Genç Osmanlı aydınları Avrupa’da, 19. Yüzyılda ortaya çıkan ve bütün kıtayı meşgul eden yeni akımlarla, devrimci ve milliyetçi ayaklanmaları ülkeye taşıyarak kendi yayınlarında yorumlamışlardı. Özellikle Engels’in bir mektubunda yazdığı “Proletarya dışında, paralı aristokrasiden küçük dükkan sahiplerine kadar” herkesin temsil edildiği ve kendini komünist ilan ettiği bir dönemde Osmanlı aydınlarının da bu fikir akımını tartışmamaları gibi bir konu söz konusu olamazdı. Her ne kadar yapılan sosyalizm tartışmaları derinlikten yoksun ve amacından sapmış olsa dahi fikrin yaygınlaşmasında büyük bir rol oynamıştı bu müzakerelerin vuku bulması. Her ne kadar fikrin yayılması gibi bir amaca hizmet etmiş olsa da, sosyalizmin derinlikten yoksun olması ve amacından sapması büyük bir problemdi. Bunun sebeplerinden biri ise işçi sınıfı dışında herkesin kendini sosyalist olarak tanımlamasıydı ve proletarya yerine ticaret burjuvasının işçilerin savunmasını yapmasıydı. Kısaca, işçilerin kendi seslerini duyurabilecekleri bir platform oluşturulamıyordu. Henüz organize olamayan işçi sınıfı uzun bir süre boyunca bu tartışmaların dışında kalmıştı. Sosyalizm ise var olma amacından uzakta, Genç Osmanlı aydınlarının düşünce dünyalarını zenginleştiren bir akım olarak yer edinmişti kendisine.
Osmanlı aydınları için sosyalizm ve komünizm arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktaydı. Özellikle Şemsettin Sami’nin bir makalesinde ortaya koyduğu sosyalizm ve komünizm tanımları sosyalist Osmanlı aydınlarının benimsediği ve üzerine parti, fırka, dernek kurdukları bir tanım olacaktı. Şemsettin Sami’nin sosyalizm görüşü herkesin eşit pay almasını sağlayan ve kimsenin hakkını çiğnemeden herkesin özgürlük ve eşitliğini sağlayan bir ideolojiydi. Sosyalizmin bu kadar övülmesine tezat olarak komünizm yerden yere vuruldu. Çünkü komünizm insanı hayvanla aynı dereceye düşüren ve ahlaka aykırı pek çok unsuru barındırıyordu. Şemsettin Sami’nin bu görüşü 1920’lere kadar Genç Osmanlı aydınlarının kabul ettiği bir tanımdı.
Sosyalist hareketin bir parçası olan Paris komünü 19. Yüzyılın en ilgi çekici olaylarından birisiydi ve Osmanlı’da da sıkça tartışılan bir konu halini almıştı. İşçi sınıfının önemli bir rol oynadığı bu devrim, Osmanlı’da Komün yandaşları ve karşıtları arasında bir kamplaşma meydana getirdi. Yine de Komün yandaşları, işçi sınıfının daha iyi için düzeni değiştirmeyi amaçladıkları bu devrimi tam manasıyla kavrayamamışlardı. Buna rağmen Komün karşıtları ile yaptıkları tartışmalarda kamuoyunu bilgilendirip Fransız proletaryasının kavgasını desteklemişlerdi. Özellikle Namık Kemal’in çıkarttığı İbret gazetesinde Komün hakkında pek çok yazı yayımlanıyordu. Bilhassa Paris’e gidip işçilerin kavgasına katılan yazarlar gözlemlerini paylaşıyorlardı ve Komün’e yeni bir anlam kazandırılıyordu. Parisli işçilerin kavgasında kendi beklentilerinin, yani mevcut durumun değişebilme ihtimalini görmüşlerdi. Komün karşıtları için de hareket noktası buydu: Mevcut durumun, yani statükonun değişmesi. Bu yüzden de Komün’ü karalamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Komün’le ilgili yazıların yayınlandığı sıralarda I. Enternasyonal ile de ilgili yazılar artmaya başlamıştı. Bu yeni örgüt yine genç aydın kesimi tarafından coşkuyla karşılanmıştı ve maalesef ki sosyalizmle aynı durumdan muzdarip olmuştu. Genç aydınlar, sınıf mücadelesi kavramını tam olarak anlayamamışlardı ve bütün problemin zengin ve yoksul arasındaki gelirin eşit dağıtılmaması olarak kabul etmişlerdi. Cemiyete faydalı olarak kabul edilen Enternasyonal, devlet tarafından bir tehdit olarak algılanmıştı ve çeşitli tedbirlerin alınmasına sebebiyet vermişti. Devlet tarafından her türlü muhalefet bastırılmaya çalışıldı ancak ticaret burjuvazisinin merkezi idareye ilişkin eleştirilerini ve sonunda gerçekleşecek devrimle iktidara gelmesini önleyemeyecekti.Yine de devrimle iktidara gelen İttihat ve Terakki, destek gördüğü çevrelerce kurulan muhalif örgütleri yasaklayıp, grevlerini kanla bastırıyordu. İşçi ve aydın kesimin desteğini alan devrim, onlara sırtını dönmüştü. Yaşanan bu olaylardan sonra muhalefet bir derinlik kazanmıştı.
