Hızına yetişemediğimiz teknolojik gelişmelerin, politik ve ekonomik krizlerin, terörizmin çağında distopik kurguyla harmanlanmış kitaplar, sinema filmleri ve televizyon dizileri her geçen gün sektördeki etkisini daha da arttırıyor. Otoriter devlete karşılıksız itaatin, açlığın, nükleer tehditin ve hatta zombilerin dünyası distopik kurgunun edebiyatta birçok popüler örneği bulunmakta. Ama öyle başarılı iki distopya örneği var ki, kendi alanlarında daha sonra yazılan kitaplara da emsal olur nitelikte.
Bunlardan ilki George Orwell’ın 1984’ünü de etkilediğini çok rahat söyleyebileceğim Yevgeniy Zamyatin’in Biz romanı. George Orwell ve Aldous Huxley gibi yazarların öncüsü olan Zamyatin’in kendi benliğinden kopartılarak ‘Biz’leştirilen bir toplumu anlattığı kitabı şimdiye kadar yazılmış en etkileyici karşı ütopyadır benim gözümde. Saydam cam duvarların içinde yaşayan ve sürekli gözetlenen insanlar, hissizleştirilen bir toplum, sansürlenen düşünceler ve teknolojik gelişmeler.Zamyatin’in kurguladığı karakterlerle böylesi karanlık bir atmosferde tanışırız kitabın başında ve benliğini arayanların serüveni bitene kadar Velinimetin baskısını hissettir kitaptaki her bir cümle. 1924’te bu distopyayı kurgulamış olan Zamyatin, sansürün düşünce özgürlüğünün önündeki en büyük engel olduğu ve sürekli güvenlik kameralarının bizleri kaydettiği günümüz dünyasında yaşasa kim bilir nasıl bir farkındalıkla yazardı kitabını. Distopik kurguları okumayı veya izlemeyi sevenler hala güncelliğini koruyan Biz romanını mutlaka okumalı bana kalırsa.
Zamyatin’in başyapıtının güncelliğini hala koruması ise ne kadar başarılı bir gözlem sonucu yazıldığının en önemli kanıtı. Kitabın kaleme alındığı 1924 yılından beri koşullar ne kadar değişse de, insanlığın yüzleştiği problemler sadece şekil değiştirmiş.
Zamyatin, yazdığı kitabıyla Huxley ve Orwell gibilerini etkilerken feminist edebiyatın popüler isimlerinden Margaret Atwood da bu alandaki yazarların öncülerinden sayılabilir. Türkçeye çevirisi yeni yapılan Margaret Atwood’un 1985 yılında kaleme aldığı Damızlık Kızın Öyküsü son günlerde en çok konuşulan kitaplardan biri. Şüphesiz ki bu popülerliğin ardında 2017’de The Handmaid’s Tale adıyla televizyon dizisi olarak izleyici ile buluşmuş olmasının etkisi de büyük.
Feminist bir distopya olarak da adlandırılabilecek bu kitabın, onu özgün kılan özelliği zihinlerde dinin toplum üzerine etkisiyle ilgili de farkındalık yaratması. Olay doğal kaynakların tükenmekte olduğu ve nükleer kirlilik yüzünden sağlıklı doğum oranlarının hızla düştüğü bir dünyada geçiyor. Bu sorunlara çözüm bulup kendi ütopyalarını yaratmak isteyen ve insanların beyinlerini dini kullanarak yıkayan bir grup, yarattıkları kargaşa ortamında yavaş yavaş kanunları değiştiriyorlar ve bu bir dizi değişimin ardından kadınlar bir sabah kendi distopyalarına uyanıyor. Bundan sonra kitap okuması, yalnız başına gezmesi, çalışması yasak olan kadının tek fonksiyonu çocuk doğurmak. Kadın- erkek arası eşitsizliğin, istismarın ve kadın cinayetlerinin hala insanlığın en büyük problemlerinden biri olduğu günümüz dünyasında, Artwood’un distopik kurgusu sırtını bilim kurguya yaslamadan bizde özgürlüklüklerimizin kanunlarla, zorbalıkla ve manipülasyonlarla sınırlandırılabileceği farkındalığını da yaratıyor.
Herkesin kendi ütopyasının peşinde koştuğu 21. Yüzyılda, çevremizde yaşanan olaylara farkındalığımızı arttıran ve bir sistem eleştirisi misyonu da olan bu tip distopyalar kesinlikle fark yaratan cinsten. İşte bu sebeple Yevgeniy Zamyatin’in Biz romanını ve Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü’nü, tüm distopya sevenlere şiddetle tavsiye ediyorum.
Görsel Kaynakları
http://www.kitapveyorum.com/biz-yevgeni-zamyatin/
https://www.nytimes.com/2017/03/10/books/review/margaret-atwood-handmaids-tale-age-of-trump.html