“Bırak duvarlar onların olsun. Duvarlar kimin umurunda? Biz şarkılar söyleyeceğiz. Müzik yapacağız, birlikte olacağız. Limandan limana gezeceğiz.”
Djam yani Aman Doktor, yönetmenliğini Tony Gatlif’in yaptığı Türkiye, Fransa ve Yunanistan ortak yapımı, 2017 tarihli bir filmdir. Özellikle Benedetta’dan bildiğimiz, Djam karakterine can vererek filmi şahlandıran Daphne Patakia, Maryne Cayon ve Simon Abkarian Kakourgos’un oynadığı Aman Doktor, Tony Gatlif’in belki de en eğlenceli, en candan filmidir. Film hakkında birkaç kelam etmeden Tony Gatlif’i daha yakından tanımak gerekir.

Tony Gatlif, 1948 Cezayir doğumlu, Fransa vatandaşı, annesi Roman, babası Berberi yönetmendir. Sadece yönetmen de değildir; senarist, yapımcı ve müzisyendir de. Söylendiğine göre, kendisini annesinin etnik kimliğine ait hisseder. Bu nedenle Roman kültürünü ve yaşantısını konu aldığı filmlerinin sayısı daha fazladır. Örneğin Latcho Drom, Gadjo Dilo ve Swing bu filmlerdendir. İşte hem kişisel hayatının getirisi olarak hem de Roman kültürünün bir ögesi olarak yol teması filmlerinde ön plandadır.
Bu yol öyle bir yoldur ki türlü türlü hayatlar asfalt olur, toprak olur, patika olur, kaldırım taşı olur ama günün sonunda her biri diğerinin devamını oluşturur. Bu yolun sonu hiç gelmez. Zaten kimi röportajlarında “Yol benim için bir ülke sayılır.”, “Benim hoşuma giden; duygular, yola düşmek, keşiflerdir. Benim için sinema, yolculuğa çıkarmaktır, ama organize olmayan bir yolculuğa.” gibi açıklamalar yapmıştır.

İşte böyle yol ve yolculuk içeren filmlerinden biri de Djam’dır. Djam’ın rotası ise Midilli, İstanbul, Edirne, Kavala ve Midilli şeklindedir. Filmde bariz bir hikaye olduğu söylenemez daha çok hoplaya zıplaya mevzu bahis şehirlerin gezildiği bir belgesel gibidir. Bu geziyi başlatan olay ise Djam’ın kabadayı, külhanbeyi, Yunanca ifadesiyle mangas olan üvey babasının teknesi için bir parçaya ihtiyaç duymasıdır. Bu parçayı alması için Djam’ı İstanbul’a yollayınca filmin seyri başlar. Bir yandan Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz ve Orta Doğu ile Balkanlar’ın yakasını bırakmayan çeşitli toplumsal sorunlar seyirciye hissetirilirken bir yandan da seyir boyunca sürekli kültürler işlenir.
Yunanca ve Türkçe ezgiler duyulur, sık sık dans sahneleri vardır ki insana yaşama sevinci aşılar. Bu esnada bütün özgürlüğüyle sokakları, çatıları, mezarlıkları izleriz. Djam’ın karakteri ve coşkusu da sarıp sarmalar içinde bulunduğu bütün bu mekanları. Bu esnada ezilenlerin, dışlananların, mültecilerin, sürgün edilenlerin isyanını haykırır arkada çalan rembetiko. Zaten rembetiko da kelime kökeni itibariyle isyandan ve gezmekten türemiştir ki bağlaması ve buzukisi ile kültürleri kaynaştıran bir müzik olduğundan bu filmin müziği olması çok yerinde ve güzeldir.

Film, seyirciyi bütün bu yolculuğun içinde ruha dokunan yaşamları izlemenin ötesinde müthiş bir sinematografinin de şahidi kılar. Öyle güzel temalar, elementler ve sekanslar öyle güzel pratik efektler içerir ki her sahnenin fotoğrafını alıp çerçeveletme dürtüsü uyandırır. Filmin çatıları, rakıları, Cümbüş Cemaat ile oryantal dansı, darbukası ile İstanbul’u bambaşka güzel; uzosu, dansları, ateşi ve mavisiyle Midilli ile Kavala’sı bambaşka güzeldir.

Bütün bu güzelliklerin yanında Djam bir de sevginin, dostluğun, aşkın, yol arkadaşlığının filmidir. Djam’ın yolculuğu esnasında tanıştığı, Suriye sınırında gönüllülük yapan Avril ile arkadaşlığı işte bu sevgiyi, dostluğu, aşkı, yol arkadaşlığını içerir. Öyle ki yol insanları bağlar, bir araya getirir, barındırdığı zorluklar ile insanın fıtratının aynı olduğunu hatırlatır, empatiyi kuvvetlendirir.
İşte Djam böyle bir film, ruhlar arasındaki yolların ve durakların filmidir.
Kaynakça: