2003 yılında Ruhların Kaçışı (2001) ile Oscar kazanmış anime ustası Hayao Miyazaki’nin eserlerindeki derinlik ve gerçeklik hissinden etkilenmeyen yoktur. Hayal gücü ve gözlem yeteneğinin mükemmel bir birleşiminden ortaya çıkan eserleri, yediden yetmişe herkese hitap ediyor. Miyazaki’nin eşsiz çalışmalarının nasıl var olduğunu anlatan The Mind of a Master adlı kısa belgesel, bu eserlerin arka planındaki emeği de gözler önüne seriyor.

Şinto inancından yararlandığı eserlerinde, karakterlerin bir ruhu olması gerektiğine inanır Miyazaki. Takımına her zaman yalnızca bir karakter değil, gerçek bir insan çizdiklerini hatırlatır. Resimlerin canlı olması da bir hayli önemlidir onun için. Bir başka deyişle, filmdeki bütün çizgiler, anlatılmak istenen duyguyu tam olarak anlatmalıdır. Bu yüzden de Miyazaki için bu işin en önemli noktası, detaylardır.

Onun istediği, bir kalabalıkta görünen yüzler ve hareket eden bedenler değildir. Arka planda görünen her şeyin en az odaktakiler kadar detaylandırılmasını ister. Bu detaylar tamamen el işçiliğinin ürünleridir. Teknolojinin gerçekliği yitirdiğine inanan Miyazaki, çizimlerinde tasarım programları yerine sulu boya tekniğini kullanır. Gerçeklik onun için işte bu kadar önemlidir. Gerçek insanlara hitap edebilmek için, fantastik filmlerini bile en insani duygularla aktarır izleyenlere.

Usta sanatçının bir diğer ilginç alışkanlığı da, çizimlerini bir senaryo üzerine yapmamasıdır. Yani çizimleri bir koleksiyon niteliğindedir ve her karakterini filmden önce çizmiştir. Onlara önceden bir kişilik atayarak karakteri “tanıdığını” söyler ve yine kendi yazmış olduğu senaryolarda bu karakterleri kullanır. Onları önceden tanımak, karakterlerin yapacağı seçimlerle birlikte senaryonun bütününü etkileyecektir. O yüzden de filmlerin asıl çıkış noktası önceden yapmış olduğu çizimlerdir.

Komşum Totoro, 1988.

Benim için bir eserin iyi olması demek; yalnızca sanatçının yazıp, ya da çizip, bize sunması değildir. Sanatçı, hedef kitlesine eseri anlayıp kendi yorumunu katabilmesi açık bir kapı bırakmalıdır. Miyazaki tam olarak da bunu yapar. Usta sanatçı, sessizliğin seyirciyi sıkabileceğinden korkmaz ve olaylar arasında onlara “nefes almaları” için kısa bir ara verir. Bu anlayışa “Ma” adını veren Miyazaki, izleyenlerin filmdeki olayları farklı bir boyutta, duygularını kullanarak değerlendirmelerini sağlar. Bu da, fikrimce, Miyazaki’nin eserlerini çekici yapan noktaların başında geliyor.

Elli yılı aşkın süredir sayısız ödülle bu işi yapan Miyazaki, bütün eserlerinde olumlu mesajlar veriyor. Genç yetişkinlerin ve çocukların ilgisini bir hayli çeken sanatçı, kötü duygular ya da şiddet unsurları kullanırken bile insanlıktan umudunu hiç kesmiyor ve daima olumlu olana yöneliyor.

Bütün bunların birleşimiyle de ortaya, klasik çizgi eserlerden farklı olarak, bütün insani duyguları başarıyla yansıtabilen harika eserler çıkıyor.

Kaynakça:

Leave a Reply