Bir önceki yazımda, Yeraltı Edebiyatı’nın oluşmasından gelişmesine kadar olan süreci ele almıştım. Bu yazıda da Yeraltı Edebiyatı’nın bugün herkes tarafından bilinmesini sağlayan, bir başyapıt olarak nitelendirebileceğimiz “Fight Club” üzerinden yeraltı tarzını daha yakından tanıyacağız. Bu kitabın edebiyat dünyasına en büyük katkısı, popüler kültür kitaplarını geride bırakarak büyük bir çıkış yakalaması ve toplumun bir şekilde yeraltı kültürüne dâhil olmasını sağlamasıdır. Ayrıca, ‘Karşı Kültür’ olarak ortaya çıkıp bugün birçok ülkede klasik kitaplar arasına girmeyi başarmış bir eser olması da dikkatleri üzerine çekmek için yeterlidir.
Fight Club’ın yazarı Chuck Palahniuk’un kitaplarının yayımlanması konusunda dönemin basım evleri fazla uygunsuz ve karamsar olması yönünde bazı yorumlar yapsa da, yayınlandıktan kısa bir süre sonra çok fazla okura ulaşması kafalarındaki soru işaretlerini yok etmeye yetmiştir. Hatta en popüler yeraltı romanı olmayı başaran bu roman beyaz perdeye aktarılmış, kısa zaman içinde kült filmler arasındaki yerini almıştır. Bu sayede ‘öteki’ insanları bizlere resmi olarak tanıtma fırsatı yakalayan bu eser, dünyada çok hızlı yayılan ve genişleyen bir popülariteye sahip olsa da kitabının Türkçeye çevrilmesi daha geç olmuştur ve bu görevi “Yeraltı Edebiyatı Dizisi” ile ün kazanmış olan Ayrıntı Yayınları üstlenmiştir. “Dövüş Kulübü” adı ile dilimize çevrilen roman, ülkemizde de kitleleri etkilemiş ve büyük beğeni kazanmıştır.
1996 yılında Chuck Palahniuk tarafından yazılan Fight Club’ın ait olduğu akım aslen 60’lı yılların başında Modernizm’i sorgulayarak ve yadırgayarak ortaya çıkan Postmodernizm akımı olsa da bunun yanında, içerisinde çokça Minimalizm ögesi de bulundurur. Kitapta Minimalizm ile ilgili ele alınan en önemli nokta, nesnelerin yalnızca ‘’nesne’’ olduğuna dikkat çekilmesi ve anlamlarının sadeleştirilmesiyle biçimciliğe karşı çıkılmasıdır. Kitaplarında daima tüketim kültürüne karşı çıkan ve günümüz modern hayatındaki tekdüzelikleri eleştiren yazar, Fight Club’ta da bunları es geçmemiş ve Anti-Kapitalizm hakkında birçok ayrıntıya yer vermiştir. Yeraltı Edebiyatı’nın gelişmesiyle paralellik gösteren bir çizgiye sahip olan kapitalist anlayışın, üzerimizde yarattığı yıkımlar ve bozukluklar çok ince bir dille işlenmiş olarak kitapta karşımıza çıkıyor. Sonradan çekilen ve kültler arasına giren filmi kitabına nazaran biraz hayal kırıklığı yaşatsa da Fight Club çoğu insan için yalnızca kitap veya film değil, bir yaşam tarzıdır. Gelin, bu felsefeyi oluşturan romana daha yakından bakalım hep birlikte.
Romanın başkahramanının hayatı, görünürde fazla sıradan sayılabilecek türdendir. Klasik bir orta üstü sınıf vatandaş statüsünde bulunan kahramanımız, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir kariyere sahiptir. Mezun olduğu okullar, içinde bulunduğu projeler geriye baktığı zaman onu çok mutlu etmiş olsa da hep bir arayış içindedir. Bu sıralarda insomnia (uykuya dalamama) hastalığından da şikayetçidir. Artık günleri birbiriyle aynı olmaya başlamışken bir de uykusuzluk çekmesi, kendini dipsiz bir kuyuda hissetmesine neden olmuştur. Doktorun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi seanslarına katılmaya başlayan isimsiz kahramanımız, burada gerçekten dert sahibi olan insanları görüp kendini daha iyi hissedeceğini ummuştur. Bu terapiler sırasında Marla Singer adında bir kadınla tanışan kahramanımız kendini hâlâ sıradanın dışında ve mutlu hissedemiyor, her geçen gün biraz daha monotonlaşmakta olan başarılı ama mutsuz hayatını kontrol etmekte zorlanıyordu. Kitaba asıl yönünü veren konuşmalar Marla ve kahramanın arasında geçmiştir. İkisinin de mutsuzlukları ve yalnızlıkları insanların tapmakta olduğu tüketici kültürden ve kapitalist anlayıştan kaynaklanmaktaydı. İnsanlar birbirlerine göstermek için hep daha fazlasını istiyor, ihtiyaçları olmayan şeylere gereksiz paralar harcıyorlardı. Belki de hepimizin içindeki boşluk, bu gereksiz tüketimci anlayıştan kaynaklanıyordu.
