek gerekirse Kobane’de ortaya çıkan bu direniş gerek yurtseverliğin vurgulanması gerek kadınların mücadelede aktif rol alması gerekse de Işid’in ortaçağ dünyasına karşılık ilerici değerleri barındırmasıyla desteklenmeli.
Bir yandan da ama ABD desteği ama emperyalist güçlerin yardımı tarzı seslenmeleri duyar gibiyim. Elbette bu konu öyle hemen rafa kaldırılacak kadar basit değil. Ama artık bu üstten bakmacı, ben söylemiştim demeci tarzı bırakmamız gerek. Görünenler ortada. Kobane’de devam eden mücadele ölmemek için savaşan bir mücadele. Bu süreçte de Kobane gerçekçi olarak hayatta kalma pahasına belli yerlerde duvarlarını indiriyor. Fakat zaman siz geçmişte Irak’ta gözünüzü yumdunuz, Reyhanlı’da sustunuz, Gezi’de yoktunuz deme zamanı değil. Zaman omuz omuza verip ortak düşmana karşı birlikte mücadele etme zamanı. Tabiki aklımız sağlam. Neyin ne olduğunu, hangi durumun nereye evrileceğini anlayabiliyor, geçmişte yaşananları da unutmadan hayatımıza devam edebiliyoruz. Bunda bir sorun yok. Sorun yaşlı amcalar gibi durup durup bu açıkları zamansız mekansız ortaya çıkarmakta.
Diğer taraftan AKP bu işin neresinde?
AKP hükümeti Kobane sürecine olabildiğince temkinli yaklaşmaya çalışıyor. Ama Davutoğlu’nun ya da Tayyip Erdoğan’ın vermiş olduğu demeçler hükümet kanadında Kobane’ye dair net bir akıl uyuşması olmadığını göstermekte. Davutoğlu’nun ”Bence de Kobane düşmesin’‘ açıklamaları ardından AKP’nin ”Uçuşa Yasak Bölge” planını uygulama isteği tam tersine Ankara’nın amacının Kobane’nin düşmesinden yana olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca AKP hükümetinin Işid’e karşı hala herhangi bir somut adım atmamış olması da bu çetecilere köstek olmak yerine nasıl destek olduklarını bir kez daha kanıtlamakta.
Ortadoğu’da asıl amaçlarının Kobane’nin düşmemesi değil Esad’ın gitmesi olduğunu Davutoğlu da açıktan açığa söylemekte.
”Kobane’ye müdahale olacaksa Suriye’nin tamamına olsun.”
Bir yandan ise Salih Müslim’in Ankara’da gerçekleştirdiği gizli görüşmeler azar azar basına sızıyor. Kobane’ye somut destek isteyen Müslim’e, Davutoğlu oldukça kabarık bir şart reçetesi sunuyor. Eğer yardım istiyorlarsa Kobane’de direnen YPG güçlerinin ÖSO’ya katılmasını ve Esad’a karşı savaşmalarını söyleyen Davutoğlu çoktan Ortadoğu için başka hayallere dalmış belli ki.
Kobane Direnişi’ne destek eylemleri Türkiye’de devam ederken, AKP bir taraftan da elinde bulundurduğu ülkücü, faşist, hizbulkontra, polis, asker güçlerini sokaklara salıyor. Oldukça bilinçli bir şekilde özellikle ülkenin doğusunda meydana gelen bu çatışmalar bir anlamda hükümetin güç gösterisi. Ortadoğu’da dinci gericiliğin temsiliyetini almak için elinden geleni yapan AKP bölgedeki güçlere de kendini kanıtlamaya çalışıyor.
AKP’nin izlediği bu politika başarılı mı olacak yoksa hüsranla mı sonuçlanacak bekleyip göreceğiz. Ama eğer AKP geri dönülmez bir yola girdiyse ve büyük bir kriz daha yaşayacaksa bunun sebebinin Ortadoğu’da izlemiş olduğu politikalar olacağı çok açık.
Onlarca kez sekteye uğramasına rağmen hala devam ettiği söylenen barış sürecisi de AKP’nin bu tutumundan payına düşeni elbet almakta. Kandil’den gelen açıklamanın diline ve sertliğine bakılınca AKP’nin ülke içinde de Kürt siyaseti ile ipleri gereceğini görebiliyoruz. Öcalan’ın : ” Kobane düşerse süreç düşer.” açıklaması da AKP’nin Işid’e karşı adım atmaması doğrultusunda Türkiye’de işlerin karışacağı yönünde yorumlanabilir.
Peki bunca olaya rağmen yapılacak bir şeyler yok mu?
Bugünün Türkiye’sine baktığımızda doğuda ve batıda ne yazıkki gündemlerin aynı etkileri yaratmadığını görmekteyiz. Neredeyse milliyetçiliğe kadar varacak söylemler bir yana, ülke genelinde yer yer ırkçılığa orta açan eylemlere şahit olmaktayız. Daha önceki yazılarımı okuyan arkadaşlar bilirler Haziran Direnişi’ne değinmediğim yazım yok neredeyse. Bu sefer de bir göz atmadan geçemeyeceğim.
Haziran Direnişi’nde Kadıköy’de ” Medeni Yıldırım Ölümsüzdür” pankartları ile yürüyen binlerce insan oldukça büyük bir eşik atlatmıştı direnişe. Haziran belki de o an amacına ulaşmıştı. Kürt, Türk, Alevi, Sünni demeden herkes tek bir vücut olmuş AKP’ye karşı siper oluşturmuştu. Bugün de olmamız gereken yer aynı taraf. Nasıl Gezi’de başardıysak şimdi de aynı iradeyi göstermeli, yan yana omuz omuza ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Kobane’de ya da Türkiye’de direnen Kürt Hareketi’nin asıl destekçisinin ÖSO ya da ABD olmadığını göstermeli, direnen Suriye ve Türkiye halkıyla ilişkilerini güçlendirmeliyiz.
Ülkemizde ve Ortadoğu’da halkların kardeşliği söylemlerini daha fazla vurgulamalı bir yandan da
laikliğin ve sekülerizmin toplumsal zeminini oldukça sağlam bir şekilde oluşturmalıyız.
İşte o zaman senelerdir özlemini çektiğimiz düzeni ellerimizle bütün emekçi halklarla birlikte kurabiliriz.
Ve sonra; memleket isteriz.
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olur.
Kuşların çiçeklerin diyarı olur.
Kadın erkek, çoluk çoçuk hep birlikte koşturur.
Güzel günler elbet bir gün bizim olur.