86 yıl önce bu sonbahar önemli bir bilim insanı hayata gözlerini yumdu. Kendisi Camillo Golgi ile çalışarak çok önemli bir şeyi keşfetmiştir. Bu şey öyle bir şeydir ki sizin bunlardan ibaret olduğunuzu söylemek durumundayız. Nöronun keşfini kendisine borçluyuz.
Santiago Ramón y Cajal 1 Mayıs’ta dünyaya gözlerini açtı. İspanya’da doğan bu çocuk resim yapmayı çok severdi. Çocukluktan beri yaptığı çizimleriyle bir gün ressam olma hayalini kuruyordu. Bunu gerçekten istiyordu nitekim ailesinin kendisi için farklı planları vardı. Babası anatomi alanında bir tıp profesörü idi. Kendisi gibi oğlunun da tıpta kariyer ilerletmesini istedi. Sanırım babası kendisi ikna etmiş olmalı bir şekilde, Cajal babasının profesörlüğünü işlettiği üniversitede tıp eğitimine başladı. Kendisi beklendiği gibi başarılı bir kariyer izledi. Nobel Ödülünü alacaktı. Nöronu ve nöronlar arasındaki akımın iletim şeklini (impulse) keşfederek tarihe geçecekti. Gerçekte henüz görülmemiş bu gizemli hücreleri bir şekilde başka insanlara anlatması gerekiyordu. Bu keşfini bir şekilde bilim camiasına anlatmak durumundaydı. Bir düşünceyi başkaları ile nasıl paylaşabilirsiniz? Bu noktada kendisine geçmişte vazgeçmesi söylenen ilgi alanı yardıma koşar. Cajal geçmişinden de taşıdığı çizim antrenmanı ile nöronu o kadar net ve güzel tasvir etmişti ki akademide bu resimleri görüp nöronları inkar etmeleri imkansızdı.
Tanıdık geldi değil mi? Tarihteki ilk nöron görseli. O zamanlar tabii bunları çekecek fotoğraf cihazları da mikroskoplar kullanılamıyorken Cajal bu harika tasvirleri çizmiştir. Gördüğünüz gibi tutkusundan vazgeçmeyen bu bilim adamı hiç beklemediği bir yerde bu yeteneği ile belki de Nobel ödülünü almıştır. Buradan başarılı insanların tek yönlü olmadıklarını bir kez daha çıkarabiliriz. Ne kadar başarılı dediğimiz yaşantıya bakarsanız bakın hiçbirinde tekdüze ilgi alanları bulamazsınız. Cajal tıpla çizim yeteneğini birleştirmiş ve Nobel ödülünü almıştı. Kendisi aynı zamanda çok kararlı bir insandı. Kendisi zeki olarak tanımlamaz çalışkanlığını öne sürerdi başarıları için. Aziz Sancar’ın da nasıl kazandın bu Nobel ödülünü sorusuna verdiği çok çalışmaktan başka bir şey yapmadım cevabı aslında bizlere başarı ile ilgili bazı evrensel kişilik özellikleri olduğunu gösteriyor. Kararlılık ve azmin önemini somut delillerle sundular bizlere. Bu paragraflardan yanınızda alıp götürmenizi istediğim bir düşünce var: Kendinizi belirli şeylerle sınırlamayın. Kimi zaman gereksiz diye isimlendirebileceğiniz, kimi zaman çevrenizde başka örneğini bulamadığınız için yapmaya çekindiğiniz ilgi alanlarınızı lütfen öldürmeyin. Kim bilir belki de Nobel’i siz alırsınız? Nöronlardan bahsetmişken bilimsel olarak da bu neden böyle açıklayalım yeri gelmişken. Nöronların farklı durumlarda bilgilerle karşılaştığında bunu anlamlandırmaya çalışmak için yeni bağlantılar kurdukları hatta yeni nöronların oluşmasının bile tetiklendiği bulunmuş durumda. Yeni bir durumla karşılaşan organizma yeni nöronlar yeni bağlantılar üretir. Yeni yeniyi çeker diyebiliriz :)) Çoğu insan bu altta yatan bilimi bilmeden bunu günlük hayatında uygular. Canı sıkılır dolaşmaya çıkar, Canı sıkılır evde çalışmaktan farklı ortama, Bilkent kütüphanesine gider.
Bugüne kadar olan gelmiş geçmiş bütün nöronları içeren araştırmalara zemin olmuş çalışmalara imza atan sayın Cajal’ı saygıyla anıyoruz. Kendisi, beyini ve sinir sistemini sırf insanlarda değil tüm canlılarda modelleyip anlamamıza olanak sağlamıştır. Düşüncelerin maddi karşılıklarının işlendiği mekanizmaları bulmuş ve bunları resmetmiştir. İşte Güzel bir soru çünkü ana düşüncenin da altını çizmekte. Santiago Ramón y Cajal resimle ilgilenmeseydi ya da ilgisinin babasının neşteri ile sökülüp atılmasına izin verseydi acaba bu muhteşem keşfi yapabilir miydi? Nobel ödülünü kazanabilir miydi?
(Yazıdaki bütün resimler Santiago Ramón y Cajal’ın çizimleridir.)
Referans:
(2) https://nyamcenterforhistory.files.wordpress.com/2014/04/histologie-watermark.jpg
Anonim
Lisede yapısını öğrendiğimiz nörona farklı bir yaklaşım sunulmuş, okumaktan zevk aldım.