[pullquote_left]Sahip olduğunuz şeyler, gün gelir size sahip olmaya başlar. -Fight Club-[/pullquote_left]
Kitaptaki dönüm noktası ise kahramanın bir akşam evine gelip bütün evinin ve eşyalarının yanmış olduğunu görmesidir. Bunun üzerine bir yolculukta tanıştığı Tyler Durden isimli arkadaşını arar. Buluşmalarının sonunda Tyler, kahramanı kışkırtarak kavga etmek istediğini söyler. Dövüş Kulübü’nün kurulması bununla başlar. Birbirlerinde yara izleri açtıkça rahatlayan bir grup insan zamanla bir araya gelerek, insanların maddiyatı çok fazla önemsememesi gerektiğine dair çeşitli eylemler yapmaya başlarlar. Kıyamet Projesi adını verdikleri en önemli eylemleri ise bankaların merkezlerini havaya uçarak dünya üzerinden paranın hakimiyetini silmek olacaktır.
“Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük, ama olmayacağız. Şimdi bunu anlamaya başlıyoruz.” -Tyler Durden-
Fight Club’ı birçok insan için yaşam tarzı haline getiren şey, aslında herkesin orada olduğunu her zaman bildiği ama aynı zamanda insanlardan da saklamak istediği yara izidir. Edebiyat ve sinema dünyasını derinden etkileyerek geniş kitlelere ilham veren bu kitabın başarısının sebebi, yazarın kitaba kendi kişiliğinden ve hayatından damıttığı birçok yaşanmışlığı da katmasıdır. Chuck gerek eşcinsel oluşu, gerekse birçok gerçek “yara izi”ne sahip olmasıyla insanlar tarafından “öteki” konumuna sorgulanmaksızın geçirilmiştir. Toplumun kendine benzemeyen veya sıradanın dışında kalan her şeyi ötekileştirip kapitalist sistemde eritmesi, ortaya böylesine güzel bir felsefenin ve eserin çıkmasına yardımcı olmuştur. Yazarın bu kitabı yazmasına neden olan asıl olaya daha derinden bakarsak, Fight Club felsefesini de benimsemiş oluruz. Chuck Palahniuk arkadaşlarıyla yaptığı bir yaz tatilinin bitişinde çok ağır yaralandığı bir kavgaya karışır. Tatilden döndüğünde yaralanmış ve kötü görünen yüzünden dolayı hayatında hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını fark eder. Fight Club’ın ait olduğu felsefe, verdiği mesaj da bunun benzeridir. Eğer “yeterince” kötü görünüyorsanız, insanlar tarafından dışlanmaya müsait maddi veya manevi özellikler taşıyorsanız, bu hayatta yaptığınız hiçbir şey sorgulanmaz. Bu yüzdendir ki, hayatlarımızı değiştiren ve yenilik katan her lider benzer yara izlerine sahiptir. Bu yüzden, kitabın ve felsefesinin insanları çok etkilemesinin sebeplerinden biri de yara izleridir. Her yaşamda zorluklar, acılar ve ayrılıklar vardır. Dayanabildiğimiz kadar acı yaşar, acıya dayanabildiğimiz kadar da yara izi alırız ve ne kadar yaşarsak o kadar kavga ederiz hayatla.
Kısacası, yara izlerimiz kadar varız hayatta.
“İyi bir yara izi, en iyi nasihatten daha değerlidir.” -Tyler Durden-
Fight Club bizlere yalnızca farklı bir bakış açısı değil, hayata bakmak üzere açtığımız yeni bir pencere veriyor; çünkü bu felsefe, aynı zamanda toplumun bize dayattığı fakir-zengin, güzel-çirkin gibi birçok ayrıştıran kavram için de bir baş kaldırıdır. Her gün işe giden, akşamları erken yatıp gün boyu ofiste çalışan, genellikle orta ve orta üstü sınıfa mensup olan kimse daha önce böylesine bir küçümsemeyle karşılaşmamıştı. Fight Club onlara diyordu ki:
– Tüm bunları yapıyorsunuz ve karşılığında aldığınız şey, yeni bir koltuk takımı mı?
– Acınası.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
– Chuck Palahniuk, Dövüş Kulübü, Ayrıntı Yayınları.
– Fight Club Official Page.
– Kubilay Akman, “Tarihin Ortanca Çocuklarının Sözcüsü: Palahniuk”, İzinsiz Gösteri, Sayı 139, Mayıs 2007.
Haktan
Bu ne hız, tebrik ederim. Benimde kült filmlerim arasında yer alan Fight Club’u mükemmel yorumlamışsınız. Kaleminize sağlık.