Hep aynı günün sabahına uyanan bir avuç garip çocuklardı onlar. Günün tarihi 3 Eylül 1940’tı. Zamanın durduğu, ölümün en yakın olduğu gün o gündü… Jacob da hepimiz gibi hikayelerle büyümüştü ve hepimiz gibi bu hikayelere inanıp onlara bağlanmıştı. Büyüdükçe bu hikayelerin gerçek olamayacak kadar tuhaf olduklarını fark etse de bir yanı o hikayelere inanmayı sürdürdü. Sonuçta büyükbaba Portman ona yalan söylemiş olamazdı. Hiç arkadaşı olmayan Jacob’ın tek arkadaşı büyükbabasıydı ve onun da yalancı olmaması gerekiyordu.
Gerçek dünya büyükbabayı ve Jacob’ı algılayabilecek kadar yaratıcı değildi. Jacob da bu sıradanlığın içinde kaybolmaya başlamışken büyükbabasının ölümüyle tüm gerçekliğinden yavaşça sıyrılmaya başladı. Büyükbabasının ölümünün yarattığı travma ve onun hikayelerinin gerçekliğine inanmasının kaçınılmaz sonucu olarak Jacob, kendisini bir psikologun kadife koltuğunda otururken buldu. Gördüğü her şeyin kendi hayal ürünü olduğuna o bile inanmak üzereydi ki büyükbabasının normal bir insan olduğunu anlaması için büyükbabasının yetiştiği yetimhaneyi ziyaret etmesi gerektiğine karar verildi. Jacob tek başına o adadaki yetimhaneye gidecek ve büyükbabasının gösterdiği fotoğrafların ve anlattığı hikayelerin birer uydurmaca olduğunu öğrenecekti. Fakat Jacob uydurma bir dünyadan gerçek bir dünyaya o yetimhanede adım attı. Ağzından arılar çıkan çocuğu, ellerinden ateş çıkaran kızı, avuçlarından çiçekler çıkartan kızı ve daha nice tuhaf ve bir o kadar da eğlenceli çocuğu Jacob o yetimhanede tanıdı. Bayan Peregrine kuş suretinde zamanda atlamalar yapan yetimhanenin müdiresiydi. Bu tuhaf çocukların, tuhaflıklarını en normal şekilde sunan bir sirk sahibesini de andırıyordu aslında.
2016’da filmi de çıkacak olan Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları’nın yönetmenliğini Tim Burton yapacak. Bayan Peregrine karakterini Eva Green’in canlandıracağı film yılın en iddialı filmlerinden biri olacak gibi görünüyor.