Dünyanın Gelmiş Geçmiş En İyi Kadın Şairlerinden Biri Olan Emily Dickinson Hakkında Absürt Bir Dizi: Dickinson

1830’da Massachusetts eyaletinin Amherst kasabasında doğan, hayatının son yirmi beş yılını ailesinin dışına çıkmadan yalnızlık içinde geçiren, modern Amerikan şiirinin öncülerinden sayılan Emily Dickinson’ın hayatına odaklanan bu dizi sizi absürt havasıyla çok güldürecek.

Fotoğraf: Apple TV+

Dickinson dizisini farklı kılan en önemli detay dizinin 1948’de geçiyor olması, fakat buna rağmen karakterlerin günümüzdeki modern zamanlardaki gibi konuşmaları. Örnek vermem gerekirse bir bölümün sonunda Wiz Khalifa gelip Emily Dickinson ile konuşuyor, bu sırada da arkada Billie Eilish’in son parçası çalıyor ve bu sizi izlerken hiç rahatsız etmiyor. Çok farklı bir biyografik televizyon projesi olan Dickinson, bu aralar farklı bir dizi arayanlara ilk önereceğim dizi. Özellikle benim gibi edebiyata ilgiliyseniz bayılacağınız bu yapımı hemen listenize almalısınız. Bu efsane şairin hikayesini eğlenceli bir dille anlatan dizi projesinde Emily Dickinson’ı, akademi ödülü adaylığı bulunan Hailee Steinfield canlandırıyor. Dizi üç sezon, onar bölüm ve bir bölüm otuz dakika.

Fotoğraf: thepopbreak.com


Peki, tam anlamı ile kimdir bu Emily Dickinson?
Ailesi ve kasaba sakinlerine göre tuhaf, aykırı biri olarak nitelendirilmiş biridir Emily Dickinson. Hatta Dickinson, yazdığı kelimeler ile büyüler yapan bir cadı olarak tanıtılırmış. Hep giymeyi tercih ettiği beyaz elbisesiyle evde adeta yaşayan bir hayalet gibi dolaşırmış. Şiirlerinde yaşamaktan çok ölmekten bahsetmiş. Hayvanları ve doğayı var oldukları şekilde kaleme almış.

Şiirlerinde patlamalar halinde duygu akımı görülür. Çoğu tek bir imgeye ya da simgeye dayalı olan kısa şiirler yazmıştır. Ancak kısa şiirlerinde, yaşamındaki en önemli şeyleri en etkili biçimde yansıtmaktadır. Şiirlerinde asla yaşayamadığı aşkı ve kavuşamadığı sevgiliyi anlatır. O zamanlar kadınların yazması hoş karşılanmadığı için hiç edebiyat eğitimi almamıştır. Babası ve abisi şiirlerini okuyup onu küçük düşürerek şiirlerinin anlamsız olduğunu söylemişlerdir. Ulaşamadığı başarıdan ve hep arkadaşı olarak gördüğü başarısızlıktan söz ettiği şiirleri de vardır. Bu tür öğeleri şiirlerinde o denli etkileyici bir dille yansıtır ki, şiirler kısa olmasına rağmen tüm yazdığı dizeleri kalbinizde hissedersiniz. Hiç evlenmemiştir, hatta “Bence evlilik kadınlar kendilerine yetemesin diye tasarlanmış ataerkil bir sistem” diyerek evlilik kurumunu eleştirmiştir. Hayatının daha sonraki dönemlerinde evine kapanıp hiç çıkmadan hayatını şiir yazmakla geçirmiştir. Bu inzivanın sebebi net olarak bilinmese de muhtemelen hüzünlü bir aşk hikayesinin travması olarak tahmin edilmektedir. Yaşadığı sırada sadece dört şiiri yayımlanmıştır. Bu sıralarda yazdığı binlerce şiirden kimse haberdar değildir zaten. Ölümünden sonra ”yakılacak” ibaresi bulunan paketler açıldığında çok sayıda şiiri bulunur ve bu şiirler ölümünden sonra yayımlandığında çok büyük ilgi görür. Şiirlerini acılarını dindirmek için yazdığını söyler. En sade şekilde, en az kelimeyle benim cümlelerle anlatmayı beceremeyeceğim hisleri anlatarak şiiri sevdirtmiştir, düşünmeyi sevdirtmiştir, kendimi buldurtmuştur. Empati kurdurtmuştur. Zaten sanat da, bu yüzden sanat değil midir? Sanat bu yüzden güzel değil midir?


Artist: Maria Menshikova

“bir kalbin kırılmasını önleyebilirsem

hayatım geçmemiştir boşuna

bir yaşamın ıstırabını hafifletebilir

ya da bir acıyı dindirebilir

veya bayılmış bir ardıçkuşunu

koyabilirsem yuvasına;

hayatım geçmemiştir boşa”

Diyerek yaşamın amacını özetlemiştir ki, katılmamak elde değil…

Leave a Reply