İçimizdeki “Zehirli” Ermeni Kanı

İçimizdeki Zehirli Ermeni Kanı… Konunun başlığını seçerken özellikle bu ifadeleri kullandım. Bu sözler aslında birkaç gün önce ölümünün yıldönümü olan Hrant Dink’in çok tartışma konusu olmuş ve bence çok yanlış anlaşılmış ifadelerini Türkler ve özellikle Türk Milliyetçileri üzerindeki izdüşümünün dile getirilmesi sadece. Agos Gazetesi’nin önünde cansız bedeni yatarken, bu ölümün ne ifade ettiğini ve kendisinin neleri kaybetmesine sebep olacağını bilmeden tepkiler veren Türk milletinin durumunu.

hrant dink

Hrant Dink

 

Türklerin ve özellikle Türk Milliyetçileri’nin içindeki zehirli kana değinmeden evvel 7 sene önce hayata gözlerini yuman Hrant Dink’in iyi anlaşılması gerektiğini düşünmekteyim. Zira Hrant Dink’in ifadelerinin ve yaşamının Türklüğe, Türkiye’ye hakaret olduğunu ve Türk düşmanlığı üzerine bir ömür sürdüğünü söylemek en basit anlamda konuyu anlamamak yahut da art niyetli değerledirmektir.  İlk olarak da bu konu hakkında şöyle düşündüğüm noktasını belirtmem gerekmekte; bana kalırsa Hrant Dink cinayeti iktidardaki ve çevresindeki İslamcı zihniyeti zora düşürmek ve de daha sonraki yıllarda ordunun içindeki Ulusalcılara yapılacak operasyonlara alt yapı sağlamak amaçlı yapılmış bir işti. Buna da maalesef bir insan alet edildi, Türk milliyetçisi olduğunu söyleyen bir insan. Bu cinayeti işleyen, kullanılan kişinin Türk milliyetçisi olduğu iddiasında olması, bu cinayeti Türk milliyetçilerinin himayesine sokmaz. Zira cinayetin ardından gerek Milliyetçi Hareket Partisi’nden gelen tepkiler gerekse Büyük Birlik Partisi’nin Merhum Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun açıklamaları da bunu gösteriyor.

“Türk’ten boşalacak zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur.”

Hrant Dink’in çok tartışılan ve 6 ay ceza almasına neden olan yazısının açıklamasını da yapmak gerekli. Kendisi bu ifadeleri Ermeni Diasporası’na seslendiği 8 yazılık bir serinin bir parçası olarak açıklıyor. Sansasyonel ifadelerin aslında anlatmak istediği ise diasporaya yönelik bir çağrı içeriyor; “Türk nefreti üzerinden kimlik inşası yahut tanımı yapmayı bırakın. Türk nefretini  perçinlemek ve Türk milletinden intikam almak için harcadığınız emek, vakit ve enerjiyi bir kenara koyun ve Ermenistan’la ilişkiler kurarak genişlemeye bakın.” Aslında bu mesajı içeren ifadeler, herhangi bir insanın isteyebileceği çok normal ifadeler ve Türk milliyetçileri de dahil olmak üzere herhangi bir Türk’ün itiraz edemeyeceği ve sonuna kadar katılacağı ifadeleri olsa gerek. Hrant Dink’in kendi ifadeleriyle yaptığı açıklamaları izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Hrant Dink’in, bence tarihi bir yalan olan, “Ermeni Soykırımı” tezini desteklediği bir gerçek. Peki bu gerçek, Hrant Dink’i Türk düşmanı yapıyor mu? Hrant Dink’in öldürülmeden 3 ay evvel katıldığı 32. Gün programındaki ifadeleri ve refleksleri bu soruyu cevaplıyor aslında. Ermeni iddialarını desteklediğini belirtirken, aynı zamanda uluslararası kamuoyunda Ermenistan ve Türkiye’nin resmi iddiaları arasında artık Türkiye’nin avantajlı konuma geçtiğini söylerken Türkiye için kullandığı “biz” ifadesi benim için birçok şeyi özetliyor aslında. Sinan Aygün’ün “Bir toprak talebi olduğu için..” diye başlayan cümlesini: “Ne toprak talebi? Türkiye’nin her köşesi benim toprağım zaten, ben kendi topraklarımda yaşıyorum.” diyerek bölen, Türkiye’yi kendi ülkesi saymakta hiçbir beis görmeyen ve Türklerle beraber yaşamayı bir şans sayarak; “Türklerle Ermeniler birbirinin doktorudur.” diyen bir insan Hrant Dink. Benim için Hrant Dink budur aslında, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunların çözülmesi için diyaloğu şart gören ve Ermeni Diasporası’nın Türkiye karşıtı iddialarının karşısında durarak, Fransa’daki yasa tasarısına karşı çıkarak; “Paris’te yüksek bir konuma çıkarak inanmadığım halde Ermeni Soykırımı yoktur diye haykırmak istiyorum.” sözlerini sarf etmiş birisiydi. Benim için Hrant Dink, bu toprakların çocuğuydu, bu topraklara bağlı, bu devletin ve milletin daha iyilerini hak ettiğini söyleyen bir aydın. Toprağı bol olsun. Katilleri ve cinayetin bağlantıları da bir an önce bulunsun inşallah.

