1555470_627151840666611_687820515_n

Bilkent Senfoni Orkestrası İtalyan besteci Giacomo Puccini‘nin ünlü La Bohème operasını seslendirecek.  

BSO Sanat Direktörü şef Işın Metin yönetimindeki La Bohème, tümüyle konser olarak sunulacak.  Opera, 18 Ocak Cumartesi günü Bilkent Konser Salonu’nda saat 20.00’de başlayacak.

La Bohème’de rol dağılımı şöyle: Şair Rodolfo Bülent Bezdüz (tenor), terzi Mimi Burcu Uyar (soprano), ressam Marcello Serkan Kocadere (bariton), şarkıcı Musetta Görkem Ezgi Yıldırım (soprano), müzisyen Schaunard İnanç Makinel (bariton), filozof Colline Tuncay Kurtoğlu (bas), ev sahibi Benoit Umut Kosman (bas), belediye konseyi üyesi Alcindoro Beran Sertkaya (bariton) tarafından canlandırılacak. Rumen Raychev önderliğindeki Bulgaristan Karma Festival Korosu da operada yer alıyor.

18 Ocak Cumartesi günü Bilkent Konser Salonu’nda  saat 20.00‘de başlayacak La Bohème operasının biletleri www.mybilet.com adresinden temin edilebilir.

140116-18 face

“La Bohème” Operası

Giacomo Puccini (1858-1924) İtalyan operasının en önemli bestecilerindendir. Puccini’nin en güzel eserlerinden olan La Bohème, opera literatürünün vazgeçilmez başyapıtlarından biri olmuş,  ilk sahnelenmesinden günümüze değin izleyicilerin ruhlarına dokunmuştur.

La Bohème, Henry Murger’in 1846 yılında yayınlanan daha sonra piyes olarak sahnelenerek büyük başarı kazanan “Scénes de La vie de bohème (Bohem Yaşantısından Sahneler) hikayelerinden uyarlanmıştır. Operanın librettosu Puccini’nin yönlendirmeleriyle, dönemin ünlü librettistleri Luigi Illica ve Giuseppe Giacosa tarafından hazırlanmıştır. Kendisi de gerçek bir bohem olan ve Paris’te yaşayan Murger’in hayatından önemli izler taşıyan öykü, tam belirgin olmamakla birlikte 1830’lu yıllarda geçmektedir. Bohem Yaşantısından Sahneler, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin de bulunduğu, öğrencilerin, sanatçıların ağırlıklı olarak yaşadığı, dolayısıyla entelektüel ve kozmopolit bir ortama sahip Latin Mahallesi’nde geçmektedir. Opera, şair Rodolfo ile Mimi’nin aşkına odaklanarak Paris’teki bohemlerin yaşantısını yansıtır. Bohemler için bohemlik bir çıkmaz sokaktır, çünkü oradan kaçmak isteseler de başka bir yaşamı beceremezler. Bu çıkmazın altını çizmek için eser, baş karakterlerden biri olan Mimi’nin, dönemin en salgın ölümcül hastalıklarından olan tüberküloz sebebi ile, ölümüyle sona erer.

Dört  perdeden oluşan operanın ilk temsili 1896 yılında Arturo Toscanini yönetiminde Torino’da yapılmış ve büyük beğeni kazanmıştır.

Avrupa’da 1789 Fransız Devrimi’nden sonra siyasi çalkantılar dinmemiş, 19. yüzyıl boyunca her alanda belirsizlikler yaşanmıştır. Umut ve çaresizlik her zaman bir arada olmuştur. Bir yandan teknolojideki gelişmeler, bağımsızlık, devrim mücadeleleri heyecan yaratmış, diğer  yandan köyden kente zorunlu olarak göç eden geniş yığınların çözülemeyen sorunları, katlanarak artan yoksulluk derin bir karamsarlığa yol açmıştır. Bu durum entelektüeller ve sanatçıların bazılarında gelişmelere karşı kayıtsızlık, toplumdan uzak bir yaşama meyletme şeklinde kendini göstermiş, bu bağlamda “gezgin” (wanderer) denilen bir tipleme ortaya çıkmıştır. Sürekli amaçsız bir biçimde gezerek dünyaya toplumun dışından bakan bir kişi olan wanderer, 19. yüzyıl şarkılarının (lieder), romanının ve resminin önde gelen konularından biri olmuştur.

20. yüzyılın hemen arifesinde aydınlar ve sanatçılar bilimsel gelişmelerin, özgürlüklerin tadını çıkartmakta ancak ahlaki bozuklukların, sosyal adaletsizliklerin derin kaygısını taşımaktadırlar. Böylesi derin çelişkilere sahip olan bir ruh halini tanımlayan Fin-de-siecle yani yüzyılın sonunda, 19. yüzyıl boyunca süregelen gergin atmosferin en uç noktasıdır.

Puccini’nin La Bohème’i pek çok açıdan Fin-de-siecle ruhunu yansıtır. Eserin yapısı bu atmosfere uygun bir biçimde yüksek heyecana dayanan bir süreklilik üzerine yapılandırılmıştır. Keder, sevinç, ironi, karamsarlık bu süreklilik içerisinde belirip kaybolur. Böylesi bir devinimde bestecinin zaman üzerindeki kontrolü hayranlık vericidir. Hızla ilerlemekte olan sahneler bir anda durgun bir lirizme dönüşebilir ancak bu ani dönüşümler genel akışı kesintiye uğratmaz. Puccini’nin yapısında dramatik değil, şiirsel bir bütünlük vardır. Bu şiirsel bütünlük eserde baştan sona değin hissedilir. Eserde gerginliğin tırmandırılması gibi psikolojik renk değişimlerinden söz edilemez; baştan sona değin heyecan ve gerginlik üst düzeydedir. Puccini’nin tansiyonu bu kadar uzun süre yukarıda tutabilmesinin sebebi melodi yaratmadaki dehasının yanı sıra, döneminin en gelişkin armonik diline hakim olması ile ilişkilidir. Gelişkin armoni, bir duygudan diğerine özgürce savrulan melodilere sınırsız bir alan açar. Böylece Puccini melodi yaratmadaki ustalığını kullanarak tüm dramatik detayların üzerinden geçen etkileyici bir akış yaratmış, müzikal yapı dramatik kurgunun önüne geçmiştir. Eser dinleyiciye felsefi sorular sormaz ancak baştan sona kusursuz bir müzikal mantıkla ilerler. 

Leave a Reply