1995 yapımı, orijinal adıyla Mimi wo Sumeseba İngilizce adıyla da Whisper of the Heart, Studio Ghibli çatısı altında olup da Hayao Miyazaki tarafından yönetilmeyen nadir animelerden bir tanesi. Zaten izlediğimde de Miyazaki animelerinden çok daha farklı bir hissiyat verdi film bana da. Ancak yine de Miyazaki’nin bu filme bir yardımı olduğunu söylemeden geçmemek gerek. Miyazaki, yönetmen koltuğunda oturmasa da filmin çizimlerine katkıda bulunmuş. Filmin yönetmeniyse Yoshifumi Kondo olmakla beraber Whisper of the Heart, onun ilk ve tek uzun metrajlı filmi.
Filmin hikayesi ilk bakışta oldukça sıradan görünse de başlarda yarattığı gizem ve işlenişindeki bazı ayrıntıların güzelliğiyle içinizi ısıtıyor. Yaşıtları lise sınavına hazırlanırken kendisinin tek derdi kitap okumak olan Shizuku’nun ilginç bir tesadüfle karşılaşmasıyla başlıyor film.
Shizuku, bir süredir kütüphaneden aldığı her kitabın kendisinden önce hep aynı kişi tarafından kiralandığını fark eder. Günlerce bu kişinin kim olduğunu merak edip hayaller kurarken bir gün karşısına çıkan bir kedi onu kendisinden önce kitapları kiralayan kişiye ulaştıracaktır. Bu kişiyse onunla aynı okulda okumakta olan Seiji’den başkası değildir. Shizuku hayalindekinden farklı biri çıktığı için başlarda Seiji’den hoşlanmasa da beraber vakit geçirdikçe ona ısınmaya başlamış ve önemli bir şeyi fark etmişti. Seiji, zeki ve hayatını ne yaparak geçirmek istediğini bilen biriydi. Bu ise küçük kızı derin bir kaygıya sokmuştu. Ne olmak istediğine karar vermezse kişiliğini bulamayacağından korkan Shizuku’nun yardımına küçük bir antika dükkanı işleten Seiji’nin bilge dedesi yetişmişti. Yaşlı adam, antika dükkanındaki eşyalarla ilgili anlattığı hikayeleri ve tecrübeleriyle küçük kıza ilham verip içindeki cevheri açığa çıkarmasında büyük rol oynamıştı.
Bu rehberlik doğrultusunda Shizuku kalbinin sesinin dinlemiş ve aklına bir öykü yazma fikri düşmüştü. O andan itibaren ne yapması gerektiğini bilen kız, bu hayalinin peşinde koşmaya başladı. Öyküyü yazma sürecinde yaptığı işe hiç olmadığı kadar odaklanan yeri gelince bunun uğruna uykusuz kalan bitkin düşen Shizuku’nun bu hali ile bu sürece girmeden önceki hali karşılaştırıldığında bir şeyi tutkuyla istemenin ve yapmanın insanın hayatında ne kadar kıymeti olduğu masum bir biçimde gözler önüne seriliyor.
Gerçekten de düşünüldüğünde Shizuku’nun içinde bulunduğu durum, hayatta çoğumuzun girdiği bir evredir. İnsan ne yapacağını bilmeyince ordan oraya savrulur durur. Ne kendinden emin olabilir ne de yaptıklarının bir işe yarayıp yaramadığından. İşte filmde de Shizuku’nun hayatında ilk kez bunu fark edip de huzursuzlaştığı anlara şahit oluyoruz. Ne istediğimize karar verdiğimizdeyse bunun coşkusu yol gösterir bize. O rahatlama hissiyle, hedefinin gerçekleşmesi için gerekli eylemlerde bulunup hayatını buna adar insan. Bu hedefe ulaşmak için başardığı her şey ona anlamlı gelecek ve bir sonrakinde daha da iyisini yapma çabasında olacaktır artık. Ne yapmak istediğini bulduğunda da Shizuku’nun yaşadıkları aynı bu şekildeydi o yüzden onu anlamak ve bağ kurmak pek de zor olmadı.
Whisper of the Heart, diğer Ghibli Stüdyosu filmlerine göre fantastik ögelerden daha uzak ve de daha yavaş tempoya sahip bir film. Bunun yanı sıra içinde bolca güzel mesajı, Tokyo’ya sevdalandıracak derecede büyüleyici çizimleri ve güzel müzikleri barındıran kötü bir günü iyileştirmeye kesin çözüm bir yapım. Tavsiye edilir.