İslam ve Demokrasi (1) : Bağdaşabilir mi Ayrışır mı?

Seçimlerin üzerinden 15 gün geçti. Bana kalırsa sürpriz bir sonuç yaşanmadı ve %45’e yakın bir oran, AK Parti’nin bir başarısı olarak kabul edilmeli. Seçimleri tartışmak niyetinde değilim. Benim bugün burada yapmak istediğim daha çok, Türkiye’de –kısık sesle de olsa- seçim sonrası bir tartışmadan yola çıkarak hem Türkiye’ye hem de genel olarak İslam coğrafyasına bakarak naçizane bir değerlendirmede bulunmak.

Seçim sonrasında özellikle cemaat tarafından dile getirilen ama başkaları tarafından da tartışılan bir konu oldu gündemde. O da, AK Parti’nin oy oranıyla uzun zamandır elde ettiği ‘çoğunluğun’ gerçek demokrasiyi teşkil edip etmediği, “sandıktan” ibaret olan şeyin güdük kalıp kalmadığıydı. Peki, gerçek demokrasi 1000 yıldan beri Müslümanların yaşadığı Türkiye’de, darbe sancıları işitilen Mısır’da, Arap Baharından beri işlerin güç bela ilerleyebildiği Tunus’ta ve daha birçok Müslüman toprağında nasıl olmalı? Bunu “şöyledir” diye bir model & sistem üzerinden cevaplamak elbette güç bir iş; zaten ben de onu söyleyecek yetkinlikte değilim. Lakin mevzu Batı kökenli bir kavram olan demokrasi ile İslam’ın uyuşup uyuşmadığı, uyuşursa da nasıl olması gerektiği olunca, dikkate alınması gereken bazı hususların olduğunu düşünüyorum.

Önce İslam’la demokrasinin uyuşabilme hususuna bakalım:

Demokraside öne çıkan temel kavram ‘katılım’. Onlarca tanımı olan demokrasinin her bir tanımına ayrı ayrı baktığımız zaman halkın katılımının en temel noktayı teşkil ettiğini görmek mümkün. Halk memnun olmadığı, kendisine uygun bir hayat sağlamayan yönetime demokrasi çerçevesi içerisinde mesela oy vermeyerek veya protesto etme hakkını kullanarak mesajını iletebilir, yönetimin gidişatına engel olabilir.

Arap Baharı'nda milyonlarca kişi yıllar boyunca süren diktatörlüklere karşı ayaklandı
Arap Baharı’nda milyonlarca kişi yıllar boyunca süren diktatörlüklere karşı ayaklandı

Halkın katılımı noktası nitekim İslami açıdan da ciddi önem arz etmektedir çünkü halk, kendisini ilahlaştırmaya çalışan ve gerçek mülkün sadece Allah’a ait olduğu hakikatini unutan yöneticilere karşı dur diyebilecek bir güçtür (Burada ilahlaştırmadan kasıt, Allah’ın mülküne ortak koşacak derecede kişinin kendisini ‘muktedir’ görmesidir; ‘tapınılmak arzusu’ değildir). Ebu’l Âlâ Mevdudi, bu konuda, söz konusu ilahlaştırmanın monarşilerde barınmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Buna ek olarak halkın katılımını dışlayıcı herhangi bir yönetimin bu olumsuz duruma haiz olduğu da şerh düşülebilir.

Mevdudi, ayrıca Tevhid inancına sahip bir Müslümanın, Allah’a ortak koşacak herhangi bir muktedire engel olması gerektiğinin de altını çizmiştir. Çünkü Müslüman’ın ortak koşmadan yegâne ilah görmesi gerektiği şey, Allah’tır. Nitekim bu husus, Kur’an-ı Kerim’de Nas suresinde de belirtilmiştir:

“De ki: sığınırım ben insanların Rabbine, İnsanların Melikine [mutlak sahip ve hâkimine], İnsanların İlahına (…)”(114/1-2-3)

Pakistanlı alim Ebu'l A'lâ el-Mevdudî, İslam'ın Batı dünyasıyla olan münasebeti üzerine onlarca eser üretmiştir
Pakistanlı alim Ebu’l A’lâ el-Mevdudî, İslam’ın Batı dünyasıyla olan münasebeti üzerine onlarca eser üretmiştir

