Daha Niceleri İçin Dön Niteliğine

İlkokuldan h-endeksine nicel sistemlerin doğurduğu problemler. Bir de bu yazı yazılırken doğan yeni problemler! Yazılmasa daha mı iyiydi?

“Gençler önemli olan şey notlarınız değil; asıl önemli olan üretken ve iş birliğine elverişli bir zekâya sahip olmanız!” cümlesini eminim ki siz de benim gibi defalarca kez işitmişsinizdir eğitim hayatınız boyunca. Peki hiç şunu düşündünüz mü: “Yirmi küsur yaşıma geldim ama hâlâ ilkokuldakiyle birebir aynı bir not sistemiyle değerlendiriliyorum. Acaba bunun bir sonu var mı?” Hadi gelin bu sorunun üzerine beraber düşünelim çünkü dürüst olmak gerekirse “nicelikler alemi” herkesi huzursuz edebilecek kadar mükemmel bir uzay.

Öncelikle size biraz işlerin ilerleyen yaşlarda da benzer bir şekilde işlediğini belirterek başlamama izin verin. Eğer iş hayatınıza akademiden devam etmeye karar verirseniz burada “h-endeksi” diye bir kavramla karşılaşırsınız. H-endeksiniz; en az n defa atıf almış n adet bilimsel yayınınızın olduğunu gösteren en büyük n sayısıdır. Biliyorum bence de biraz karışık lâkin konuyu oldukça basitleştirebilmek için aşağıdaki görseli hazırladım:

Üç araştırmacıya ait h-endeksi örnekleri

Bunun konuyla ne mi alakası var? İnternette bu konuyla alâkalı araştırma yaptığınızda “H-endeksiniz Kaç Olmalı?” gibi bilimsel mantalitenin temelleriyle çelişebilecek başlıklarla karşılaşabilirsiniz. Hayır, kesinlikle bir safsata yapmaya çalışmıyorum. Aksine h-endeksinin neden bilimsel başarıyı yansıtmada yetersiz bir kriter olduğunu anlatmaya çalışıyorum. H-endeksi, uzun zamandır akademide yer alıp her yıl belli bir miktarda akademik makale üretebilen araştırmacılarda daha yüksektir. Buna karşılık olarak eğer on binlerce atıf almış olan bir makaleniz olsaydı bir önceki durumun aksine h-endeksiniz yalnızca “1” olacaktı. O da ne?

— Atıf sayısı da bir nicelik değil mi?

— Evet!

— O hâlde lütfen bu noktaya da değinelim Burak Bey!

Hatırlattığınız için teşekkürler öncelikle. Bir teknolojik ürünü eleştirirken hep malzeme kalitesinden bahsederiz. Peki niceliklerin böyle bir nitelikleri olabilir mi? Düşünsenize bilimsel makaleniz bir atıf almış ve sizin ortaya attığınız bir bilimsel bulgudan yola çıkan bu araştırmacılar, çok sancılı bir küresel probleme fevkalade bir çözüm önerisi sunmuşlar. İşte kaliteli bir atıf, işte yaygın etkisi ve motivasyonu yüksek bir bilimsel araştırma! Bunun tam aksine araştırmanız bilim camiasında vasat olarak kabul edilebilecek atıflar da alabilirdi. Hatta öyle ki bu atıfların büyük bir çoğunluğunu siz dahi oluşturabilirdiniz kendi kendinize atıfta bulunarak. Ancak sizin de fark edebileceğiniz üzere bu gibi durumlar gerek etik olarak gerekse de insanın kalite arayışını hiç de tatmin etmeyen durumları ortaya çıkaracaktır.

