“ Ömür bir yürür gölge; zavallı bir kukla ki sahnede salınıp çırpınarak saatini dolduruyor.”

17. yüzyıldan bu yana oynanan ve milyonlarca kez izlenen, bir bakıma Shakespeare’in ustalık eserlerinden olan Macbeth geçtiğimiz aylarda sinemaya uyarlandı. Aslında “uyarlama” kelimesi ortaya çıkarılan film için en yetersiz kelimelerden birisi çünkü film şimdiye kadar karşılaştığım çoğu Macbeth yorumundan farklı bir bakış açısına sahipti. Senaryoyu bir ucundan tutarak ya da bütünüyle oynamaya çalışan her filmde ya da sahnelenen oyunda olduğu gibi Justin Kurzel’in yönetmenliğini yaptığı film, cadıların Macbeth ve Banquo’nun karşısına çıkıp kehanette bulunmalarıyla başlıyor. Ancak bundan sonra cadıların büründüğü rol kesinlikle filmi özgün kılan en önemli nokta. Devlet tiyatrolarındaki gösterimi dahil çoğu oyunda cadıların oyuna mistik bir hava katmak ve tempoyu yükseltmek için oynadığını hissedebilirsiniz. Cadılar oyunun başında Macbeth’e geleceğin hükümdarı olduğunu söylerler ve giderler ancak bundan sonrası Macbeth’in elinde midir yoksa cadıların kehaneti doğru mudur? İşte Kurzel’in Macbeth yorumu bu soruyu sormaktadır. Hayatını bu kehanete göre şekillendiren Macbeth, Lady Macbeth’in gözle görülebilir etkisiyle hükümdarlığı ele geçirir. Ancak daha sonra bu gücü kaybetme korkusuyla aklını yitirir ki bu sahneleri Michael Fassbender çok başarılı yorumlamıştır.

macbeth1_2uce

Shakespeare’in Macbeth fikri ve filmin sormak istediği soruyu kendime ve size sormadan önce filmin en ince detayı olan oyunculuklardan bahsetmek istiyorum. Dünyanın süslemesi en kolay karakterlerinden biri olan Macbeth’i canlandıran Michael Fassbender rolünü, benim naçizane fikrimce, çok dozunda canlandırmıştı. Pek çok eleştirmenin Akademi Ödülleri adaylarından birisi olması gerektiğini düşünmesine rağmen Fassbender’in ölçülü oyunculuğu Amerikan sinemasının ilgisini çekmedi.

Fransız sinemasının şüphesiz en önemli isimlerinden olan Marion Cotillard’ın kültleşmiş bir İngiliz başyapıtında oynaması fikri beni ön yargılarımla baş başa bırakmıştı ki filmde Cotillard’ın İngiliz aksanıyla büyülendim. Buna karşın Cotillard’ın güçlü Lady Macbeth karakterini oynarken pasif kaldığını sadece ben değil birçok eleştirmen de ne yazık ki dile getirdi. Senaryoda Lady Macbeth’in çember dışında bırakılmasının da filmin en büyük eksikliklerinden biri olduğunu söylemek mümkün.

Bütün bunların yanında buğulu ve ağırkanlı anlatım çoğu Macbeth hayranını rahatsız etmese de hikayeyle ilk defa karşılaşan izleyiciler için zor saatler vaat ediyor.

Peki bu kadar klişe görünen ve her yerde karşılaşabileceğimiz bu senaryo nasıl dünyanın en etkileyici metinlerinden biri oldu? Shakespeare bunu nasıl başardı? Ben bu soruya cevap verme cesaretini kendimde filmi izleyince bulabildim.

“Bu işlerin hesabını bu dünyada vermeye başlıyoruz: kanlı dersler öğretiyoruz, sonra bunlar dönüp öğretenin başına bela kesiliyor; tanrısal adalet içine zehir koyduğumuz kadehi kendi dudaklarımıza sunuyor.”

image7

Asıl metninden “cadılar” olarak çevrilen bu üç yaratık Macbeth’e bir kehanet vermişlerdir. Ona gücü vadeden bu varlıklar çoğu temsilde gördüğümüzün aksine büyücü değildirler. Filmin yorumuna göre, ki bence Shakespeare’in de varmak istediği nokta budur, bu üç cadı ya Macbeth’in içgüdüsü ya da kaderin ta kendisidir. Bu tamamen sizin neye inandığınıza ya da hangi açıdan baktığınıza bağlıdır. Anlaşılan senaristler ve yönetmen cadıları kader olarak görmüşler ki film boyunca olayların bütün hakimiyetinin cadılara ait olması izleyicinin gözünden kaçmayacaktır. Burada varmak istediğim nokta şudur ki: cadılar Macbeth’in iradesini yönlendiren varlıklardır. Macbeth’i varlıklarının getirdiği soyut iplere bağlamışlar ve büyük bir soğukkanlılıkla onu kukla gibi oynatmaktadırlar. İşte tam bu noktada cadılar ile “kader” bağıntısını kuracak olursak, Shakespeare’in hayata olan bakışını dahi yorumlayabiliriz.macbeth2-xlarge

Her şeyin elimizde olduğunu sandığımızda, tıpkı Macbeth gibi, aslında biz mi kaderin elindeyiz? Yoksa çoğu klişe temsilin inandığı gibi yaşadıklarımız ve bizi çevreleyen şartlar sadece hayatı akıcı tutmaya çalışan üç cadı rolü oynuyor da seçimlerimizin tek sorumlusu biz miyiz? 

Shakespeare’in 400 yıllık kehaneti birçok temsilde ve bu başarılı filmde dahi bize bu soruyu soruyor.

Leave a Reply

1 comment

  1. Ceyda

    Ya sen mükemmelsşn, bir yazı bu kadar mı keyifli sürer? Çok akıcı bir kalemin var her kelimen için ayrıca teşekkür ❤️