“Futbol, sadece bir oyundan ibaret değildir.” klişesi sporla az çok ilgilenen hemen herkesin en sık karşılaştığı sözlerdendir. Futbol, canımızın içidir fakat bu sözü rahatlıkla başka sporlara da yorumlayabiliriz. Atletizmden futbola, basketboldan tenise, voleyboldan bisiklete her spor; sadece spor olduğu varlığını yitirir zaten. Spor, yapanın ve izleyenin içindeki tutku ile varoluşunu sürdürür. Benim ve ülkemizde sayısı her geçen gün artan, spordaki futbol ve belki basketbol hegomanyasından rahatsız olmuş demeyelim ama bu durumun spora tekdüzelik getirdiğini düşünmekte olan bir grup insanın da naçizane tutkusu bisiklettir.
Bir kişiye babasının çarşıya gitmek amacıyla kullandığı, kendinin çocukluğunda sokakları gezerken sürdüğü aracı; bir spor dalı olarak sevdirebilmek, televizyon karşısında belki 5-6 saat süren etapları izletebilmek çok da kolay bir olay değildir. Öyle düşünüyorum ki; insan ancak özünü kavradığında sevebilir bu sporu. Seven herkesin de daha önce hiç bir şeye karşı duymadıkları bir tutku ile bağlandıklarını gönül rahatlığıyla iddia edebilirim.
Peki neden? Nedir bu kadar bağlayan bizleri bisiklete?
Bu sorunun çok basit bir yanıtı vardır aslında: Bisiklet size bir hiç sporda bulamayacağınız bir romantizm sunar. Diğer sporlarla karşılaştırma yaparak ve kendim üzerinden ilerleyerek desteklemek istiyorum bu düşüncemi. Kendimi bildim bileli ateşli bir Galatasaray taraftarıyım. Tam olarak takımla ağlayan, takımla gülen tarzdan bir taraftar olduğumu söyleyebiliriz. Lakin hiç bir zaman Ali Sami Yen’in çimlerine çıkıp şut çekme şansım olmadı. Olacağını da sanmıyorum. Yine aynı şekilde yıllardır geceleri beni uykusuz bırakan takım Boston Celtics’in mabedi TD Garden’ın parkelerine çıkamadan göçeceğimi düşünüyorum bu dünyadan. Aynı zamanda kendimi bildim bileli bir David Beckham ve Kevin Garnett hayranıyım. Beckham’ı hiç kendi gözlerimle görmedim ama ne mutlu bana ki; Garnett gibi bende kelimelerle ifade edemeyeceğim yeri olan bir basketbolcuyu kendi gözlerimle izleyebildim parkede. Beckham hala oynuyor olsa da çimlerin üzerinde onun yanında koşma şansım olacağını sanmazdım ya da bunu bir kaç saniyeliğine yapmak için şansımı deneyebilir ve güvenlikler tarafından yaka paça saha dışına atılabilirdim. Garnett de top sektirirken yanında duramayacağıma göre bir hayalim daha sadece hayal olarak kalacak diyebiliriz.
İşte bisiklet burada devreye giriyor. Kendisi öyle muazzam bir spordur ki; bu iki hayali de size gerçek yapabilir. Nasıl mı? Etap koşulmayan dönemlerde bir turun parkurunda bulunan her yerde bisiklet sürebilir, televizyon başında izlediğiniz bisikletçilerin duygularını, yaşadıkları atmosferi bire bir tecrübe edebilirsiniz. Bir hafta sonunuzu ayırarak yıllardır efsanelerin yazıldığı bisiklet tarihinin en önemli geçişlerinden Alpe d’Huez’i tırmanabilir ya da Pireneler’de doğa sizi kucaklarken tarih kitaplarında yazılı yarışları tekrar tekrar yaşayabilirsiniz. Etap koşulan günlerde ise belki bir gece önceden belki de etap startından bir kaç saat önce parkurda istediğiniz bir yerde konumlanıp tarih yazılırken siz de bir parçası olarak onun içindeki yerinizi alabilirsiniz. Böylece hem yarışın içindeki atmosferi ciğerlerinize çekip hem de tüm peloton’un önünüzden akışına şahit olabilirsiniz. Eğer bu size yetmiyorsa yapmanız gereken şey; etap içerindeki dik bir yokuşta yerinizi alıp favori bisikletçinizin oraya gelmesini beklemektir. O isim önünüze geldiğinde ise elinizden geldiğince onunla beraber koşarak hem yarışın içine bir şekilde dahil olabilir hem de söylediğiniz sözler ve yaptığınız hareketlerle onu motive ederek muhtemel bir başarı durumunda pay sahibi olmanın verdiği gurur ve mutluluğu tadabilirsiniz. İki şekilde de siz ve spor/sporcu arasında derin bir bağ kurulur. Çünkü sporcu ve seyircinin duyguları hiç olmadığı kadar bütün olur birbiriyle. Bunu bisiklet sporunun doğasına borçludur ikisi de ve bu size başka hiç bir sporun bu derece mesafesiz ve birinci elden vermeyeceği bir şeydir.
Günümüzde maddi imkanların neredeyse sınırsızlaşmasının bir getirisi olarak endüstriyel bir hal alan spor, aynı zamanda en önemli global entertainment araçlarından da biri konumuna gelmiştir. Her ne kadar bu durumun bisiklet üzerinde başka bir başlık altında incelenmesi gereken etkileri maalesef var olsa da bisiklet size hâlâ 100 yıl önceki sporcu-seyirci etkileşimini sağlamaktadır. Sporun her dalı için seyirci unsuru, o sporun varoluşuna katkısı en büyük olan bileşenlerden biridir şüphesiz ki. Bisiklet, seyirciyi “tarihe tanıdık eden” konumundan alıp aksiyonun içine birebir soktuğu için bu denli sıyrılmıştır diğer sporlardan. Bu duygu yüklülüğünden dolayı gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki bisiklet; sporların en romantik olanıdır.