Öğrencilik hayatımızın ilk dönemlerinde hepimizin söze dökemesek de en azından aklından geçen bir soru vardır. “Matematik bizim ne işimize yarayacak?”. Biraz cesareti olan bahtsızlar ki onlardan biri de benim bunu öğretmenlerine sorma gafletinde bulunurlar. Aldıkları cevap hoca tarafından rencide edici bir söylem ve sınıf arkadaşlarına alay konusu olmaktır. Bu kadar akıllıca bir soruya böyle bir cevap verilmesi herhalde Türkiye’de bilimin neden gelişmediğinin kanıtıdır. Çok teknik analiz yapmaya gerek yok. Fazlasıyla basit olan bu olay öğrencinin şevkini bir anda söndürmeye yeter. Ben bu soruyu sorduğumda altıncı sınıfta kümeler konusunu işliyorduk. Oysa ki öğretmenim bana kümelerin, bağıntının; bağıntının, fonksiyonların; fonksiyonların da türev-integral, logaritma, üslü sayılar, köklü sayılar, matris-determinant gibi konuların temelini oluşturduğunu belirtse ve buna ek olarak türev olamadan ekonominin, integral olmadan fiziğin, logaritma olmadan kimyanın, matris-determinant olamadan bilgisayar mühendisliğinin sınırlanacağını ve gelişemeyeceğini anlatsa herhalde bütün sınıf matematiğin ne kadar saygıdeğer bir bilim olduğunu kavrardık.

images (1)

 

 

indir (1)

John Forbes Nash

Matematik soyut bir dünyadır. Aslında o dünyada keşfedilen şeylerin değeri hemen anlaşılmaz. Matematikçiler her şey üzerine düşünürler. Gördükleri her aksiyonu formüle dökmeye çalışır ve bir sey bulurlar ama buldukları şeyin tam olarak ne olduğunu bilmezler. Yine de büyük bir iş başarmışlardır ve keşifleriyle gurur duyarlar. Bununla birlikte dünya onların bu başarılarına pek aldırmaz. Çünkü bir işe yaramıyordur. Daha doğrusu şimdilik bir işe yaramıyordur. Matematik her zaman önden gider ve arkadan gelen bir bilim dalı örneğin fizik bir seviyeye geldiğinde o matematik formülüne ihtiyaç duyar ve matematiğin kapısını çalar. Matematik kendisine yapılan haksızlığa aldırmaz o zaten alışıktır. Büyük bir mütevazilikle formülün kullanılmasına izin verir. Olağanüstü matematikçi John Nash buna iyi bir örnektir, Nash Dengesini 21 yaşında 1949’da doktora tezi olarak hazırladı ama Nobel ekonomi ödülünü 1994 yılında yani 66 yaşında aldı. İşte matematikçilerin kaderi budur. Beklemek zorundadırlar çünkü her şeyden daha hızlı ilerlerler ve buldukları şeylerin nerede kullanılacağı net değildir. Eğer netleşmezse hiçbir zaman değerli değillerdir.

Benim bu görüşümü Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü teorik fizik profesörü Richard Feynman’ın, Fizik Yasaları Üzerine adlı kitabındaki Matematik ve Fizik Arasındaki Bağıntı bölümü destekler niteliktedir. Feynman şu şekilde açıklar:

“Matematikçiler uslamlamalarını mümkün olduğunca genel yapmayı severler. Onlara “Normal üç boyutlu uzay hakkında konuşmak istiyorum.” dersem, onlar “n boyutlu uzay için şu teoremler var.” derler. “Ben yalnızca 3 için istiyorum”, “öyleyse n yerine 3 koy!” sonuçta karmaşık teoremlerin birçoğu özel durumlara uygulandığında çok daha basit hale gelir. Fizikçi her zaman özel durumlarla ilgilenir; genel durumlarla hiç ilgilenmez. O bir şey hakkında konuşur, herhangi bir şey hakkında soyut olarak değil. Çekim yasasını üç boyutta irdelemek ister; n boyutta kuvvetin ne olacağını değil. O nedenle bir çeşit indirgeme gereklidir, çünkü matematikçi bunları daha geniş kapsamlı problemler için hazırlamıştır. Bu çok yararlı bir şeydir. Sonunda da mutlaka zavallı fizikçinin “Affedersin bana dört boyuttan bahsetmek gerektiğinde…” deme gerekliliği ortaya çıkar.

Bazıimages bilim adamları da vardır ki ulaştıkları noktada dönemin matematiği onlara yetmez. O vakit kendileri de bir matematikçi olurlar. Daha doğrusu ya olurlar ya da çalışmalarını kaldırıp atmak zorunda kalırlar. Başka seçenekleri yoktur. Buna güzel bir örnek Isaac Newton’dur. Daha matematikçiler bulamadan integralle işlemler yapmıştır. Olağanüstü bir bilim adamıdır.

Bu yazıyı küçük parçaları haricinde kendi bakış açımla bir kaynağa bağlı kalmadan yazdım bu yüzden eğer yorumlarımda hata varsa affedin. Bunula birlikte fizik bölümüne yeni girmiş bir öğrenci olarak okuduklarımdan, dinlediklerimden ve gözlemlediklerimden yararlanarak matematik üzerine şunu söyleyebilirim. Bir fizikçinin hayattaki amacı doğa denen bu harikulade tasarımı keşfetmek ve onu matematiği kullanarak şifrelemektir ki herkes bu tasarım harikasını kavrayabilsin. Yine yukarıda değindiğim kitaptan bir paragrafla yazımı bitirmek isterim.

James Jeans’in “Büyük mimar bir matematikçi olsa gerek.” Sözlerini kullanma gereği duyuyorum. Matematik bilmeyenlere doğanın güzelliğini, en derin güzelliğini gerçekten hissettirmek çok zor. C.P. Snow iki kültürden söz etmişti. Bu iki kültürün, insanları, doğayı gerçekten bir kerecik olsun algılayacak ölçüde matematiği anlama deneyimi olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrıldığını düşünüyorum.

[box_light]Kaynakça[/box_light]

Richard Feynman- Fizik Yasaları Üzerine

Leave a Reply