Şimdi diğer meselemize gelelim. Türklerin ve Türk milliyetçilerinin içerisindeki zehirli kan olarak nitelendirdiğim meseleye. Bu aslında çok daha uzun üstünde durulacak bir mesele, tarihi arka planı da oldukça kapsamlı.  Ancak şunu söylemem bir gereklilik kanımca; Türk milletinin hiçbir zaman beslemediği ve zihin dünyasında barındırmadığı ırkçılık fikirleri, 1915 Ermeni Olayları’nın bu kadar gündeme gelmesi, Ermeni Diasporası’nın Türkiye karşıtı çalışmalarının artması, Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki meseleler ve de Hrant Dink’in cinayetinin ardından Türk milletinin hiç haz etmediği ve kendi değerlerine düşman olduğunu bildiği insanların ortalıkta peyda olması sonucu istenmeyen fikirler yeşermekte ve bu fikirler Türk milletinin kim dost kim düşman olduğunun netliğinin kaybedilmesine sebep olmaktadır.

Ermenilere karşı duyulmaya başlanan ırkçılık yahut da soğukluk, Türk Dili’nin düzenlenmesine büyük hizmetler sunmuş Agop Dilaçar’dan Türk milliyetçiliğinin siyasi arenadaki temsilcisi MHP’nin 70’li yıllarda önemli bir üyesi olan ve senatör adaylığına kadar partide görevler almış olan Levon Panos Dabağyan’a bu milletin ve devletin bekası ve gelişimi için emek sağlamış bütün Ermenilere ve en temelinde bu milletin fertleri arasında asli yere sahip her bir Ermeni kökenli Türk vatandaşına karşı yapılmış ahde vefasızlığa yol açıyor.  Bu vefasızlık ise sırf Ermeni olduğu için düşman olarak nitelendirilen yeni insanların ortaya çıkmasına ve ötekileştirilmesine sebep oluyor. Yüzlerce yıldır komşuluk ettiğimiz insanlara yönelen bu suçlamalar ise Türk milletine ve Türk tarihine hiç yakışmıyor. Dostunu düşmanını iyi bilmek Türk milletinin en önemli özelliklerinden olduğuna göre biraz da magazinsel bir soru ile bu mevzuyu netleştirmek gerektiği kanaatindeyim. “Bu topraklarda 1 milyon Ermeni ve 50 bin Kürt öldürüldü.” diyen bir Orhan Pamuk’un mu yoksa “Bu topraklarda sistematik bir soykırım olmaz. Türkiye’de doğmuş, Türkiye’de yaşayan ve buradan beslenmiş Ermeni kökenli bir Türk olarak, yabancı ülkelerdeki bu girişimlerden hiç hoşlanmıyorum.” diyen Karolin Fişekçi mi daha bizdendir? Etnik olarak Karolin Fişekçi’nin Ermeni olması bu sorunun cevabını değiştirir mi?

başbuğ ermenistan

Başbuğ Alparslan Türkeş, Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile

Yüzlerce yıl bu topraklarda devletimiz sınırları içerisinde barış içinde yaşadığımız ve millet-i sadıka olarak nitelendirdiğimiz Ermenilere karşı yaklaşımımızın düzenlenmesi ve doğru istikamette olması gerektiği kanaatindeyim. Peki bu ilişkilerin düzelmesi için Türk Milliyetçileri neler yapmıştır ve yapmalıdır? Örneğin Başbuğ Alparslan Türkeş’in daha SSCB’nin yeni dağıldığı ve Azerbaycan ile Ermenistan’ın savaş halinde olduğu yıllarda Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile görüşüp, Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan arasında arabuluculuk yapması, bunu yaparken de Ermenilerle Türklerin yüzlerce yıllık dostluğundan bahsetmesi çok mu garip sizce? Ermenileri dost olarak gören 1915’teki olayları ve bunların arka planını yüzlerce yıllık ilişkilerde bir kaza olarak gören Başbuğ’un Ermenistan-Türkiye sınırına bir anıt dikilmesini önermesi ve bu anıtın üstünde Ermenice ve Türkçe “Acımız için üzgünüz.” Yazılmasını önermesi de mi bir şeyler canlandırmıyor?  Her şeyden önce Türk milliyetçileri, dış politikada da diğer konularda olduğu gibi milli çıkarları her şeyin üstüne koymalı. Dış politikaya Ermenistan meselesi de dahil. Milli çıkarlardan bahsederken Azerbaycan’ın çıkarının bizim de çıkarımız olduğunu dillendirmeme gerek yok sanırım.

Peki, bugün her düşmanı Ermeni olarak nitelendirerek analiz yaptığını sananlara ne demeli? Küçüklüğümüzde bizim de yaptığımız gibi PKK’yı “Bunlar Kürt değil, Ermeni. Sünnetsiz kefereler hep böyle.” diye nitelendirmek, böyle hatalar yapmak Türk milliyetçisine ve Türk milletine yakışır bir durum mudur? Bu nitelendirmelerle ülkücülerin toplandığı meclislerdeki Ermeni kökenlileri küstürmenin ve Ermenileri Türk milletinin öteki unsuru yapmanın bir gerekliliği var mıdır? Ne İslam’da ne Türklükte başka insanları etnik kökenleri yahut dinleri dolayısıyla ötekileştirmenin yeri yoktur, Türk devlet anlayışında da yoktur. Bu çizgiler doğrultusunda Ermenilerle ilişkilerimize de Hrant Dink cinayetine yaklaşımımıza da bir yön vermemiz gerektiği kanaatindeyim. Yön vermeliyiz ki sadık milletin torunları da bu milletin bir ferdi olmakta beis görmesin.

Yazıyı bitirirken BBP’nin merhum genel başkanı Muhsin Yazıcoğlu’nun nam-ı diğer Muhsin Başkan’ın Hrant Dink’in ölümünün ardından yazdığı şiirin bir parçasını da buraya not düşmek istiyorum:

“Kan sızıyor Fırat’ın delinmiş tabanından toprağıma,

Bağrındaki bütün Mehmetler ağlıyor,

Oğlunun adını Fatih koyan bütün Ermenilerle birlikte.”

Leave a Reply