Bir arkadaş hayal edin. Her ihtiyacınız olduğunda yanınıza geliyor. Tanıştıktan sonra kısa bir süre için sizi çok mutlu ediyor. Herkes tarafından daha çok sevildiğinizi hissettiriyor. Hayatınızın kontrolünü size geri veriyor. Özgüveninizi yerine getiriyor. Toplumun gözünde başarı sayılabilecek bir iş yaptığınızda size sımsıkı sarılıyor, hep daha fazlası için motive ediyor. Normalde acı çeken ruhunuz ve bedeniniz o yanınızdayken kısmen rahatlıyor, en azından bir gün rahatlayacağınız umudunu hissediyorsunuz.
Bir arkadaş hayal edin. “Git!” demekten korkuyorsunuz. Onsuz yaşama ihtimali en büyük korkunuz oluyor. Sizi ayırmaya çalışan insanlara düşman kesiliyorsunuz. Tanıdığınız herkesten, ailenizden, en yakın dostlarınızdan gizlemeniz gereken bir arkadaş hayal edin. Sonunda tüm hayatınız o arkadaş olacak. Arkadaşlar, aile, sevgili, eş, kariyer, hobiler gereksiz detaylara dönüşecek. Kurtulamazsanız sizi öldürme ihtimali düşük değil. Var mı böyle bir arkadaşınız?
Hastalıklı veya imkânsız bir ilişki olduğunu düşündünüz büyük olasılıkla. Hastalıklı olduğu doğru, ciddi bir psikolojik rahatsızlıktan, anoreksiyadan bahsediyorum çünkü. İmkânsız değil ne yazık ki. Anoreksik çocuk ve gençlerin sayısı her geçen yıl dehşet verici şekilde artıyor. “The Health and Social Care Information Centre”ın İngiltere’de hastanelere kabul edilen yeme bozukluklarını istatistiklerine göre hasta sayısı 2011’den 2014’e kadar yüzde otuz beş artmış.
Ülkemizde bu konuda bilinçli insan sayısının çok az olmasının yanı sıra, yeme bozukluklarının tedavisi için merkez bile bulunmuyor. Yeme bozuklukları “manken hastalığı” olarak anılıyor. Kilo vermek isteyen kızların “kaprisi” veya “aptallığı” diye yorumlanıyor. Dergilerde, televizyonlarda sıfır bedenleri gören kızlar özeniyorlar, diyet yapıyorlar deniyor. Ancak kimse yalnızca dergilerde, internette gördüğü sıfır beden modellere benzeme amacıyla bedenini yıllarca aç bırakmıyor. Biraz araştırma yaptım. Bu ölümcül ruh hastalığının sebepleri gerçekten nelermiş, diye. Bloglardan ve makalelerden bulduğum sebepleri bu hastalığın kurbanlarının ağzından yazmak istiyorum:
“11 yaşında anoreksik oldum. Modellerin nasıl göründüğünü bilmiyordum bile. Yalnızca çok mutsuzdum ve yok olmak istedim.”
“Kalçalarım büyümeye, göğüslerim çıkmaya başlamıştı. Büyümek istemedim, çünkü bedenim “ayıp” görünmeye başlamıştı.”
Yeme bozuklukları o kişideki büyük acılara işaret eder. Duygu durumu normal olmayan hasta, bir noktadan sonra nasıl beslenmesi gerektiğini anımsayamaz bile.
Büyümek gibi en insanca olay, yemek yemek gibi en doğal eylem hastalıkların öznesi haline gelirken ülkemizde ve dünyada bilinçlenmeye zaman ayırmayan insanların varlığı korkutucu.
İnsanları gerçekten hasta eden moda dünyası mı, sorusu uzun zamandır tartışma konusu. 2006’da İtalya halkı vücut kütle indeksi ( kütle(kg) / boyun karesi( m^2) ) anormal düşük olan modellerin kullanıldığı ajanslara ceza uygulaması başlatılmasını istedi. Yasa kabul edildi. Bu yasanın ülkedeki yeme bozukluları oranını düşüreceği beklentisi doğal olarak gerçekleşmedi. Milano moda haftalarında yine en korkutucu zayıflıktaki modeller yürüdü. Fransa bugünlerde benzer bir yasayı tartışıyor. Fazla zayıf modelleri işe alan ajanslara 75 000 Euro para cezası ve sorumlularına altı ay hapis öneriyorlar. Fransa Parlamentosu’nun neyi kanıtlamaya çalışarak böyle bir yasayı tartıştığını anlamış değilim. Halkın sağlığını önemsemek eskiden talep gördüğü için o tehlikeli kilolara inmiş mankenleri işsiz bırakarak olmaz. Fransa halkı yeme bozukluklarını gerçekten bu kadar önemsiyorsa tedavi için imkânlar artırılabilir veya bu konudaki araştırmalara ciddi fon sağlanabilir.
Hasta bir dünyada, sürekli acı çeken insanlarla yaşıyoruz. Sürekli birbirimizi yargılıyoruz, her eylemi rekabete çeviriyoruz. İnsanları önemsiyormuş gibi yapıyoruz ki dışarıdan iyi görünelim. Sizden ricam, bu konuda bilinçlenelim. Bu intihar formu, anoreksiya, ne küçümsenecek, ne de tiksinilecek bir şey.