Edebiyatın sinemaya uyarlanması çoğu zaman asıl eserin yerini tutmuyor ne yazık ki. Nahit Sırrı Örik’in “Kıskanmak” adlı romanından sinemaya uyarlanan bu film için de bu geçerli sayılabilir. Demirkubuz, kitabı her ne kadar  “İnsanın yazgısıyla ilgilenen bir hikâye olduğu için” filme almak istediğini söylemişse de, yeteri kadar etkili olduğu söylenemez. Hikâyenin anlatım dili son derece yalın olmasına karşın, karakterler derinlemesine oluşturulmuş romanda. Zeki Demirkubuz’un da aynı yoldan gittiğini ve karakterleri yoğun bir şekilde ön plana koyduğunu söyleyebiliriz. Mükerrem ve eşi Halit arasındaki evlilik kıskançlığının ağır basacağı bir romantik dram filmi izleyeceğimizi zannederken, ilerleyen sahnelerde farklı bir durumun ön plana çıktığını gördüğümüz güzel bir dönem filmi. Seniha üzerinden kıskançlık temasını işlerken onun çirkinliğinden, yazgısına boyun eğen olması halinden nasıl olur da bu kıskançlık komalarına girip bütün hayatını sarsacak şeyler yaptığını o kadar iyi veriyor ki Demizkubuz, sizinle karakter arasında inanılmaz güzel bir bağ kurarak suçluluk duygusuyla getiriyorsunuz adeta filmin sonunu.

 

Gelişmiş kamera efektleri ve ışığı kullanılış biçimi adeta insanı filme çekmesindeki büyük etkenlerden biri. Ayrıca Demirkubuz bu filminde diğer filmlere oranla daha büyük bir bütçe kullanılmış olduğunu ve çekim teknikleri de diğer filmlerinden daha farklı olduğunu görmek güzel. Peki, Demirkubuz bu filmin neresinde? Beşiktaş tabağında, Suç ve Ceza’yı okuyan Seniha’da, yemek yedikten sonra sigara içen karakterde -ki alıştığımız şey o sigaranın yemek tabağında söndürülmesiydi ve bundan vazgeçtiğini söylüyor Demirkubuz- gösteriyor kendisini aslında. . Değişmeyen bir şey daha var ki o da Demirkubuz’un artık bir klişesi sayılabilecek “kendiliğinden açılan” kapılar, yine bu filmde de karşımıza çıkıyor. Masumiyet’te dışarıda kalmışlara açılırken, Kıskanmak’ta da Seniha ile birlikte kendi tutkularını yaşayamayan ve yaşayanlara haset edenlere açılıyor adeta bu kapılar.

 

Oyuncu performansları konusunda beğenmediğim tek isim Berrak Tüzünataç. Gerek ses tonuyla gerekse oyunculuğuyla tam bir fiyasko. Bu kadar güzel bir senaryoya Demirkubuz’un neden böyle bir “süs bebeği” seçtiğine aslında pek şaşmamalı. Filmde güzelliği bu kadar abartılarak anlatılan Mükerrem’in başarıyla oynanmayışı beni hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Yine de onun bu eksikliğini kapatabilecek güçlü bir karakter ve başarılı bir oyuncu vardı filmde. Seniha… Seniha karakterini başarıyla canlandıran Nergis Öztürk ön plana çıkan yegâne isim tüm film boyunca. Seniha’nın fiziksel komplekslerinin yanında ağabeyine olan gizli kıskançlığını alnının akıyla oynamış adeta.

Ve film bittiğinde kulağınızda çınlayan o sözler… “Yaşadığım bütün o saçma yıllar boyunca her gün gelişip büyüyen belki de beni var eden his bu olmuştu, kıskançlığın ateşi sonunda bütün benliğimi almış tamamıyla sarmıştı. Ve artık bunun hep bu şekilde son nefesime kadar süreceğini çok iyi biliyordum. Ancak ağabeyim benden evvel ölürse, benden evvel kara toprağa verilirse belki biraz sükûn bulacaktım. Bu çöl kadar kuru ve sessiz hayatımda artık toprak olmuş bir ölüyü pek kıskanmayacaktım!”  İşte sadece bu replikleri duymak için bile izlenmesi gereken bir sanat eseri KISKANMAK…

Film 2009 yapımı olmasına rağmen, geçen yıllar da tadından hiçbir şey kaybettirmiyor. İyi seyirler…

 

Leave a Reply