“Onlar korktukları için değil, korkmadıkları için öldüler, patron. Peki, sen bugün korkularınla yüzleşmek için ne yaptın?”

Herkesin korkuları vardır, herkesin fobileri vardır, herkesin hayatta en az bir kere bu duyguyu hissetmeye ihtiyacı vardır.

Korku insanları insan yapan ve yaşamaya devam etmemizi sağlayan en temel içgüdülerden biridir; peki, ya bu duyguyu kaybetseydik?

İşte, Thierry Serfaty, muhteşem bir konu ve sürükleyici bir gerilim kitabıyla bizlere bunu anlatıyor. Kimi zaman psikoanalizlerin, kimi zaman korkuyla yüzleşme sahnelerinde “Bu ben de olabilirdim” düşüncelerinin yer aldığı bu akıl almaz kitabın konusu ise kısaca şöyle:

Bir adam, kendini parçalatmak üzere en büyük korkusu olan yırtıcı hayvanların kafesine kitler ve gözlerinde zafer pırıltılarıyla ölümü bekler.

Bir kadın, en yüksek binalardan birinin tepesine çıkarak, en büyük korkusu olan yükseklik’e karşı meydan okumayı gözlerinde zafer pırıltılarıyla başarır.

Bir genç kız, en büyük korkusu olan “hız”a meydan okumayı, emniyet kemerini takmadığı ve son sürat yol aldığı bir arabayla seçer.

Hepsinin birkaç ortak noktası vardır. Korkuları, hayatlarını baltalayacak derecede su üstünde ve derine atamayacakları kadar içlerindedir. Korku, artık onları rahatsız edemeyecek duruma geldiğinde ise hepsi zaferle ölüme doğru yürümüşlerdir. Zaferle yürüdükleri bu yolda ise, ölümün gözlerinin içine değil; onların bu zaferini belgeleyecek olan ve deklanşöre basmaya hazır bekleyen bir fotoğrafçının objektifine bakmayı seçmişlerdir.

Tüm bu olayların ortasında, acılı bir eş ve geride bıraktığı gözyaşlarıyla bu vakıayı araştırmaya sevk edilen Erick Flamand, bir yandan sıra dışı bir çekiciliği olan karısı Laura’nın da yardımıyla kendi sorunlarıyla ve kendi korkularıyla yüzleşmeye çalışmakta, bir yandan olayı aydınlatmaya çalışırken geçmişin etkisiyle boğuşmakta ve parçaları bir araya getirmeye çalışırken de, eski psikoanalistinden yardım almaktadır.

Son derece çekici bir konusu ve gündemi yakalamayı başarırken, sıra dışı bir hikaye vadeden bir kitap olan “Korku”, sıra dışı motto’su ve tüyleri diken diken eden kurgusuyla okunmayı her saniyesinin hakkını vererek hak eden bir roman. Yazarın üslubu ve dili ise biraz daha sorgulanabilir nitelikte. Sanırım böylesine bir kitabın bir solukta okunup bitmesine engel olan tek şey, maalesef yazarın aksak dili.

Başından sonuna kadar okurken, yeknesak ve yavan diline rağmen, heyecanınızın dorukta olacağı bu kitabı kaçırmamanızı öneririm.


Leave a Reply