Ankara Devlet Tiyatrosu,bu sene kadınların üzerindeki toplum baskısına ve hayatlarının her evresinde karşılaştıkları sorunlara değinerek dikkatleri çekmişti.Shakespeare Zorda’da ve Hedda Gabler ‘de bu toplumsal baskıları gözlemlemiştik. Şimdi ‘İyiyim’ ile daha da derine iniyoruz.
Hüseyin Alp Tahmaz’ın yazdığı, Volkan Özgömeç’in yönettiği ve Zeynep Hürol’un oynadığı ‘İyiyim’; uzağa gitmeden, en yakınımızdan başlıyor kadını anlatmaya. İşinden dönen neşeli Ayşe’nin bu kadar dramatik bir hayatı olduğunu tahmin etmek; elbette ilk başta çok zordu. Yavaş yavaş kendi gerçekliğine soyundu Ayşe. Peruğunu çıkardı, rujunu sildi, kıyafetlerini çıkardı.Herkesin en dayanıklı sığınağı olan annesini aradı büyük kahkahalarla. ‘Hayır anne ben iyiyim. Gerçekten ben çok iyiyim.’ dedi ısrarla. Aslında Ayşe ‘iyi’ olmanın ne demek olduğunu öğrenememişti hiçbir zaman. İyi olmanın da içi boşaltılmıştı çünkü. İyi olmayı öğrenmek için, önce ‘iyiyi’ öğrenmek gerekirdi.
Ailece yaşadıkları trajik olayda, Ayşe’nin annesini suçlamıştı baba. ‘Bir çocuğa sahip çıkamadın.’ diye diye, dövmüştü anneyi. Evlat acısıyla ezilen anne; kalan hayatı boyunca da bu aşağılayıcı dayaklarla, sözlerle ezilmişti. Böyle bir baskının altında büyüyen Ayşe, iyi olmayı nasıl öğrenebilirdi? Üstelik artık yaşlanıyordu. İşindeki rekabet onu korkutmaya başlamıştı. Genç ve güzel kızların yanında, onun bunalımlı aklı ve ürkek hareketleri yavan kalıyordu. Hemen hemen her kadının iş hayatında en az bir kere karşılaştığı patron tacizleri, aşağılamaları Ayşe’nin de başına belaydı. Evlenip kaçmak istedi ama kaderi annesininkiyle aynı olmak üzereydi. Korktu Ayşe. Kalçasına yaptırdığı dövme yüzünden işittiği ithamlara dayanamadı belki. Annesi gibi olmak istemedi. Hayatına giren tüm erkekleri; daha doğrusu hayatını alt üst eden, ona yaşam alanı bırakmayanları uzaklara göndermek istedi. Hem onları acılarından kurtarmak istedi, hem de artık acı çektirmelerini görmek istemedi. Hayatını mahveden, Van Gölü’nün sularıydı ve hayatını kurtaran da su olacaktı…