Bizden birisi o aslında.

Pazartesi günü Yrd.Doc.Dr. Ioannis N. Grigoriadis’in konuğu oldum. Bilkentli öğrencilerin deyimiyle “Yannis Hoca”…  Tanımayanlar için kendisi Siyaset Bilimi bölümünün meşhur “World Politics” dersleriyle özdeşleşmiş Yunan akademisyeni olur… Bunun yanı sıra  6 yılı aşkın zamandır  Ankara’da yaşayan, genç yaşına rağmen sahip olduğu birikimiyle hep adından söz ettirmiş, Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yapmış, özellikle azınlıklar, Kıbrıs sorunu ve Türk-Yunan ilişkileri üzerine önemli çalışmaları olan gerçek bir bilim insanı.  Kendisiyle uzun zamandır bir röportaj gerçekleştirmek istiyordum. Bilkent, Kıbrıs, Yunanistan, Altın Şafak Partisi, azınlıklar gibi birbirinden farklı konularda oldukça önemli değerlendirmeler yaptı.  Son derece keyifli ve verimli bir söyleşi gerçekleştirdik.  Buyrun, iyi okumalar.

IOANNIS Pic

 

AKADEMİSYEN ÇİZGİMİ KORUDUM, POLEMİKÇİ OLMADIM

GazeteBilkent: Merhabalar hocam, isterseniz Taraf Gazetesinde köşe yazarlığı yaptığınız dönemle başlayalım. Bu gazetede yazarlık yapmayı neden kabul ettiniz?

I.G:  Türkiye’ye gelmeden önce Yunanistan’da Katimerini gazetesinde yazılar yazdım. Burada akademisyen kimliğimle bulunuyorum. Ancak görüşlerimin toplumun daha geniş kesimleri tarafından da bilinmesini istedim. Onun için Taraf’ta yazmayı kabul ettim. Taraf gazetesi olması biraz tesadüf biraz da benim isteğimle alakalı oldu. O gazete için yazan değer verdiğim insanlar vardı. Onların varlığı da beni etkiledi.

GazeteBilkent: Taraf gazetesi özellikle liberal, anti-militarist  ve anti-milliyetçi duruşuyla bilinen bir gazete. Siz bir Yunan akademisyen olarak böyle bir yayın organında yazarlık yaparken nasıl tepkiler aldınız? Özellikle milliyetçi camia tarafından sert eleştirilere maruz kaldınız mı?

I.G: Hayır, ciddi bir tepki almadım. Bunun en önemli sebebi yazılarımda akademik çizgimi koruyarak, polemiklere yol açacak konulara fazla temas etmemiş olmam. Tepkilerden korktuğum için değil; bir akademisyen kimliğinden çıkıp bir iç politika polemikçisine dönüşmek istemiyor olmam. Siyaset yazarken ve konuşurken dikkatli ve dengeli olmak çok önemlidir. Yoksa sözleriniz çarpıtılıp, farklı noktalara çekilebilir. Bir anda hedef haline gelebilirsiniz. Ben o dengeyi hep korumaya çalıştım. Bu yüzden de sert tepkiler almadım.

                       BİRBİRİMİZE SANDIĞIMIZDAN ÇOK DAHA FAZLA BENZİYORUZ

GazeteBilkent: 6 seneyi aşkın zamandır Türkiye’de yaşıyorsunuz.  Burada yaşamaktan ve çalışmaktan dolayı memnun musunuz?  Türkiye’ye sizi çağıran, sizi buraya çeken faktörler neler oldu?

I.G: Doktora tez konum Türkiye’yle ilgiliydi. Buraya ilk olarak doktora tezimi bitirmek için geldim. Bunun yanı sıra ailem Lozan mübadili olduğundan dolayı Türkiye benim için İsveç veya Meksika gibi yabancı bir ülke değil.  Ailemin kökleri Anadolu’ya dayanıyor. Bu durum da burayı benim için daha çekici hale getirdi.

GazeteBilkent: Türkiye’de yaşayan bir Yunan olarak; Türk ve Yunan halklarının birbirlerine ne kadar benzediklerini düşünüyorsunuz?

I.G: Çok benzerlikler varken, %100 aynıyız diyemem tabii ki. Ancak dil ve din konularını çıkarttığımız zaman birbirine oldukça yakın iki halk olduğumuz doğru.  En azından birbirimize sandığımızdan çok daha fazla benzediğimizi kesin olarak söyleyebilirim.

 

OLAN MASUM İNSANLARA OLDU

 

GazeteBilkent: 1923 Mübadelesi sonrası Türkiye’den gitmek zorunda kalan Rumların dışında bir de Türkiye’de kalmayı başaran Rumlar vardı. Ancak Türkiye’de Rum toplumu Cumhuriyet  tarihi boyunca yaşanan bir takım üzücü olayların ardından günden güne azaldı ve bugün çok küçük bir nüfus kaldı. Sizin Türkiye’deki Rum toplumuyla temaslarınız oluyor mu? Onların Türkiye’deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?

