Hayatı büyük olaylar yönlendirir derler, oysa hayat, aldığımız küçük kararların toplamıdır. (Bir Aşk İki Hayat)

O yolu değil de, bu yolu seçseydim, ne olurdu? O köşeyi dönmek yerine dümdüz devam etsem, bu insanla tanışmasam, o gün orada bulunmamış olsam… Ne yönde değişirdi hayatım? Her şey çok daha iyi giderdi belki, bu kadar çok şey yaşamazdım, biraz daha sakin devam edip giderdim; ya da belki, çok daha güzel fırsatlar çıkardı karşıma ve hayatım bir anda hayalini kurduğum hayata dönüşüverirdi. Diğer yandan, belki de çok daha kötüleriyle karşılaşacaktım, ruhsal bir bataklığa düşüp de içerisinden çıkamayacaktım, o günden bu güne kadar bir kez olsun gülmeyecekti yüzüm. Ben, aldığım her kararla, kaderi mi değiştirdim, yoksa ufak ufak oynadım mı onunla? Bize çizili tek bir yol mu var sahiden, yoksa önemli olan sonsuz ihtimalin içinden hangisini seçtiğimiz mi? Sahi, kaç ihtimal olabilir ki?

Başıma gelen her tür olayın, aldığım her kararın ardından içimden geçen düşüncelerin küçük bir kesiti, yukarıda okuduklarınız. “Kader” kavramı hep benim için büyük bir soru işareti. Kadere inansam, ne yapacağım onunla? İnanmasam… E başka neye inanayım! Yıllardır kafamı kurcalayan sorular bunlar hep ve filmlerle pek de arası olmayan biri olarak, bu sorgulamamı bir filme yansıtılmış bulmak beni gerçekten derinden etkiledi.

Bir Aşk İki Hayat isimli film, Umut (Engin Akyürek) karakterinin basit bir kararı üzerine kurulu. Pek de parlak bir yönetmen olmayan, borç batağındaki Umut’un köpeğini gezmeye çıkarıp çıkarmamasına dair verdiği karar, ya hayatının aşkı olan Deniz (Bergüzar Korel) ile tanışmasına, ya da hayatının kararmasına sebep oluyor. Henüz izlememiş olanlarınız için filmin detaylarına girmeyelim, ancak iki seçimi takip eden olayların da birbirinden etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Bu olaylar kadar, onların seyirciye nasıl yansıtıldığı da filmi izlemek için yeterince iyi bir sebep bana kalırsa. Renkler, efektler ve görüntülerle olaylar o kadar güzel aktarılıyor ki, filmi hiç izlemeden filmden bir kare görseniz, size nasıl hissettirmesi gerektiğini eminim ki tek seferde söyleyebilirsiniz. Umut’un yaptığı seçime göre saç kesimin değişmesi veya filmde hâkim olan renkler gibi unsurları buna örnek olarak verebilirim. “Pozitif” olarak nitelendirebileceğimiz senaryoda uzun saçlı, gülümseyen bir Umut ve canlı, parlak renkler görürken, öteki senaryoda Umut kısa bir saç kesimine sahip ve bütün sahnelerde hâkim olan renk gri. Benzer mekânlar, benzer zamanlar ve en önemlisi benzer olaylar iki senaryo için de birbirinin peşi sıra seyirciye aktarılıyor. Bu durum, iki seçimin sonuçları arasındaki farkın çok net bir şekilde görülmesini sağlıyor fakat bunu yapabilmek için sık bir şekilde sahne değişikliğine ihtiyaç duyulmuş. Bu yüzden izlerken filme tamamen odaklanmazsanız sizin için kafa karıştırıcı olabilir. Fakat eğer ki siz de benim gibi fazla sorgulayıcı ve fazla düşünen bir insansanız, sizin için her şekilde kafa karıştırıcı olacaktır ama ne de olsa kafa yormak iyidir, değil mi?

Bir Aşk İki Hayat, benim gözümde klasik Türk aşk filmi kalıplarını yıktı desem, yalan olmaz sanırım. Diyorsanız ki “beni bir yandan düşündürecek, bir yandan eğlendirecek, bir yandan hüzünlendirecek bir film olsun”, aradığınız tam olarak da bu, üstelik Nilipek, Yüzyüzeyken Konuşuruz gibi sanatçıların da film müziklerinde katkısı olması ayrı bir güzellik katıyor. Filmin fragmanını da aşağıya ekliyorum, ben derim ki, bir şans verin ve izleyin, pişman olmayacaksınız!

Kaynakça:

https://www.imdb.com/title/tt9434968/

Leave a Reply