“Auschwitz’in tüm tanıkları öldüğüne göre ona kim tanıklık edebilir ki?”

Bir akşam yemeği esnasında “Nasıl kurtulacağız bunlardan?” sorusuna cevap olarak doğmuştu ve 1942’de başladığı ölümleriyle de ilk adımlarını atmıştı II. Dünya savaşının en büyük toplama, çalıştırma ve imha kampı. 3 bölümden oluşan Austchwitz (eski adı Oscwinchim) bugün, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve Holokost Anma Mekânı olarak kamuya açılmış haliyle  Nazizm’in dehşet sembolü olarak var olmaya devam ediyor. 2009’da çalınan “Arbeit macht frei” (Çalışmak özgürleştirir) tabelası hariç… Tabelanın nerede olunduğuna dair bir bilgi olmasa da hayaletinin bir yerlerde gezindiğine kuşku yok.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Auschwitz’i ve onun parçalarını bu kadar ölümsüz ama ruhsuz kılan nokta ise onun basit bir şiddet çeşidinden fazlasını içermesinde şüphesiz. Zira Nazizm’in paradoksları, imkansızı mümkün kılma ekseninde oluşturdukları dünyaları, özgönderimsel egemen algılarına rağmen rasyonel olarak kavranamayan amaçsız ve tarifsiz kötülükleri hep bu kampta ve bu kampla gerçekleşmiştir.  Kötülüğü bir irade olarak maddileştirişleri, Auschwitz’i ya da genel olarak Yahudi Soykırımı’nı tarifsiz kılarken; anlatılmazlığı 3. Reich’in gayrişahsileştirici susturma politikasına iliştiriyor. Bu paradoksa alternatif olarak Yahudi Soykırımı’nı anlatmayı tarihe bırakmak ise onu normalleştiriyor. Agamben burada soykırımı kolaylıkla algılanan ve tüketilen bir nesneden de temsilsiz bir yücelikten de sıyırıyor ve ona” Çıkmaz” adını veriyor. Tanık olmanın mümkün olmadığı bir şeye tanık olmak: zaruriyet ve imkansızlıktır. Bu noktada Agamben’e aykırı ve uzlaşmacı bir popüler Yahudi Soykırımı’na tartışması başlıyor, Benigni ve Ceremi’nin HAYAT GÜZELDİR’inde.

Film Benigni’nin canlandırdığı Guido’nun paldır küldür girişiyle başlar. Arkadaşı Ferruci ile arabasında iken frenlerin tutmadığını fark eder ve  Kral’ı bekleyen köye kralı geride bırakarak dalarlar. Topluluğu uyarmak için elini kolunu sallayan Guido kaçınılmaz sonuyla işte burada karşılaşır: Nazizm. Zira halk  onu kral sanarak Nazi selamı vermiştir. Bu sahne Guido’nun kucağına Dora’nın düşüşü ile son bulur.

[box_light]Felsefik Çeviriş[/box_light]

Film’de bir başka dikkat çeken unsur ise Schopenhauer’dur. Nazi’lerin Nietzsche kadar favori olan filozaflarından Schopenhauer’ı ilk defa Guido ve Ferucio arasındaki dialogda görürüz. “Ben, olmak istediğim şeyim.” Benigni Guido’da basitleştirilmiş ve naif; ama bir o kadar da değiştirilmiş hatta bayağılaştırılmış –Nazi’lerinki kadar- bir Schopenhauer . Bir çarpıtmaya karşı diğeri… Schopenhauer üzerinden ayrıca filmin karakterize edilişini de görürüz zira hayal gücü ve mizahı komiklikten ziyade stratejik olarak kullanan Guido bize filmin komediyi kullanış amacını; hayal gücünü bastırmanın Hitler’in kazanması anlamına gelişi üzerinden vurgulamaktadır.

Baba neden köpekler ve yahudiler giremez yazıyor?

“Baba neden köpekler ve Yahudiler giremez yazıyor?”

[box_light]“Yahudiler ve köpekler giremez!”[/box_light]

Film buradan sonra Dora ile Guido’nun aşklarına odaklanır. Bu noktada Dora’nın nişanlısına sorduğu matematik problemi kampların kuruluşuna ve insan bedenin sadece sayı olarak algılanışına göndermedir. Dora nişanlısının soruyu çözerkenki kayıtsızlığının ardından Guido ile iletişime geçer. Böylece Guido amcasının yeşil boya ile hakaret doldurulmuş beyaz atına binerek alır Dora’sını ve faşizmin ataklarını dahi kendi lehine çevirebildiğini ispatlar.Oğullarının aralarına katılışı ile ikinci kısma geçeriz . Burada hatırı sayılır nokta Guido’nun oğlu Giosue’u Nazizmden korumasına işaret eden “Yahudiler ve köpekler” giremez tabelasına denk gelişleridir. Oğlunu sevmek ve sevmemek üzerine ikna edebilen Guido’nun çabaları 1945’te artık oğlu ile toplama kampına götürülüşlerinin ardından daha da baş edilemez hal almıştır. Dora’nın da peşlerinden gelmesi ile Guido’nun oğluna anlattığı şekliyle yarışma başlar. Yarışın sonunda ödül tanktır.