Öyleyse az önceki ilahlaştırma mevzusundan yola çıkılarak, –şimdilik- ideal bir sistem gözüken demokrasinin Müslümanlara uygun bir siyasi zemin arz ettiği söylenebilir. Kendisini ilahlaştıran, halkın memnuniyetsizliğini kazanmış ve Müslümanların İslam’a uygun bir hayat sürmesine engel olan bir yönetime dur denebilmesi adına bir Müslüman, halkın katılımının kaçınılmaz olduğu demokratik sistemlerde kendisini ifade edebilir. İfade de etmelidir keza, az önce belirttiğim üzere bu tevhide inanmanın bir gereğidir. Yani sonuç olarak, demokrasinin bu açıdan İslam’la bağdaşabildiğini söylemek mümkündür.

Elbet şu nokta da akıllara gelmiyor değil: İslam Dünyası son 4 asırdır teknik anlamda üstünlüğü tescillenen Batı dünyasına karşı zaman zaman ve bazı gruplarla beraber aşırı reaksiyoner davrandı. (Mesela; Osmanlı’da Tünel işletmesi ilk açıldığı zaman Müslümanların ‘gâvur’ icadı olan tramvaya binmesinin caiz olmadığına dair fetvalar dahi verilmiştir. Hatta tramvayda belli bir dönem sadece hayvanlar taşınmıştır). Bu aşırı tepki, Batılı bir kavram olan demokrasiye yönelik de kimi zaman ortaya çıktı; karşılığında haksız şekilde bütün Müslümanları kapsar pozisyonda İslamofobi denen kavram fırladı. İslam’ın imajı anti-demokratik olarak damgalanıp, Müslümanlara Batı’daki çeşitli memleketlerde zor zamanlar yaşatıldı.

İsviçre'de cami minarelerine yönelik İslamofobik kampanyayı unutmak mümkün değil
İsviçre’de  geçen yıllarda yapılan cami minarelerine yönelik İslamofobik kampanyayı unutmak mümkün değil

Demokrasinin Batı’ya ait bir kavram olduğu konusuna dönülürse, Müslümanların temel olarak bu sistemi İslamî, dolayısıyla “kendinden” bulmadığından tepki gösterdiğini söylemek mümkün. Ancak bu duruma çözüm niteliğinde bir örnek olarak şu verilebilir: Peygamber Efendimiz (SAV) Mekke’deki Müslümanların, Hristiyanlığın egemen olduğu Habeşistan’a iltica etmelerine müsaade etmiştir. Üstüne, Habeşistan Kralı Necaşi’ye de “adil bir insan olduğu” yakıştırmasında bulunmuştur. Nitekim iltica eden Müslümanlara Necaşi, kendi ülkesinde Müslümanca yaşamalarına da müsaade etmiştir.

Yani bu olaydan çıkarılacak bir sonuç şu olabilir; kendisinden olmayan bir yönetim altında bile Müslümanlar, adil bir yönetici olup Müslümanlara Müslümanca yaşamaya müsaade ettiği sürece o yönetimle uzlaşmaya varabilmektedir. Haliyle, demokrasinin de adilane bir yapıya sahip olduğu ve Müslümanlara Müslümanca yaşamalarına izin verdiği sürece gayri-İslami bir kavram olarak Müslümanlara uygun olacağı söylenmesi de isabetsiz değildir. Tabi bu görüşün uygun olduğunu belirtmek de bir Müslümanın demokratik oluşunu Müslümanlığından öne koymasını hiçbir şekilde gerektirmez.

Müslümanlara uygun bir demokrasi anlayışı, nasıl ve hangi çerçevelerde gerçekleşmeli bu da bir sonraki yazıya bırakılsın.

 

 

 

Leave a Reply

5 comments

  1. Bir tavsiye

    Bence cesurca ve basit bir şekilde neden sonuç ilişkisi kurarak yazdığın İslamofobi kavramını, senin anlattığın kadar eski ve mantıklı temellere dayanmayan bir kavram olduğunu görmek adına biraz okumalısın.

