Bir Osman Sınav filmi olan ve 15 Mart’ta seyirciyle buluşan Aşk Kırmızı vizyona girmeden afişleri ve fragmanlarıyla oldukça merak uyandırmıştı; can alıcı, dikkat çekici, insanı kalbinden vuran repliklerle çıktı çünkü tanıtım sürecinde karşımıza. “Aşk kırmızı, sadakat ne renk?”, “İki kişiye birden aşık olabilir misin?”, “Sadakat üç kişilik aşkın neresinde durur?” gibi… Ne kadar da cesur cümlelerdi, fragmandaki sahneler gibi. Aşkın rengi kırmızıdır, o yüzden de adamın gözleri kırmızı bir rujla boyanmış afişte; hani aşk adamın gözünü kör etmiş klişesini bu şekilde kullanmayı tercih etmişler. Keşke filmdeki tek klişe bu olsaydı.
Nurgül Yeşilçay, Tayanç Ayaydın ve Ezgi Asaroğlu gibi genellikle televizyon dizilerinden tanıdığımız oyuncular başrolde. Filmin yönetmenliğini de Osman Sınav yapıyor. Ekmek Teknesi, Süper Baba, Kurtlar Vadisi gibi uzun soluklu ve büyük ses getirmiş televizyon dizilerinin yıllarca yönetmen koltuğunda oturan Osman Sınav’ın sinema için aynı başarıyı gösterdiğini söylemek güç. Aşk Kırmızı da aslında yönetmenlik kusuru bir film değil, başlı başına senaryo ve hikayeden kaybeden bir film olmuş. Senaryonun da Osman Sınav’a ait olduğu filmde karakterler oldukça yüzeysel incelenip basma kalıp ruhlar konmuş içlerine ve bu ruhlara tam da uygun fiziksel özellikleri var. Aldatılan aşık kadın için Ezgi Asaroğlu’nun masum yüzü, baştan çıkarıcı ve dominant kadın rolü için de yıllardır kafamıza bu özellikleriyle kazınan Nurgül Yeşilçay’ın uygun görülmesi nedense hiç şaşırtmıyor bizi. İki aşk arasında kalmış bir adam, aldatılan bir kadın ve ilk aşkını yıllar sonra bulmuş bir kadından bahsediyoruz. Bu karakterlerin oldukça yoğun duygular yaşamasını beklerken, böyle bir konuya sahip bir filmde, derin bir karakter analizinin en azından sinemanın sağladığı ölçüde yapılması gerekirken; bunu sadece göz yaşlarıyla, kesinlen saçlarla anlatmaya çalışmak günümüz sineması şatrlarını düşündüğümüzde oldukça yavan kalıyor.
Eğer bir filmde üç kişilik bir aşk anlatılacaksa, -ki bunu muhteşem bir hikaye, derinlemesine karakter analizi, seyirciye aktarılabilen duygu yoğunluklarını içeren bir film ile yaptığınız zaman harikalar yaratabilirsiniz- o film bir Yeşilçam hikayesi ile 2013’de çekilmemeli, çünkü her şey dikkat çekici bir konuyla bitmiyor sinemada. İki sevgiliyi ayıran sapık adamlar, yıllarca saklanan; babasına söylenmemiş çocuklar, tercihi baştan belli aşık adamlar… Bunlar fazlaca Yeşilçam kokan klişeler ve “aynı anda iki kişiye aşık olunabilinir mi” konusunu işlediğini savunan bir film için gidişatı değiştirebilecek oldukça samimiyetsiz ayrıntılar.
Ana konunun üç kişilik aşk olduğununu vurguladığıma bakmayın, film basına böyle lanse edildiği için kullanıyorum bu kalıbı. Yoksa esas oğlanın tercihi en başından beri belli, arada kalmış ya da iki kadını aynı anda düşünebiliyor falan değil. Böylece de beklenenin aksine sorulan “iki kişiye birden aşık olunabilir mi” sorusuna cevap olarak görünürde evet demeye çalışırken aslında hayır diyor film. Tam olarak ne anlatılmaya çalışıldığını bile anlayamıyor insan, vaad edilenle izlenen bu kadar çelişince.
Filmin beğenilecek tek yanı senaryonun yüzeyselliğine rağmen oyunculuklar ve müzik… Zaten fiziksel olarak kendilerine uygun rolleri senaryonun el verdiği ölçüde hakkıyla oynuyor Nurgül Yeşilçay, Ezgi Asaroğlu ve Tayanç Ayaydın. Şarkılarda iki aşk arasına sıkışıp kalmayı anlatan sözler ve melodiler aramayın, bunu sağlamak gibi bir çaba filmin genelinde yok zaten ama Mehmet Erdem’in buğulu sesine kendinizi kaptıracaksınız ara ara. Öte yandan Nurgül Yeşilçay’ın fazlasıyla öne çıktığı Aşk Kırmızı, Nurgül Yeşilçay hayranları için senaryoya ve hikayeye aldırış etmeden izlenebilecek bir film olmuş.
Peki, başarılı yapımlarla kendisini toparlamaya çalışan Türk Sineması adına fiyakalı, dikkat çekici fragmanlar ve afişlerle tanıtım yapıp oyuncu odaklı film çekmek Türk Sineması’nı bir adım öteye taşımaya mı yarar, yoksa filmin çekiciliğine aldanılmış bir gişe sayısına mı?