Devrimden sonra Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan çevresindeki işçiler tarafından grevler yapıldı ve kısa süre sonra bu grevler İstanbul hattına kadar sıçradı. İşçilerin talepleri ücret ve çalışma saatleriyle sınırlı kalmıyordu. Zira işçilerin durumu bir hayli kötüydü. Günde 15 saatten fazla çalışıyor, tatil haklarını kullanamıyorlardı. Üstelik ücretleri de zamanında ödenmiyordu. Çalışma günü içerisinde de sadece çalıştıkları saat için ödeme alıyor, mola ve yemek saatleri bu ücretten düşülüyordu. Bir yandan da milliyetçi düşüncenin yoğunlaşmasıyla grevler çoğunlukla yabancı şirketlere karşı oluşuyordu. Bazı grevler hükümetin emri ile kanla bastırıldı ancak grev sayısı artmaya başladıkça hükümet Tatil-i Eşgal yasası hazırlayarak grevleri ve sendikaların örgütlenmesini yasakladı. Yine de bu grevleri durdurmaya yetmedi. Yasanın çıktığı 1908 yılından 1913 yılına kadar olan süreçte pek çok sendika kuruldu ve işçiler sendikalılaştılar.
İlk Türk Sosyalist dergisi 1910 yılında yayınlanmaya başlanan İştirak oldu ne var ki bir kaç kez kapattırılan bu dergi farklı isimlerle yayın hayatına devam etmişti. Osmanlı Sosyalist Fırkasının kurulmasıyla da bu partinin yayın organı oldu. Partinin ve derginin sosyalizm anlayışı çok daha farklıydı, İslam’ın sosyalizmi içerdiğini savunuyorlardı. Yayın sorumlusu Hüseyin Hilmi, İttihat ve Terakki iktidarına sürekli eleştiriler getiriyor ve proletarya için daha iyi koşulların sağlanması gerektiğini yazıyordu. Yine de gelirin eşit dağılımıyla, işçinin yoksulluk sorununun çözüleceğini düşünüyorlardı, ki yeterli değildi. Yine sınıf mücadelesi kavramını anlayamamışlardı ve iktidarda olan burjuva devrimcilerini, başka bir burjuva demokrat cephesinden eleştirmekle kalmışlardı.
Kaynakça:
Akdere, İlhan ve Zeynep Karadeniz. Türkiye Solu’nun Eleştirel Tarihi-1. İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 1996.
http://kisi.deu.edu.tr//erkin.baser/unutulan-bir-sosyalist-deneyim_-paris-komunu.pdf
https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/415-sayi-052/1798-yayinlanisinin-145-yilinda-proletaryanin-ilk-siyasal-programi-komunist-manifesto
Faruk Aykın
Hak Hürriyet eşitlik paylaşım insanlar arasında hep sorun haline getirilmiş , yöneten ve işveren ortak iradesi ile hep yanlış anlatılmış yanlış yönlendirilmiştir. Aynı zihniyet hala tüm dünyada devam ediyor. Çünkü kapitalizm hep baskın çıkmıştır. Fiziki güç ne kadar önemli ise maddi güç de önemlidir. Güçlü olan yönetir kazanır yaşar.
Ayça kızım güzel özetlemişsin. Tebrik ederim. Başarılar diliyorum.