  2. Mustafa Bozkurt Gürsoy

    Yazınızın konusu son derece önemli. Ellerinize sağlık. Fakat bazı dil bilgisi yanlışlıkları fark ettim ve söylemeden geçmek istemedim. Lütfen bir kötü niyetlilik veya gayret-keşlik olarak algılanmasın.
    1.”…bir yönetimin bu olumsuz duruma haiz olduğu… “cümlesindeki “duruma haiz olmak”ifadesi yerine “durumu haiz olmak” ifadesi,
    2. “….yegane ilah görmesi gerektiği şey…” cümlesindeki “gerektiği şey” yerine “gereken şey” ifadesi ,
    3. “…bir Müslümanın demokratik oluşunu Müslümanlığından öne koymasını…” cümlesindeki “Müslümanlığından öne koymasını” ifadesi yerine “Müslüman oluşunun önüne koyması” ifadesi, kullanılırsa daha uygun olacaktır.
    Demokrasinin gayri-İslamî oluşu mevzusuna gelinirse bence o ifade pek de doğru değil. Gayri-İslamî olmak demek İslam’la alakası olmayan, İslam’dan başka olan, İslamî olmayan demektir. Fakat yazınızda da belirttiğiniz gibi Demokrasinin İslamî olmaması gibi bir şey mevz-u bahis değildir. Tabii şu sözlerinizde haklısınız, Demokrasi Müslümanların fikri veyahut eseri değildir. Yani Müslümanlar tarafından üretilmemiştir. Zannediyorum gayri-İslamî derken de bunu kastettiniz. Fakat dediğim gibi kavramın manası açısından çok doğru bir kullanım olmamış. Kanaatimce onun yerine “Müslüman üretimi olmayan” denilirse daha uygun olacaktır. Tabii bu da başka bir soruyu meydana getiriyor: Müslümanların, demokrasiyi sırf Batı mahsulü olmasından dolayı reddetmesi ne kadar mantıklı veya savunulabilirdir? Elbette bu uzun ve ciddi bir tartışma konusudur. Şimdilik gereği yok. Emeğiniz için teşekkürler, ellerinize sağlık.

  3. Fatih Şemsettin Işık

    İncelik göstermişsiniz yazımı yorumlayarak, Allah razı olsun. Yazım hataları her daim olur onları çok umursamıyorum, zamanla geçecektir inşallah.
    Demokrasi gayri-İslami bir kavramdır evet, şu manada: Demokraside mevcut olan bazı noktalar İslam’da da mevcut olabilir (Meşveret kavramı mesela). Lakin bu demokrasinin kavramsal olarak Batı’dan doğmuş olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Burada Gayri-İslamiden kasıt, demokrasi kavramının nereden geldiği, hangi temele dayandığıyla ilgilidir. Yani sizin de altını çizdiğiniz hususla şu an örtüşen bir fikre sahibim. Kavramsal olarak yanlış bir ifade olabilir evet, orada size katılıyorum. Daha doğru bir kelime kullanılabilirdi. Ancak ne demek istediğimi müteakip cümlelerde açıklamaya çalıştım yeterince, çok bir sorun teşkil etmiyor zannımca. Onun haricide, Batılı bir kavram olduğundan ötürü, Müslümanlar demokrasiyi ne ölçüde reddetmeli/kabul etmeli tartışması inşallah ayrı bir yazıda ele alınabilir.
    Not: 3. Yazım hatasında bir sorun göremiyorum aslında. Ama ilk ikisi dikkatsizlik, olur öyle şeyler.
    Selametle.

  4. Fatih Şemsettin Işık

    Yorum için teşekkürler.

    Benim anlattığım kadar “eski ve mantıklı temellere dayanmayan bir kavram olduğunu görmek adına” değil sadece, İslamofobi üzerine okumalarımı her halükarda genişletmem gerekiyor evet. Lakin, bu benim dediğim noktayı haksız çıkarmıyor. İlla İslamofobi’yi rasyonel temele oturtmadan açıklamaya çalışanlar da olabilir; benim burada belirttiğim husus daha çok tarihsel süreci adına bu kavramın ne gibi şeylere yol açtığıdır.

    selametle.

  5. Paylaşımınız için teşekkürler. Kaliteli paylaşımlarınızın devamını bekliyoruz.. Kolay gelsin!