Bir şehir düşünün ki Tuna Nehri’nin kıyısında, Staruss’un ünlü valsi Blue Danubue (Mavi Tuna) ile bütünleşmiş, görkemli binaları, müzeleri, resim galerileri, şık kafeleri, lezzetli pastaları ile tam bir sanat merkezi. Birçok ünlü bestecinin yaşadığı, şehrin bir köşesinde mutlaka duyacağınız vals müziklerinin, şehir metrolarında bile çalan klasik müziklerin içinize işleyeceği, ünlü opera binasına hayran kalacağınız, her köşesinde farklı bir tat bulacağınız Avusturya’nın başkenti Viyana’dan bahsediyoruz. Şehri iki kere kuşatan Osmanlı amacına ulaşıp şehri fethetseydi tarihin akışı nasıl değişirdi bilinmez ama bugün Viyana 1.5 milyonluk nüfusuyla UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve Avrupa’nın mutlaka görülmesi gereken başkentlerinden biri.
Tuna Nehri
Etrafına dizilmiş birçok şehri besleyen Tuna Nehri, 2005 yılında taşarak kentin bir kısmını sel basmasına neden olsa da şehre can katan bir kaynak olmayı sürdürüyor. Rengi Strauss’un ünlü valsindeki gibi mavi değil kahverengi ve bunun sebebi de nehir yatağının içerdiği kireç olarak gösteriliyor. Çevresinde kurulu birçok parkta yürüyüş yapabileceğiniz gibi aynı zamanda yüzmesi de oldukça keyifli bir nehir… Şehrin farklı yerlerinde kurulmuş plaj benzeri yerlerde güneşlenip yüzebileceğiniz, deniz bisikleti, rüzgar sörfü gibi aktivitelerde bulunabileceğiniz birçok tesis var. Bunlardan biri toplu taşıma ile rahatlıkla ulaşabileceğiniz küçük bir kasaba olan Weiden am See. Burada ayrıca geleneksel Avusturya yemeklerini tadabileceğiniz ve müziklerini dinleyebileceğiniz küçük bir restoran bulunuyor. Daha sonra kendim de yaparak yediğim, soğan ve domates ile süslenmiş Liptauer adlı ekmek üstüne sürülmüş geleneksel bir ezmeyi de tadabilirsiniz.
Lunapark: Prater
Şehrin simgelerinden biri olan dönme dolap Prater 65 m yüksekliğinde dünyanın en eski ve büyük dönme dolaplarından biri. Şehri tepeden izleme fırsatı bulduğunuz, harika bir manzaraya sahip dönme dolabın yanı sıra adrenalin dozu yüksek birçok farklı yolculuk bu lunaparkta sizleri bekliyor.
Naschmarkt
16. yüzyıldan beri şehrin önemli alışveriş pazarları arasında olan Naschmarkt (yiyecek pazarı) Türk esnaflara rastlayabileceğiniz meyve, sebze ve et tezgâhlarıyla donatılmış bir pazar. Çeşit çeşit baharatı ve peyniri ile İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın daha küçük bir halini anımsatıyor.
Kültürel Etkinliklerle Dolu bir Takvim
Kültürel etkinliklerle donatılmış bu şehirde bir operaya, baleye, klasik müzik konserine gitmeden dönmek olmaz. Statsoper’in temmuz ayında tatile girmesi nedeniyle şık tuvaletler giyip gideceğiniz operalara rastlayamadım. Ama Innere Stadt’ta her sokakta rastladığınız bilet satıcılarından 60 euro civarında aldığınız biletlerle operaya, Volkstheatre’da 10 eurodan başlayıp 100 euroya kadar ulaşan fiyatrlarla aldığınız biletlerle ise Black Swan’ın bale gösterisine gidebilirsiniz. Ya da benim gibi biraz daha makul fiyatlı klasik müzik konserlerini tercih edebilirsiniz. Karlskirche’deki Vivaldi Dört Mevsim Konseri ve Stephasdom’daki Antonin Dvorak Konseri bir katedralin ve bir kilisenin büyülü atmosferi içinde klasik müzik keyfini sonuna kadar yaşatmayı başardı. Ayrıca Karlskirche önünde düzenlenen açık hava sinema günlerinde önce filmin yönetmeniyle bir söyleşi dinleyebilir ardından da yıldızlı bir gökyüzünün altında keyifle film seyredebilirsiniz.