[box_light]Metaforlar[/box_light]

Burada Guido’nun Schopenhauer’unun sınırlarına ve onun hayal dünyasına rağmen gerçeğin keskinliğine rastlarız. Bu sınırlandırma Guido’nun eski bir tanışı ve müşterisi olan bilmece tutkunu Dr.  Lessing’in dört bilmecesi ile kurulur.  Filmin içerisinde 2. defa kampta denk geldiklerinde Dr. Lessing muayene işlemindedir ve Guido’yu fark edemez. Guido’nun bilmece tekrarı sayesinde tanıyışıyla, bizde bu yakınlığı umut ışığı olarak algılarız. Guido kamptan kaçabilir. Dr. Lessing gizli ve önemli bir şey söyleyeceğini belli ettiği zaman ise, bir servis esnasında oğlunu Alman çocuklarının arasına saklayan Guido’nun planları umudumuzu şaha kaldıran sahnedir kuşkusuz. Oysa Dr. Lessing’in önemli cümlesi cevabını bulamadığı bir bilmecedir. Film boyunca bilmeceler üzerinden kurulan metaforlara dikkat edersek her şeyin yine mizahi yönüyle filme kanalize oluşunu anlarız.

Birinci bilmece şöyledir: “Ne kadar büyürse, o kadar görülmez hale gelir.”

Cevap karanlıktır. Karanlık burada faşizmin ve kinin metaforudur. Soruyu soran Lisseng’dir ve bu aslında nazilerin nefret yollu kurdukları karanlığın insanları esir alışı kadar, vurdumduymazlığın da aynı etkiyi yaratabileceğine dönmektedir. Lisseng kötü bir insan değildir. Onun kötülüğe hizmet edişi kamusal hayatla özel arasına koyduğu keskin çizginin onu ahlaki açıdan kör kılmasında saklıdır.

images (2)İkinci soru Guido’nun sorduğu tek soru: “Pamuk prenses cücelerin karanlığınca kuşatılmıştır. Çöz bu bilmeceyi süper zeka, cevabın sana verdiği zamanda”.

Cevabı İtalyanca saniye kelimesi ile ufak kelimesinin aynı seste olmalarından gelir. İkisi de İtalyanca’da saniyedir. Biri zaman birimi biri de cücelerin boyuna gönderme. Böylece bu bilmece kampa rağmen umudu simgeler. Üstelik umudun gizli bir metaforu yoktur, açık ve nettir.

Üçüncü bilmece Guido’nun kendini hatırlatmak için daha sonra tekrarladığı bir bilmecedir: “Adımı söylersen yok olurum birden. Burada yokum, şimdi bil bakalım kimim ben?”

Cevap: “Sessizlik.” Soykırım sürecinde birine Yahudi demek onu yok etmektir. Ayrıca aynı sessizlik Yahudilerin yok ediliş sürecindeki direnişi de vurgular. Yanı tepkisizliğin sessizliğini…

Son bilmece cevapsızdır: “Şişman mı şişman, çirkin mi çirkin. Aslında sapsarı,bilesin. Neredesin diye sorarsan ku vak vak vak derim. Söyle bana ben kimim?”

Cevabı ördek olmayan bu bilmece Guido’nun kurtuluş yolunu tıkayan bir ölüm kalım bilmecesi halini alır. Bu anti-bilmece, cevapsız oluşuyla Nazilerin tüm normları yıktığına işaret eder. Onlar oyunları kurallarına göre oynamamıştır. Yani Yahudi Soykırımı’nı kavrayışın ötesinde bir bilmeceye dönüştürmüşlerdir.

[box_light]Egemenlik Denklemi[/box_light]

Böylece bir kez daha filmin neden mizahi tavır sergilediğini kavrarız. Perzetti’nin de belirttiği gibi, “Hayat Güzeldir soykırıma gülmez”, kahkanın gücünü felaketin yıkıcı etkisine yöneltir. Burada soykırım sonrası çok tartıştığımız bir kavram vardır: Muselmannlar.

Naziler ölümle yaşam arasında olan Muselmannlar’ı yaratmışlardır. Zira tüm Yahudilerin ölmesi egemenlik denklemini bozmaktaydı ve Naziler bu Muselamnnlar’ın hayatta kalışını diğerlerini ölümüne bağlayarak, utanca özne nesne kargaşasını taşırlar. Bu Muselmann kavramının her yönüyle kuşatılması filmin tek zayıf noktasını ispatlar. Son sahnede Guido’nun ölümüne rağmen oğlunun yaşıyor oluşu ve hikayenin anlatıcısı çıkışı, filmi tamamen otobiyografik bir anlatı şekline dolar. İzleyiciye umut aşılayarak bitmesinden çok sağ kalma takıntısı ve bunun beceri ve niteliğe bağlanma varsayımındadır yani zayıflık.

Hepimizin soyu: Autschwitz

Hepimizin soyu: Autschwitz

Filmin başında ve sonunda beliren sisle bu vahşetin rasyonel anlatım yolunun olmadığını bir kez daha vurgulayan Benigni, bu filminde babasının iki yılını geçirdiği çalışma kampını çocuklarına naif ve masum anlatışından doğmuş ve onun bu jestini tekralamıştır. Ayrıca babanın adının “Guidare” (kılavuz)dan gelmesi çıkış yolunu ve kılavuzluğu babaya yüklerken, oğul Giosue’ye de “Auschwitz’in hayaletinin taşıyıcılığını” biçer. O kadar ki Giosue’un takma adı olan Yeşu da resmi adı da Yahudilere çölde kılavuzluk eden lidere gönderme içermektedir. Bu baba ve oğuldaki kılavuzluk kavramından da anlarız ki; hepimiz Auschwitz’den geliyoruz ve ona tanıklık etmek zorundayız!

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

  • Filmlerle Sosyoloji Carsten B. Lausten,Bülent Diken

 

 

Leave a Reply