Filler Dövüşür Çimenler Ezilir

   Gezi Parkı’nda yaşananlar şüphesiz ki bütün masum vatandaşlarımızı üzüntüye boğmaktadır. Yaralıların, mağdurların yanısıra ortaya çıkan görüntülerin dünya basınında yer bulması bile başlı başına bir felakettir. Öncelikle, o alanda bulunup maddi manevi zarar gören tüm masumların acısını paylaştığımı belirtmek isterim. Lakin olayların “yeşilcilik” adıyla anılması da malesef çarpıtmadan başka bir şey değildir. Gezi Parkı ve dolaylarına samimi kaygılarla gelmiş olan masum insanlarımızı, afyonlanmış genç beyinlerimizi tenzih etmekle beraber olayın çevrecilik, “yeşilcilik” olmadığını; olsa olsa filler dövüşür çimenler ezilir olduğunu belirtmek isterim.

Gezi Parkı günlerdir oldukça hareketli olaylara sahne oluyor.

Gezi Parkı günlerdir oldukça hareketli olaylara sahne oluyor.

Gerekli merciler tarafından defaatle “AVM yapılmayacaktır.” şeklindeki açıklamaların bu insanlar tarafından çok da kabul görmedi. Ya açıklamalara ve açıklayanlara güvenmediler ya da amaç artık Gezi Parkı değildi. Aslında cevap çok net ama gelin biraz daha olayların üzerinden gitmeye çalışalım. Sosyal medya üzerinden örgütlenen “yeşilciler”, Bülent Arınç’ın oğlunun da bu AVM’deki ortaklardan birisi olduğunu söyleyerek kitleleri afyonlamaya devam ettiler. Bülent Arınç’ın böyle bir durumun sözkonusu olmadığını söylemesi de yine kabul görmedi yeşilcilerimiz tarafından. Öte yandan, Gezi Parkı olayı ile aynı tarihlerde gerçekleşen Ege Bölgesi’nde birden fazla alanda çıkan orman yangınları ve küle dönen onca ağaç da yeşilcilerimizin gündeminde değil. Devletin buna yıllardır bir önlem alamaması ve neredeyse her yıl kaybettiğimiz onlarca ağaç böyle bir “yeşilciliğe” dönüşemediği gibi şu an ki “yeşilcilerin” de gündeminde dahi değil.

            Amaçlarının hakikaten Gezi Parkı’nı kurtarmak olduğuna gelin birlikte inanmaya çalışalım. İnanmaya çalışacağımız için önce alanlarda atılan sloganlara kulaklarımızı tıkayalım çünkü  “tayyip istifa”, “bu daha bir başlangıç”, “hükümet istifa” gibi sloganları duymak bizim bu yeşilcilere olan güvenimizi sarsacaktır bundan dolayı atılan sloganları duymazdan gelelim. Daha sonra meydanda boy gösteren DİSK’lilerin de çevreye olan yeşile olan duyarlılıklarını falan sakın ha sorgulamaya kalkmayın ki onların sırf 1 Mayıs’ta Taksim’de gösteri yapamamış olmalarıyla bugünlerde Gezi Parkı’nda olmaları arasında bağlantı kurmayasınız. Bütün bunlara ek olarak sosyal medyadan bir şeyler okurken de biraz seçiçi olun lütfen mesela Mehmet Ali Alabora’nın ” Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı hadi gel” dediği Tweet’ine rastlarsanız da mümkünse okumadan geçin ki bu arkadaşların samimiyetlerini sorgulamak durumunda kalmayalım. Bu arada eğer aranızda Ak Parti’ye oy vermiş birileri varsa lütfen yaralıları ziyaret etmek amacıyla hastanelere falan gitmeye kalkıp olay çıkartmasın çünkü takdir edersiniz ki Gezi Parkı savunucularının amacı yeşili korumak olduğu için Ak Partili görmeye dayanamazlar. Bunun en güzel örneği de Sinan Çetin’in Ak Partili olmakla “suçlanarak” Sırrı Süreyya Önder’i hastanede ziyaret etmesine izin verilmemiş  olmasıdır.

            Görüldüğü üzere amacın Gezi Parkı’ndaki yeşili korumak olmadığı; hükümet düşmanlığı olduğu açıktır. Şüphesiz insanların hükümeti de eleştirmeye hakkı vardır ve bu haktan daha da öte katılımcı demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. Fakat birşeylerin bahane edilmesi ve adeta hükümet karşıtlığı için alet edilmesi çok da etik bir davranış olmasa gerek. Hükümet doğrudan doğruya yaptıklarıyla hedef alınıp eleştirilebilir; fakat eleştiri zeminini cumhuriyetin değerlerine çekmek nasıl ki 2007’de işe yaramadıysa bugünde Gezi Parkı ile de işe yaramayacaktır. Yani Gezi Parkı olayından bir Tahrir çıkarmak mümkün görünmüyor.

Yaşanan olaylar hiç kimsenin istemeyeceği boyutlara ulaşmış durumda.

Yaşanan olaylar hiç kimsenin istemeyeceği boyutlara ulaşmış durumda.

            Fillerin iktidar mücadelesi, kirli oyunları ve derin hesaplaşmaları için ezilen çimenlerdir bugün Gezi Parkı’ndaki  pek çok masum arkadaşımız. Birçoğunun kötü niyetli olduğu bile düşünülemez ama malesef çoğu farkında olmadan bu oyunlara alet olmaktadırlar. 70’lerdeki sebebsiz düşmanlık 90’lardaki manasız kutuplaşmalar da şu an yaşadığımız durumdan pek de farklı değillerdi. Yöntem aynı, yönetmen aynı; oyuncular farklı… Ne Gezi Parkı’nda tazyikli suyun önünde kahramanlık yaparak ülkesini kurtaracağına inandırılmış olan arkadaş  ne de görevi sapanla kuş avlar gibi bu “kahramanları” vuran polis şu an yaşadıklarımızın asıl sorumluları. Umarım bu utanç verici olaylar dizisi en kısa sürede sona erer ve sukunet sağlanmış olur.

Leave a Reply