Animasyon: Bir Canlandırma Methodu

Teknolojinin dur durak bilmeden ilerlemesiyle bambaşka şeylere tanık olmakta, görsel canlandırmaların izleyiciyi gayet tatmin ettiği yapıtlar görmekteyiz. Görsel efektler, karakter yapımı, çizimler veya uygulamalar gibi emek isteyen işlerle bir kompozisyon yaratmak pek kolay olmasa gerek. Türün gerektirdiği teknik kapasite ve sanat yorumunun harmanlanması, farklı sorulara farklı yanıtlar verilmesini gerektirirken belirli bir süreç isteyebilir. Bu çalışma sürecinde, masa başında uzun saatler geçiren, beyinde dönen tasarı halindeki sahneler arasından uygun olanı bulmak ve konuyu bağdaştırmak – ki bu teknik yeterlilik ile üstesinden gelinebilir ve öğrenilebilir, masa etrafındaki bulaşıklar ise cabası. Sanat kısmında gözlemleme, bilgi ve birikim, vb. kazanımlar  durum oluşturma kabiliyetinde artmasını sağladığında sanat tarafı içinde aşama kaydedilmiş olabilir. Bunların içinde, olay oluşturma, sahne yaratma, gerekli duyguyu yüklemek gibi kabiliyetler de eklenebilir.

Her animasyon türünde yaratılan farklı anlatım tarzları olması teknolojinin serüvenine bakılacak olursa daha da farklı konseptlerde bu  canlandırma methodunun karşımıza çıkardıkları ile sürpriz yaratmıyor değil, farklılığa da açık.  Etkileyici canlandırmalarından doğan bakış açılarıyla  izleyiciye çeşitli duygular yaşatabilir. Örneğin, baş karakterin etrafında gelişen olaylar ve karaktere bağlılık, sempati, sevgi gibi -bazı türlerde düşmanlara veya yardımcı karakterlere bağlılık, sevgi olabilir, izleyiciye heyecan, hüzün, gerilim, sevinç gibi duygular yükleyebilir. İki taraf arasında sıra gelen bir olayda, zıtlıklardan doğan sosyal, politik anlaşmazlıkların halkı tükettiği noktada kurulan bir hikaye ile izleyici, bu sefer endişe, korku, yine hüzün, kaygı gibi duyguları alabilir. Sınırsız evren oluşturabilme kolaylığı yine olay geliştirme aşamasında yardımcı olur. Birçok varlık türüne birbirleriyle dilediğince bağlayabilir, duygular yükleyebilir yaratıcı bu konuda. Duygular, canlandırmayla beraber yaratıcı için adeta kocaman bir havuz olup, sayısız olay kurabilmesini kolaylaştırır.

Sahne, ambiyans ve çevre, duruma dikkat çekerek belki de oyunun devamlılığını sağlayan önemli etkenlerden sayılabilir. Atmosfer için gerekli ışık, mizansen -herhangi bir obje, ortam- sağlandığında izleyiciler anlatılmak istenen konun yanında bu gibi detaylar bir eseri öne çıkarabilir, ona kalıcılık sağlayabilir. Bunun yanında ses ve müzik de oluşturulan oyun için fazlasıyla önem taşımakta, ambiyansı daha güçlü kılan, gerek diyaloglar gerek müzikle harmanlandığında seyircilerde uyanan duygular sahnenin devamlılığını sağlar. Müzik tarafında, kendi içinde taşıdığı duygu yoğunluğu tinsel boyutuyla izleyiciyi atmosfere sokmakla birlikte, yaratıcının kurmak istediği oyunla bağdaşabilir ve onun tarafından herhangi bir boyutta tasarlanabilir. Müziğin canlandırmaya özgürlük, özgünlük getirdiği söylenebilir. Müzik ayrıca, karakterlere bir perspektif kazandırmakta ve  karakterin içinde bulunduğu durumu alternatif bir biçimde izleyiciye göstermeye yarar. Birden fazla karakterli oyunlara baktığımızda diyaloğun sahnede vazgeçilmez olduğunu varsayarsak diyalog içerikleri de oluşturulmak istenen sahneye ve motiflerle beraber ilerleyip hikaye örgüsünü belli bir çerçeveye koyarak konuyu daraltır. Bu da anlatılmak istenen şey için faydalı olabilir.

Özetle, animasyon türü teknolojiyle beraber daha da gelişime açık olup, ilerleyen zamanlarda bizleri şaşırtacak eserler ortaya çıkarabilir. Sektöre yapılan yatırımlar, ilgisi olan insanlarla beraber önümüzdeki yıllarda video formatında yapılabilecek animasyon canlandırmalarının bir sınırı olmamakla beraber, her geçen gün edinilen yeni bilgilerle, tecrübelerle yaratıcının yeni konseptler geliştirerek farklı eserler üretmesi çok da uzak bir ihtimal değil.

Leave a Reply