H-endeksinin neden kısa vadede çalışmalar yapmış araştırmacılara küskün bir parametre olduğuna bir de gerçek hayattan örnek vermek istiyorum. Srinivasa Ramanujan, namı diğer “Sonsuzluğu Bilen Adam”! Kendi kendine öğrendiği matematik ile Cambridge Üniversitesinde G. H. Hardy’nin yanına son derece zor koşullar altında gelip çözülemez olarak nitelendirilen pek çok matematik problemine dahice yaklaşımlar getirmiş bir kişidir Ramanujan. Hatta kendisinin hayat hikâyesini anlatan Sonsuzluk Teorisi (2015) adlı IMDP puanı 7.2 olan bu filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Matematiğin birçok alt dalına katkıda bulunan Ramanujan, yalnızca 32 yaşındayken hayatını kaybediyor. Peki günümüzde hâlâ teorilerinden faydalandığımız Ramanujan gibi bir matematik dâhisi için h-endeksi gibi bir kriteri kullanmak ne kadar doğru olurdu? Her ne kadar h-endeksi Jorge E. Hirsch tarafından 2005 yılında ortaya atılan bir kriter olsa da günümüzde Ar-Ge çalışmaları sayesinde bilimsel araştırmalar çok daha farklı düzeylere ulaştılar. Bunun yanı sıra allanıp budaklanan bilim alt dallarının her biri, farklı üretkenlik periyotlarına sahipler. Sonuçta her bir bilim dalının kendine has bir makale kuluçka süresi mevcut. Dolayısıyla h-endeksini bütün bilim dalları için geçerli koşmak bu açıdan da yanlış biri durumu ortaya çıkarmaktadır. Kaldı ki Hirsch de Nature Index’te paylaşılan bir habere göre h-endeksinin bu kadar popüler olmasını beklemediğini, bu sistemin birkaç negatif yönünün olduğunu ve bilim camiasının yarısının bu sistemi sevmediğini kabullenmiştir. Hatta şu cümleyi de kurmuştur, “Eğer bir kişiyi yalnızca h-endeksine bakarak işe alırsanız yanlış kişiyi seçip çok daha önemli işler yapabilecek birisini eleyebilirsiniz. Bu yüzen çok dikkatli kullanılması gerekiliyor.”

Jorge Hirsch

Aslına bakacak olursanız benzer durumlar dersleriniz için de geçerli olabilir. İstediğiniz kadar alanına özel bir ders örneği verin; yine de bu alandaki en ama en güncel gelişmeleri bu dersin müfredatında bulmanız mümkün değildir. Peki bu durum derslerde işlenen konuları tamamen gereksiz bir konuma getirir mi? Hayır. Eğer kendinizi ve çevrenizi keşfedebilen biriyseniz bu derslerden kesip çıkarttığınız bilgileri elinizin daima altında olan referanslarla çok daha başka bir boyuta taşıyabilirsiniz. Ne de olsa üretim odaklı bir kariyerde bir bilgiyi ezbere bilmek gibi bir kaygı mevcut değil. Fakat şu bir gerçek ki ister ilkokulda olun isterseniz de akademide çok büyük kitlelere uygulanan standartlaştırılmış notlandırma veya endeks sistemleri insanların içindeki hırs duygusunu üretim duygusunun önüne taşıyabiliyor. Bu durumda da ne yazık ki akademik dürüstlüğe aykırı durumlar ortaya çıkıyor.

— Ne yapalım o hâlde var mı bir tavsiyeniz?

— Durun efendim son bir şey daha ekleyeyim!

— Peki madem dinleyelim de buradan işimize yarar bir sonuç çıkmaz gibi.

Böylesine nicelik belirten sistemlerin en büyük sorunu probleme yönelik değil de soruya yönelik cevaplar getiriyor olmalarıdır. Nasıl mı? Bir fizik sınavında sorulan optik, mekanik, kuantum sorularının cevaplarını, online (çevrimiçi) hesaplama web sitelerini kullanarak yalnızca saniyeler içinde bulabilirsiniz. Peki arabalardaki dış dikiz aynalarının kaldırılıp kapılara kameraların yerleştirilmesi bize herhangi bir yakıt tasarrufu sağlar mı? Yoksa kaş yaparken göz çıkarıp daha çok trafik kazasına mı sebep olur? İşte bu yalnızca bir soru değil aynı zamanda bir problemdir. Bir konudaki pek çok soruyu cevaplayabilmeniz sizin daha çok soru üretmenize yardımcı olabilir fakat her daim problemler üretebileceğinizi anlamına gelmez. Problemler komplekstir ve bir o kadar da doğurgandır. Yalnızca bir cevabı olamaz. Birçok çözümü ve her bir çözümün de kendine has yeni problemleri vardır. Benim gözümde problem demek üretim demektir. Peki bir insan neden eğitim hayatı boyunca problem üretmeye değil de yalnızca soru çözmeye odaklanır ki? Özellikle de yüksek üretim arayışındaki ülkelerin daha çok üretebilmesinin yolu çok basittir aslında. Daha çok üretmek. Üretim hayatına hazırlandığı yolda üreterek öğrenmek.