Belvedere Sarayı
Savoy Prensi Eugene’nin yazlık sarayı, Barok mimarisiyle başlı başına büyülü bir dünyaya sahip. Aşağı Belvedere Barok Avusturya Sanatı Müzesi’ne ev sahipliği yaparken Yukarı Belvedere’de bir resim galerisi bulunmakta. Koleksiyonun en ünlü parçası ise Gustav Klimt’in Öpüş adlı başyapıtı. Empresyonist ve Postempresyonist eserlerden oluşan Monet, Renoir, Cezane, Edvard Munch ve Van Gogh imzalı resimler gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Freud Müzesi
Ünlü psikanalizci, seyahat etmeyi çok seven Freud; hayatının bir bölümünü Viyana’da geçirdi ve “Rüyalar ve Yorumlar” adlı ünlü eserini burada yazdı. Psikolojiye ilgi duyan biri olarak Freud’un Berggase’de yaşadığı, hastalarını muayene ettiği, çalışmalarını sürdürdüğü, günümüzde kendisine ait birçok eşyayla birlikte müzeye dönüştürülmüş evini ziyaret etmek oldukça keyif vericiydi. Yahudi kökenli olduğu için kaçarak terk etmek zorunda olduğu bu ev günümüzde onun dünyasına ve inanılmaz psikolojik keşiflerine bir yolculuk imkânı sağlıyor.
Müzik Evi- Haus der Musik
Bir müzik şehri olan ve birçok ünlü besteciyle özdeşlemiş bu şehirde bir Müzik Evi’ne rastlamak elbete şaşırtıcı değil. Haus der Musik birinci katında Viyana Filarmoni Orkestrası’nı tanıtıyor; ikinci katında sesler ve duyma üzerine keşifler yapmanızı; üçüncü katında ise Mahler, Strauss, Schubert, Mozart, Haydn gibi bestecilerin hayatlarını, çalışmalarını ve dünyalarını yakından tanımanızı sağlıyor.
Mutlaka Yapın
- Mariahilfer Strasse’deki Eis Salon’da daha önce denemediğiniz lezzetli (mesela haşhaşlı ya da kabaklı) dondurmaları deneyin. Bir yandan dondurmanızı yerken alışveriş için 3.7 kmlik caddeyi baştan sona yürüyebilirsiniz.
- Tatlılar göz doldurduğu kadar lezzet açısından da beklentileri karşılıyor. Şehrin adıyla bütünleşmiş Sachertorte’yi yemek için en güzel yer Hotel Sacher’in kafesi. Burada aynı zamanda diğer bir ünlü tatlı Apfelstrudel’i ve daha birçok pastayı tadabilirsiniz. Tatlınızın yanına kahve ısmarlamadığınız zaman şaşıran garsonlarla karşılaşmaya da hazır olun.
Yakında bir Durak
Bratislava: Slovakya’nın bu şirin kentini gezmek için Viyana’dan bir trene atlayabilir ve yaklaşık iki saat sonra kendinizi tarihi şehir merkezinde Roland Çeşmesi’nin önünde bulabilirsiniz. İlk görmeniz gereken sokaktaki insan heykeller olsa gerek. Rögar kapağındaki Cumil adlı kanalizasyon işçisinin ve şapkalı adam Naci’nin heykelleri bunlardan en bilinenleri. Bratislava Kalesi’nden şehrin manzarasını seyredebilir ve kale içini gezebilirsiniz. Trinity Kilisesi, St. Martin Katedrali, Bratislava Üniversitesi, Bratislava Ulusal Tiyatrosu, Primate’s Sarayı, Garssalkovicov Sarayı, Devlet Ofisi ve Piramit şeklindeki Slovak Radyosu’nu sırayla yürüyerek ziyaret edebilirsiniz. Yorulduğunuzda meydandaki şirin kafelerden birine oturup, kendinizi Libertango’yu çalan birkaç kemancının müziğine kaptırarak Al Pacino’yu anabilirsiniz. Sokak çalgıcılarının müziğinde size Viyana’yı anımsatacak Blue Danubue Valsi’ni burada da duymak mümkün. Trenle gelip bir bütün gün gezdiğim dar sokaklarına, evlerin camlarına yerleştirilmiş çiçek saksılarına, kent meydanındaki şirin pazarına ve sokak çalgıcılarına hayran olduğum Bratislava’dan limandan kalkan ve Tuna Nehri üzerinden Viyana’ya dönen bir gemiyle ayrıldım. Bu yolculuk esnasında Tuna Nehri üzerinde yavaş yavaş süzülürken güvertede manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.
Yazı dizimizin ilk yazısı için: Bir Kültür Başkenti Viyana – 1