Bu dönem aldığım, sanırım 3 senelik Bilkent yaşamımda en çok keyif aldığım ders olan COMD 365 Animasyon dersi projesi için sınıfta herkese animasyonunu yapması için bir fobi seçilmişti. Bana da şans eseri filofobi, yani “aşık olma korkusu” gelmişti. Dürüst olmak gerekirse daha önce hiç duymadığım bu fobi üzerine düşünürken aklımdan pek çok düşünce geçti. Bunları düşünce olarak adlandırmak ne kadar doğru bilmiyorum, bu fobi benim gibi “aşka aşık olan” biri olarak açıkçası oldukça uzak bir konsept.

Ders sırasında animasyon için fikir üretmeye çalışırken karışık çalan playlistimde Michelle Gurevich’in First six months of love şarkısı çalmaya başladı. Şarkıyı aslında yayınlandıktan çok sonra, daha birkaç ay önce keşfetmiş biri olarak şarkıyı hiç bu kadar derinden dinlemediğimi fark ettim. Aşk bence dünyadaki en iyi şeylerden biri, tıpkı şarkıda dediği gibi, one of the finest things in life. Sanırım sanatçıların ilham dediği ve biz tasarımcıların da pek gerçekliğine inanmadığı “ilham” denen şey böyle bir şey olmalı, teşekkürler ilham perilerim! Gerçekten de evliliğini kurtarmak için tango kursuna giden çiftlerden biri haline gelmek de artık benim yeni fobim, hepimiz aşktan korkacak değiliz ya. Bu dizelerin gerçekliğinden henüz çıkamadan aklıma Barış Bıçakçı’nın “Herkes herkesle dostmuş gibi” kitabındaki şu satırlar geldi: “Şimdi buluşup geziyorlar, sonra evlenecekler, sonra da banyoları akıtacak.” Bu iki alıntıda da aşkın ya da daha genel deyimiyle sevginin zamanla hayat pratiğine yenik düştüğünü, serotonin ve dopamin yüklü ilk günlerin daha sonrasında yerini anksiyete ve strese bıraktığını düşündüm. Bana kalırsa ölümden sonra en hüzünlü şey bu olsa gerek: sevginin yok olması. Sanırım kendi jenerasyonumdan sık sık duyduğum bağlanma korkusunun temeli de buradan geliyor, bir gün bitip tükenecek bir ilişki için çabalamak istemiyor hiç kimse.

Bıçakçı’nın kitabında benim gibi pek çok Bilkentlinin evi olan Ankara, küçük bir kasabaya indirgenir. Bu küçük kasabada herkes herkesle dostmuş gibidir. Ankarayla ilgili en çok düşündüğüm şey de bu olmalı sanıyorum ki. Tanıştığın her Ankaralıyla, ya da en azından hayatından Ankara geçmiş insanlardan pek çoğuyla, bir yerlerden uzaktan tanışıksındır. İlla bir ortaokul arkadaşı, eski bir komşu, dershanedeki edebiyat hocanın kızı, dişçinin Bilkent’te okuyan oğlu, eymirde beraber bisiklet sürdüğün lisedeki ilk aşkın ve daha pek çoğu bir yerden karşına çıkan insanlarla senin aranda köprü olur. Ankaradaki 5 milyon insan bir yerlerden birbirlerini tanır. Küçük bir şehirdir Ankara, bu yüzden Ankarayı çok severim. Aynı zamanda hüznün, melankolinin ya da belki de nostaljinin şehridir. Soğuk insanlarıyla, depresif havasıyla ün salmıştır başka şehirlere. Herkesin herkese yabancılaştığı ve uzaklaştığı, havası gibi soğuk bir şehirdir Ankara. Sanıyorum ki bu yüzden çok büyük aynı zamanda çok da küçük bir şehirdir. Herkes herkesle dostmuş gibidir burda.

Ankara’nın adeta küçük bir kasabaya dönüştüğü 2000-2011 yılları arasında yayımlanan anlatılarda kişiler, birbirleriyle aynı yaşam şartlarındaki komşuları andırır. Geçmişleriyle bağlantılarının kopmasıyla köksüzleşmiş, büyükşehrin kalabalığında iki üç kişilik klikleşmiş grupların dışındakilerle iletişimi olmayan, benzer varoluş sorunlarıyla boğuşan Bıçakçı, kişileri sürekli bir sorgulama içindedir. Kitaptaki karakterlerde, çocukluk ve gençlik yıllarına denk düşen altın çağın geride kalması, daimi bir nostalji içinde yaşamalarına sebep olur. Bu yüzden doğdukları ve büyüdükleri yerden hiç ayrılmamış olmalarına rağmen sıla hasreti duyuyor gibilerdir.

Peki gerçekten sevgi her zaman yok olmak zorunda ve biz herkese yabancılaşmak zorunda mıyız diye sordum kendime. Bunun üzerine kendi sadece bir insana değil, her şeye olan inancımın zamanla geçtiğini hissettim. İlk keşfettiğinde sanki bir cevhermiş gibi bağlandığımız her şeye zamanla yabancılaşmamız içimi burksa da… Sanırım her Ankaralının içinde bir yerlerde melankoli gizli, kendimden biliyorum.

Her Ankaralının, ya da hayatından Ankara geçmiş herkesin en az bir kez Barış Bıçakçı’ya şans vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu sene Michelle’i canlı izlemek ve bu sözler üzerine birkaç şey hissetmek isterseniz Ankara, İzmir ve İstanbul’da aralık ayında gerçekleşecek olan Türkiye turnesine biletlerinizi https://www.biletix.com/etkinlik-grup/282341653/TURKIYE/tr adresinden alabilirsiniz. Aşağıda ise şarkının da ait olduğu tüm albümü dinleyebilirsiniz. Sevgiyle kalın.

Leave a Reply