— Çok güzel dediniz de yavaştan bir sadede gelelim mi?

— Siz de bayağı acelecisiniz yahu! Neyse efendim ben bitireyim yavaştan…

Bu endeksler üzerine düşünen tek kişi ben değilim elbette. Bu konuya yeni bakışlar getirmek isteyen araştırmacılar yeni belirleyiciler üretmeye devam ediyorlar. Her ne kadar belli bir noktadan sonra yeni problemlerle yüzleşecek olsalar da benim sorunum nicel kavramların tamamıyla değil. Tek istediğim “nitelikli nicelik”! Elbette nüfusu neredeyse sekiz milyar olan dünyamızda Google Scholar’dan şu şekilde bir endeksleme beklentim yok:

“XXX adlı araştırmacı şöyle kaliteli bir araştırmacıdır. XXX bir makale yazar bütün dünya onu dinler. XXX bu bilime yön veren bir insandır!”

Belli standartlara uyup uymadığına ilişkin fikir verebilmek amacıyla böyle nicelik içeren endekslerin varlığına katılıyorum fakat yazımın başında da belirttiğim üzere bu endekslerin tek kriter hâline gelmesi bu kriterlerin girdiği her camiada büyük memnuniyetsizlikleri ortaya çıkaracaktır. Bu yüzden endeks sistemleri de artık daha büyük veri gruplarının bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Örneğin, “impact factor” (etki faktörü) adlı faktöre alternatif olarak ortaya çıkan SCImagoJournalRank (SJR) adlı indikatör oldukça karmaşık bir matematiksel işlem yaparak bilimsel dergileri, diğer dergilerle yaptıkları prestij alışverişlerini inceleyerek endeksliyor. Bu web sitesine de kaynakçamdan ulaşabilirsiniz.

Bırakın nicel sistemler bize hâlâ insanların potansiyelleri hakkında yetersiz de olsa fikir vermeye devam etsin. Bizlerse yalnızca sayılara odaklanmayıp yaptığımız işlerdeki gerçek potansiyeli keşfetmeye çalışalım. Dediğim gibi bu konu hakkında bir soru olmaz lâkin fevkalade bir problem olur! O yüzden eğer bu konu hakkındaki görüşlerinizi tartışmak isterseniz yorumlarda buluşabiliriz. İşte böyle kaliteli tartışmaların Daha Niceleri İçin Dön Niteliğine!

Burak Alanyalıoğlu

Kaynakça

https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0253397

https://mdanderson.libanswers.com/faq/26221

https://scientific-publishing.webshop.elsevier.com/publication-recognition/what-good-h-index/

https://support.clarivate.com/ScientificandAcademicResearch/s/article/Web-of-Science-h-index-information?language=en_US

https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fnhum.2016.00556/full

https://www.natureindex.com/news-blog/whats-wrong-with-the-h-index-according-to-its-inventor

https://ntelt.cikd.ca/h-index-good-or-bad/

https://www.britannica.com/biography/Srinivasa-Ramanujan

https://www.imdb.com/title/tt0787524/

https://subjectguides.uwaterloo.ca/calculate-academic-footprint/YourHIndex

https://physics.ucsd.edu/Directory/Person/69

https://scholar.google.com/

SJR Endeksi: https://www.scimagojr.com/index.php

Leave a Reply