Geçen gün, memleketim Sivas’ta bir tanıdığımın iş yerine uğradım ve konu mezuniyetten, gelecek planlarından ve haliyle iş hayatından açıldı. Konuşmamız sırasında iş yeri sahibi, işini yürütme konusunda çektiği lojistik yetersizlikler, hammadde kalitesizliği ve kalifiye eleman eksikliği gibi problemlerden yakındı. Benim asıl aklımda kalan ve bu yazıyı üzerine inşa edeceğim cümlesi ise şuydu : “Bazen mezuniyetten sonra buraya dönmese miydim diye düşünüyorum?”
tablo 1 : İllerin ve Bölgelerin Sosyo-ekonomik Gelişmişliği
Bugün ülkemizin gelişmişlik açısından yeterli seviyeye ulaşamamış kentlerinde yaşayan çoğu gencin aklından geçen, ya geri dönmemek, ya da bırakıp gitmek. Çünkü, hayal ettikleri ya da ihtiyaçları olan iş imkanlarına, yaşam standartlarına ve kariyere ulaşabilmeleri için büyük şehirlere gitmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bunun başlıca sebebi ise, bölgesel kalkınma üzerine yapılan çalışmaların yeterli düzeyde olmaması dolayısıyla bölgeler arası gelişmişlik farkının giderek artması olarak söylenebilir.
tablo 2 : Göç İstatistikleri
(ADNKS: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi; İBBS: İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması)
Kalkınma Bakanlığı’nın 2011 yılında güncellediği , İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması‘nda 6 farklı kategoriye ayrılan illerimizden Kayseri ve Adana’yı çıkardığımızda, Ankara’nın doğusunda kalan illerimizde net bir eksikliğin görüntüsüne şahit oluyoruz. Bununla birlikte, 2014 yılında kayıtlara geçen göç istatistiklerine de baktığımızda, ülkemizin doğu kesimlerindeki net göç hızının negatif , batı kesimlerindekinin ise pozitif yönlü olduğunu görüyoruz. Bu durum, bir bakıma yukarıda sözünü ettiğimiz memleketinden gitme veya geri dönmeme olayını destekler nitelikte diyebiliriz.
tablo 3: İthalat ve İhracat
Peki insanların memleketlerini, topraklarını bırakıp da göç ettiği diğer şehirlerimizde durum çok mu iyi? Maalesef hayır. Bugün ülkemizin 81 ilinin ticaret istatistiklerine baktığımızda, ithalat ve ihracat rakamlarında çok ciddi yetersizlikler ve dengesiz dağılımın bulunduğunu görebiliriz. Türkiye’nin geçen yıl yapmış olduğu 157 milyar dolarlık ihracatın 83 milyar dolarlık kısmını İstanbul tek başına göğüslemiş. Yani kısacası, diğer 80 ilimiz bir İstanbul bile edememiş. Bununla birlikte, sadece 10 ilimizin 1 milyar dolarlık ihracat barajını aşabildiği istatistiklerimize de bakarsak, dağılımın ne kadar yetersiz ve dengesiz oluştuğunu görebiliriz. Tabloya baktığımız zaman bir başka acı gerçeği daha görüyoruz. 2014 yılında, Türkiye’nin yapmış olduğu 242 milyar dolarlık ithalatın yaklaşık %60’lık dilimi olan 136 milyar dolar, İstanbul ilimizin ithalat istatistikleri olarak kayıtlara geçmiş. Bu da demek oluyor ki , eğer İstanbul’un ithalatı ve ihracatı aynı seviyelerde olsaydı, 2014 yılını cari açık vermeden kapatmış olacaktık.
Nüfusu hızlı artan ve her yıl yoğun şekilde göç alan büyük şehirlerimizin hepsinde durum en az İstanbul kadar tehlikeli konumda bulunuyor. Göç ve hızlı nüfus artışı sebebiyle birçok kentimizin plansız ve düzensiz biçimde büyümesi hem kendisine hem de Türkiye’ye büyük zararlar veriyor. Bütün bu problemlere rağmen, ekonomiyi daha dengeli biçimde ülke geneline yayacak ve ülkenin bütün bölgelerinde gelişme ivmesini aynı seviyede yükseltecek uzun vadeli planlar yapmaktansa, ülkenin diğer kentleri geri plana atılarak, büyük şehirlere olan yatırımlar hız kesmeden devam ediyor. Bu yüzden, yıllardır kendimize ait önemli ihracat ürünleri çıkaramıyor, cari açığımızı kapatamıyor ve büyük devletlerle yarışacak seviyelere ulaşamıyoruz.
tablo 4: Gençlerde Eğitimsizlik ve İşsizlik
Bir ülkenin uluslararası alanda söz sahibi olabilmesi için güçlü bir ekonomiye sahip olması gerektiği gerçeğini göz önünde bulundurursak, üretmeliyiz. Üretimimizi tüketimimizden çok daha yüksek seviyelere çıkarmalıyız. Bunun için de fikir üretmeliyiz, bilgi üretmeliyiz, katma değeri yüksek ürünler üretmeliyiz. Bu yolda da ülkemizin avantajlarından olan genç nüfusumuzu kullanarak geleceğimizi sağlam temellere oturtmalıyız. Ancak, tablodan da görüleceği gibi, biz bu konuda da çok parlak bir görüntüye sahip değiliz. 15-29 yaş arasında eğitim görmeyen ve işgücüne katılmayan genç nüfus oranı %30 seviyelerinde gezinirken, bu alanda OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkeleri arasında zirvede bulunuyoruz. Gençlerimize ülke genelinde istihdam yaratma konusunda eksikliğimizin olduğu buradan da açıkça görülebiliyor. Bu probleme çözüm olabilmek için kurulan, üniversite-sanayi işbirliklerinin temel taşlarından olan teknokentlerin sayısı 39 olmasına rağmen, kayda değer iş yapanlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bizim, üniversite mezunlarımıza yeni alternatifler yaratmamız gerekiyor. Yatırımların yönünü biraz daha Anadolu şehirlerine doğrultarak planlı ve düzenli şekilde büyüme sayesinde, gençlere alternatif istihdam alanları oluşturmamız gerekiyor. Üniversitelerimizde bulunan teknokentlerimizin hem sayısını hem de işlevini artırarak gençlere bu yeni istihdam alanlarını yaratabiliriz. Bunun sayesinde, katma değeri yüksek ürün üretme kabiliyetimizi geliştirip, her bölgemizin ihracat rakamlarını çok daha üst seviyelere çıkartabiliriz.
Tek cümle ile özetlemek gerekirse; “İstanbul’a yeni yerler inşa etmeyin, bize yeni İstanbullar inşa edin.“
Kaynaklar
–www.ika.org.tr
-www.tuik.gov.tr
-www.kalkinma.gov.tr
burcu
yine güzel bir yazı yazmışınız furkan bey :)