I.G: Elbette temaslarım oluyor. Ben sık sık İstanbul’a gidiyorum ve orada çok sayıda Rum arkadaşım var. Türkiye Rumları ve Yunanlılar arasında büyük kültürel fark yok ancak Rumlar Türkiye’de doğup büyüdükleri için daha farklı bir yapıya sahip oluyorlar. Ancak ne yazık ki Türkiye’de Rumlar Yunanistan’daki Türk Müslüman azınlık mensupları hep iki ülkenin arasında meydana gelen krizlerde büyük mağduriyetler yaşadılar. Kendi topraklarında adeta bir düşman bir esir muamelesi gördüler. Ben bu konuda tek bir tarafı suçlamıyorum.  Olan masum insanlara oldu. Her iki ülkede azınlıklar büyük sıkıntılar çektiler. Ancak ben gelecekten umutsuz değilim. Evlerini terk eden Rumlar artık yavaş yavaş geri dönüyor, bir takım hakları iade ediliyor. Bunlar olumlu gelişmeler.

                              

                             EĞİTİMLİ BİR İNSAN NAZİ IRKÇI BİR PARTİYE OY VERMEMELİ

GazeteBilkent: İzninizle biraz daha güncel sorularla devam edelim. Yunanistan’da aşırı milliyetçi politikalarıyla bilinen Altın Şafak Partisi her geçen gün daha fazla güç kazanıyor. Önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimlerde de daha fazla sandalye ile parlamentoya girmeleri bekleniyor. Siz bu partinin politikalarını ve yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

I.G: Evet böyle bir yükselişin olduğu doğru ve bu durum beni de endişelendiriyor.  Eğitimli ve aklı başında bir insanın nazi ve ırkçı bir partiye oy vermesini anlamak mümkün değil. Bu yükselişi sosyolojik ve ekonomik sebeplere bağlayabiliriz. Özellikle son yaşanan ekonomik kriz insanları merkez partilerine karşı tepkiselleştirip, daha radikal partilere yönlendirdi.  Özellikle büyük şehirlerde küçük mahallelerden, göçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerden oy alıyorlar. Yunanistan’a son yıllarda göç eden Arnavut, Pakistanlı , Arap nüfus da toplumda tepki oylarına sebep oldu. Tüm bunların  meyvesini Altın Şafak yiyor. Bu partiden kurtulmak için tek çözüm yolu reformlar yapmak, halkı öfke ve nefret kültüründen arındırmak.

                           

 

                                          KIBRIS’TA BARIŞ HALA MÜMKÜN

 

GazeteBilkent: Kıbrıs sizin özel olarak ilgilendiğiniz bir alan. Orada da çözüm ve birleşme bir türlü gerçekleşmiyor. Kıbrıs’ta birleşik federal bir devletin inşaa edilmesi sizce neden bu kadar zor? Sizce hangi taraf çözümün önünde engel teşkil ediyor?

I.G: Dediğiniz gibi Kıbrıs benim özel olarak üstünde çalıştığım bir alan ve maalesef  orada  hala çözümsüzlük hakim. Problemin temeline inecek olursak Türkiye’nin Temmuz 1974 yılında Kıbrıs Türklerini korumak için Kıbrıs’a müdahale etmesi haklılık payı vardı. Ancak bundan hemen sonrasında Kıbrıs’ı yönetmek ve bölmek istemesi doğru değildi ve Türkiye’yi işgalcı durumuna götürdü. 2004 senesinde Annan Planı zamanında çözüme çok yaklaştık, ancak tarihi fırsat kaçtı. Buna rağmen Kıbrıs’taki çözüm hala mümkün ve bütün tarafların siyasi iradesine bağlı olduğunu kanaatindeyim.

 

BİLKENT SİYASET BİLİMİ TÜRKİYE’NİN EN İYİLERİ ARASINDA

 

GazeteBilkent: Son olarak üniversitemizle ilgili bir soru soralım; birçok farklı kurum ve kişi Bilkent’in sosyal bilimcilere yeteri kadar önem vermediğini, en büyük yatırımların Mühendislik Bölümlerine yapıldığını ifade ederek, bir takım eleştirilerde bulunuyor.  Siz Bilkent’te görev yapan bir Siyaset Bilimi hocası olarak bu eleştirilere katılıyor musunuz?

I.G: Böyle  tartışmalar her akademik kurumda mevcut. Ancak bu bizim okulun Siyaset Bilimi bölümünün Türkiye’nin en iyileri arasında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kaliteli bir bölümümüz var ve son derece değerli hocalara sahibiz. Dolayısıyla var olan sorunları ifade ederken, bölümümüzün yetersiz olduğunu söylemek çok yanlış olur.

GazeteBilkent: Bu güzel sohbet için teşekkür ediyoruz hocam.

I.G: Ben teşekkür ederim.

 

 

 

Leave a Reply