Tarih: 8 Mayıs 2015

Olay virane bir evde geçmektedir. Birinci kişi bu derme çatma eve girer ve “baharı bekleyen kumrular gibi” şarkısını söylemeye başlar. İkinci kişi uyumaktadır ve bu durumdan rahatsız olur. Birinci kişi onu uyandırarak 10 dakika önce hiç tanımadığı birine aşık olduğunu anlatır. İkinci kişi tüm Türkiye’nin aşina olduğu o sesle kahkahalara boğulur.

fft107_mf4440657

Böyle anlatılınca olmuyor maalesef. Bahsettiğim bu olay bir filmin içinden. Birinci ve ikinci kişi tek bir sıfatta toplandılar çoğu zaman, ancak ölüm ikinci kişi olan Zeki Alasya’yı birinci kişi Metin Akpınar’dan ayırdı. Yeşilçam’ın direklerinden biriydi. Birçok tiyatrocu içinse bir öğretmendi. Bizler içinse ailemizden biri gibiydi Zeki Alasya. Robert Koleji’nden mezun olan sanatçı sanat hayatına da 1959’da MTTB tiyatrosunda amatör olarak başladı. Arena, Genar ve Ulvi Uraz tiyatrolarında çalıştıktan sonra Haldun Taner, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucuları arasında yer aldı. Film çekmeye 1973’ten sonra başlamış ve ardında sayısız film bırakmıştır. Metin Akpınar ile birlikte Türk sinemasında yeni bir ikili olmuş, 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı unvanı almıştır. Başta da anlatamadığım gibi anlatılamayan bir insan Zeki Alasya.

Zeki Alasya- 640, 641, 642, 643, 644, 645,646, 647…

Metin Akpınar- Yediklerimizin hepsi iyiydi de en iyisi pireli kebap.

Zeki Alasya– Oğlum ona pireli kebap değil püreli kebap derler. Başlarım senin kebabına. Sayarken konuşmayın. 1, 2, 3…

Etti mi size sonsuz…

Sahnenin tamamını izlemek için buradan buyurun.

Tarih: 31 Mayıs 2015

b1042012859_1317619894206_1

Behiye Aksoy, annesi ve halasının müziğe aşina olmaları, piyano ve ud çalmalarından ve Müzeyyen Senar ve Münir Nurettin Selçuk’un o devirlerdeki siyah-beyaz filmlerde söylediği film şarkılarından feyiz alıp müziğe olan sevdası kendisiyle birlikte büyüyerek ortaokulu bitirdikten sonra Ankara Radyosu imtihanına girdi. Radyoda repetitör muavinliğine kadar yükseldi. O dönemde pek rastlanmayan platin saçları ve şık kostümleriyle kendisinden sonra yetişen şarkıcılara öncülük etmiştir. Bir Garip Yolcuyum şarkısını beklide ondan daha masalsı söyleyen olmamıştır.

Tarih: 12 Haziran 2015

sumer-tilmac

Türk sinemasının usta oyuncusu Sümer Tilmaç… En çok Süper Baba dizisiyle hatırlansa da benim için Sümer Tilmaç, Kahpe Bizans filminde onu kurtarmaya gelen oğluna dönüp “Bir daha beni kurtarmaya gelirsen anan baban ölsün.” repliğiyle bütündür. 200’den fazla film 100’den fazla tiyatro oyununda yer almıştır. Oynadığı küçük büyük bütün rolleri hakkıyla yerine getirmiş ve sürpriz bir biçimde aramızdan ayrılmıştır.

Tarih: 9 Ağustos 2015

images

Fikret Otyam. Yürekli bir yazar, üretken bir fotoğraf sanatçısı, alçak gönüllü bir ressam. Anadolu’ya sahip çıkan bunu sözlerinde ve eserlerinde sürekli dile getiren yazarımızın sayısız kitapları ve sergileri bulunuyor. Kendisi ayrıca çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı da yapmıştır ancak Abdi İpekçi cinayetinden sonra kendi hayatının da tehlikede olduğunu düşünerek emekli olmaya karar vermiştir. Adını ilk defa duyan insanların çok olduğu varsayılarak adını yaşatmak için bir müze oluşturulacağı söyleniyor.

 Üstatla henüz tanışanlar için, daha fazla geç kalmadan buyurun.

Tarih:12 Ekim 2015

9d3a143b-cc99-4a0c-85ce-26055b45be03

Levent Kırca halkın sanatçısıydı. Hem de halkın halk sanatçısı olarak tanıdığı bir insandı. Kendi beylik laflarından biri değildi sanatçı olmak. Yaşamı boyunca neye inandıysa onu savundu. Yaptığı kara mizah her dönem en önemli ögesiydi sanatının. Vurdumduymaz biri değildi asla. Mizahı acı ve ironiyle harmanlar öyle sunardı. Erişilmez tatları vardı yaptığı işlerin.

İlk kez 1964’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkmıştır. Ankara Birlik Tiyatrosu ve Halk Oyuncuları’nda çalıştı. Hodri Meydan Topluluğu adlı Tiyatro Grubu’nu kurdu. Ayrıldığı eşi Oya Başar ile birlikte, Güzel ve Çirkin ve Sefiller adlı oyunları sergiledi. Üç Baba Hasan, Kadıncıklar adlı oyunları sergiledi. Bir de 22 yıl süren Olacak O Kadar adlı televizyon efsanesinin yaratıcısıdır kendisi. Bu program sayesinde bir nesle gülerken düşünmenin ne demek olduğunu öğretti ve gülerken ağlamanın. Sırf programın jeneriği bile insanın geçmişe gidip tatlı bir gülümseme kazanmasına olanak sağlıyor.

İnsan günlük rutini içinde geçip giden zamanın değerini anlayamaz ne yazık ki. Saatler geçer, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalar ve insan yaşadığı her anıyı herkesin başından geçen, geçmesi gereken, sıradan bir olaymış gibi umursamaz davranır. Oysa her gün eşsizdir. Ne yazıktır ki geçen hiçbir gün geri alınamaz ya da tekrar yaşanamaz. Geçmiş geçmişte kaldığı gibi her yeni günün önümüze ne çıkaracağı da belirsizdir. Bildiğimiz bir şey varsa o da yaşanmışlıklarımıza, anılarımıza ve değer verdiklerimize sahip çıkışımızdır. Öyle bir sahiplenmedir ki bu, rüzgarda yanan bir mum misali… O küçücük alev sönmesin diye avuç içimizin yanmasını önemsemeyiz. Kimi zaman rüzgarı fırtınaya çevirir o küçücük ateşin sönüp gidivermesi. Ya da unutulması…

Aslında her yıl biraz daha eksiliyoruz farkına varamadan. Siz diyin biraz, ben diyim kocaman. Bu güzel insanların yaşadıkları yıllara ucundan yetişebilmemiz büyük bir şans. Öyle bir çağa mensubuz ki telefonlar için uygulama yazmak şiir yazmaktan daha çok talep görüyor. Haliyle geçen her yeni günde gerçek sanatı ve sanatçıyı unutuyoruz.

Umarım yeni yıl size eski güzellikleri unutturmayacak güzellikte geçer. Büyük ustaları her yeni yılda nesiller boyu aktarmak dileğiyle…

Kaynakça

https://tr.wikipedia.org/

http://www.tarihtebugun.org/tarihte_bu_sene/

Leave a Reply